Koronavirüsün Türkiye’de ortaya çıkmasının üzerinden 2 ay geçti. Resmi rakamlara göre vaka sayısı 150 bine yaklaşırken, 4 bini aşkın kişi de yaşamını yitirdi. İktidarın “normalleşme” planına rağmen, salgın tehlikesi yayılma eğilimi göstererek devam ediyor. Salgına önlem olarak evde kal çağrıları ve göstermelik sokağa çıkma yasakları devam ederken, işçiler salgına yakalanma ve ölüm riskiyle çalıştırılıyor. İşçi sınıfı ve emekçiler ya açlık ya da ölüm ikilemi ile başbaşa bırakılıyor.
Kriz içinde debelenen Türkiye’de kapitalistler, salgının derinleştirdiği faturayı da işçi sınıfı ve emekçilere çıkarmak istiyor. Sermayenin hizmetindeki AKP iktidarı ise, açık bir sınıfsal tutumla, sermaye sınıfının çıkarlarını gözetecek şekilde davranıyor. Tüm bunların sonucu olarak, salgının ve krizin çok yönlü sonuçlarını yaşayan işçi ve emekçiler faturayı ödemeye mahkum ediliyor. Kadın işçi ve emekçiler ise, bu yükün ağırlığını en fazla taşıyan kesimi oluşturuyor.
İşsizliğin ağır faturası….
AKP iktidarı, koronavirüs nedeniyle işten atmaları “yasaklamasına” rağmen, bu yasal düzenlemenin yapıldığı 17 Nisan tarihine kadar ve sonrasında çok sayıda işçi işten atıldı. Güvencesiz ve kayıtdışı işler için ise zaten bu “yasaların” hiçbir hükmü bulunmuyor. DİSK’e göre, koronavirüs nedeniyle “geniş tanımlı işsizliğin” 15-16 milyona ulaşılacağı tahmin ediliyor. Kadın işsizlik oranının %30’lara varacağı düşünülüyor.
Güvencesiz ve kayıt dışı işlerde çalışan kadınlar, bu süreçte ciddi oranda iş kaybı yaşadılar. Bu işlerin başında ise ev işçiliği geliyor. Virüs nedeniyle “evde kal” çağrılarıyla, temizliğe giden çok sayıda kadın işçinin iş imkanları ortadan kalktı. Güvenceden yoksun çalıştıkları için bu süreçte hiçbir gelir elde edemedikleri gibi, üstüne üstlük emekçi semtlerinden geliyor olmalarından ötürü, vebalı muamalesiyle de karşılaştılar. Güvencesiz ve kuralsız çalışmanın hâkim olduğu başka sektörlerde, mevsimlik işlerde, geçici süreler çalışılan yerlerde ve tarımda çalışan kadınlar, virüsten öte işsizlik belasıyla karşı karşıya kaldılar.
Salgın ve açlık ikileminde çalışmak…
Halihazırda işine devam edebilen kadın işçiler ise bu kez başka sorunlarla karşı karşıya kaldılar. Üretime ara verilen işletmelerde iktidarın sermaye sınıfına tanıdığı imkanları sonuna kadar kullanan patronlar, üretime ara verildiği dönemler için kısa çalışma ödeneğine ya da ücretsiz izine başvurdular. Patronların bir kaybı olmazken, işçilerin ellerine açlık sınırının çok altında ücretler geçti. Kısa çalışma “avantaj” olarak yansıtılmasına rağmen, toplumsal yükümlülükleri dahil olmak üzere, bir dizi etmenden kaynaklı uzun süreli çalışamayan kadın işçilerin düşük primlerinden kaynaklı, kısa çalışma ödeneğinde de ellerine geçen ücretler kırıntı düzeyini aşamadı.
Ayrıca kadın işçiler ağırlıkla sağlık, hizmet, gıda sektörlerinde çalışıyorlar. Virüs koşullarında bu sektörlerde sağlık riskiyle beraber, çalışma koşulları da ağırlaştı. Örgütsüzlüğün hakim olduğu bu alanlarda, virüs bahanesiyle kadın işçiler ağır koşullarda, hijyen koşulları yeterince gözetilmeden, esnek çalışma ile uzun çalışma saatlerinde çalışmaya mahkum edildiler.
İşçi sınıfının bir parçası olan kadın işçiler, salgın mı, açlık mı ikilemini an be an yaşamaya devam ediyorlar.
Ev yükü de kadınların omuzlarında….
Tüm bunların yanısıra evdeki tüm işlerin sorumluluğunu her daim üstlenen/ üstlenmek zorunda bırakılan kadın işçiler, salgın sürecinde bu yükü çok daha ağır bir şekilde omuzlamak zorunda kaldılar. Salgın nedeniyle daha da küçülen bütçeleri idare etmekten tutalım da okulların kapalı olmasından ötürü çocukların eğitimi, aile bireylerinin bakımı, koronavirüs salgınına karşı hijyenin sağlanması vs. sorumluluğu, kadınların üzerindeki fiziksel, psikolojik yükleri daha da arttırdı. Toplumsal olarak çözülmesi gereken işler, bu süreçte ağırlaşarak bireysel olarak kadınların üzerine fazlasıyla yüklendi.
***
Önümüzdeki sürecin her açıdan belirsizliği devam ediyor. Çok açık olan bir durum var ki, işçilerin yaşam ve çalışma koşulları daha da ağırlaşacak. Bugünden kısa çalışma ve ücretsiz izinlerde görüldüğü gibi, kuralsızlık kural haline gelmiş durumda. Patronlar her imkanı değerlendirerek, bu durumu da fırsata çevirmeye devam edecekler. Elbette kadın işçiler de dahil olmak üzere, işçi sınıfı buna izin verdiği sürece…