Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz başkanlığında dördünce kez toplanan ve TÜSİAD, MÜSİAD, TİM ve TOBB gibi patron örgütlerinin katıldığı “Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Koordinasyon Kurulu”nda iş kanunu taslak çalışması görüşüldü. İş kanununun böyle bir kurulda görüşülmesi bile değişikliklerin işçi sınıfına ne vaat ettiğini gösteriyor. Onlar için her iyileştirme, işçi sınıfının yaşam ve çalışma koşullarında kötüleşme anlamına geliyor. Mehmet Şimşek’in “tasarruf programı”nda da esnek çalışmanın olması, sermaye düzeninin tasarrufu işçi ve emekçilerin sırtından yapacağını gösteriyor. Uzun zamandır esnek çalışma modellerini adım adım hayata geçiren iktidar, şimdi ise yasal düzenleme ile kalıcılaştırmak istiyor.
İş saatlerinin kısaltılacağı söylemleriyle bu iş yasasını işçilere hoş göstermeye çalışıyorlar. Şu an haftalık çalışma süresi 45 saatken bile işçilerin yarıya yakını 50 saatten fazla çalışmak zorunda kalıyor. Hem de fazla mesai ücreti almadan. Fazla çalışma konusunda OECD ülkeleri arasında birinci sıradayız. Bu haliyle bile 45 saatlik çalışma haftası uygulanmazken 40 saate düşmesinin bir anlamı olmayacaktır. Uygulandığında ise saat ücreti üzerinden ücretlerin hesaplanması devam edeceğine göre, ücretlerimizin düşmesi anlamına gelecektir. Dünyadaki uygulamalar da bu yöndedir.
Haftalık çalışma süresinin 40 saate düşürüleceği aldatmacasıyla “uzaktan”, kısmi”, “geçici süreli” gibi adlarla esnek çalışma modelleri meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Belirli süreli iş (geçici işçilik) sözleşmelerinin kapsamı genişletilerek güvenceli, sendikalı çalışma, kıdem-ihbar tazminatı ve işe iade davası açma gibi haklar bir hayale dönüştürülecek.
İş güvencemiz ve kazanılmış haklarımız yapılacak yasal düzenleme ile tamamen elimizden alınacak. Belirli süreli iş sözleşmeleri ile hiçbir hak talep edemeden kapı önüne konulmamızın önü açılacak. Zaten var olan bu uygulama yasal düzenleme ile genel çalışma düzeni haline getirilecek.
Halihazırda İş-Kur gibi kurumlar üzerinden istihdam ve eğitim programları adı altında var olan uygulamalar da kalıcılaştırılmak isteniyor.
Esnek çalışma denildiğinde, sanki işçiler dilediği zaman çalışacak gibi olumlu bir çağrışım yaratmaya çalışıyorlar. Gerçekte ise işe giriş-çıkış saati ve günü belirsiz, tazminat ve iş güvencesinin olmadığı bir çalışma anlamına geliyor. Sermaye krizin ve serbest piyasanın bütün belirsizliklerinin faturasını bu yeni modelle bizlere ödettirmek istiyor. Ayrıca uluslararası sermayeyi çekmek için ülkeyi kuralsız ucuz emek cennetine çevirmeyi hedefliyor.
Bu yasal düzenleme ile aynı zamanda kıdem tazminatı hakkımızın gaspı anlamına gelecek olan Kıdem Tazminatı Fonu’nu da tekrar gündeme getirmek istiyorlar.
Unutmayalım ki, sermayenin bütün kazancı karşılığı ödenmemiş emeğimize, artı-değer sömürüsüne dayanır. Sermaye kârını ücretlerimizi düşürerek, çalışma sürelerini uzatarak artırır. Bu yüzden işler yoğun olduğunda işçi sayısını artırmak, kendi keyfine göre işe gidip gelmemizi planlamak ve sadece işe geldiğimiz saatlerin ücretini vermek onlar için bulunmaz bir nimettir. Bugün iş yasasındaki değişiklik ile tam da yapmak istedikleri sömürüyü daha da yoğunlaştırıp, kârlarını artırmaktır.
Esnek çalışma kölelik zincirlerinin daha da kalınlaşması, güvencesiz çalışma, kazanılmış haklarımızın gaspı demektir.
Bu yasal düzenleme hazırlığına karşı durmak önümüzdeki dönemin en önemli mücadele başlıklarından biridir.
Emeğin Kurtuluşu’nun 39. sayısından alınmıştır…