Son bir haftada emperyalizmin yeni yönelimlerini ve küresel “güvenlik” politikalarının seyrini anlamak açısından çarpıcı gelişmeler peş peşe yaşandı. Münih Güvenlik Konferansı’nda konuşan Biden’ın “ABD geri döndü…” deklarasyonu, NATO’nun Çarşamba günkü zirvede açıkladığı Irak misyonu ve Irak, Suriye, Türkiye üçgeninde kurulması planlanan Amerikan üssü hepsi de birbiriyle bağlantılı sancılı bir sürecin işaretleri.
Görünen o ki “post Trump” sonrası küresel ve bölgesel roller yeniden dağıtılmaya çalışılırken ABD’nin vurucu gücü olan NATO’ya biçilen misyon artacak.
Amerika’nın yeni dış politika stratejisini cuma günü Münih Zirvesi’nde açıklayan Biden, Trump’ın “Önce Amerika” stratejisinin sona erdiğini açıklayarak dişlerini göstermeye başladı. Çin ve Rusya gibi “otoriter devletler”e karşı daha kararlı adımlar atılacağını ifade eden Biden daha önce de benzer mesajı vermiş, “Rusya’dan hesap sorma konusunda tereddüt etmeyeceğiz” diyerek bu niyetini tüm açıklığıyla ortaya sermişti.
‘Demode’ diyen Trump’ın aksine ABD’nin NATO ittifakına bağlılığını teyit eden Biden, “Birine saldırı hepimize saldırıdır” ifadelerini kullanarak ilişkileri yeniden tesis edeceğinin sözünü verdi. Bunu da “Ben sözümün eriyim” diyerek yaptı.
Liberal müdahaleciliğe dönüş
Biden’ın açıklamaları dış politikada değişikliğe gidiliyor diye servis edildi. Ama değişen bir şey yok. Daha doğrusu nüanslar dışında. “Uluslararası ittifakları iyileştirme, müttefikleriyle arayı düzeltme” istediği dışında her şey eskisinin aynısı. Trump’ın da hedefi Rusya ve Çin’di, Biden’ın da. Trump da bu konuda sertlik yanlısıydı Biden da. Sadece Trump’ın hoyrat diline karşılık, daha “diplomatik” bir dil kullanıyor.
ABD dış politikasının merkezine, yeniden demokrasi, özgürlükler, insan hakları ve hukukun üstünlüğünün taşınacağını söylemek “liberal müdahaleciliğin” geri döneceğinin sinyalleri.
Trump’ın ihmal ettiği ittifakları yeniden inşa edeceğini açıklaması ‘gerileyen Amerikan hegemonyası’nın ihtiyaç duyduğu bir zorunluluk. Malum Amerika eski hegemonik gücünden çok şey kaybetti. Hâlihazırda dünyanın bir numaralı emperyal gücü olsa da, eski kudretinde değil. Bütün olay da burada kopuyor.
2. Dünya Savaşı’ndan beri Almanya’da bulunan Amerikan birliklerinin mevcut halini koruyacağını söylemesi de bu yönüyle müttefiki Berlin’e bir “iyi niyet” gösterisiydi.
NATO’nun ortadoğu görevi
Washington uluslararası denklemde artık daha “kolektif” hareket etmenin, maliyeti, sorumluluğu müttefikler pay etmenin arayışına girerken tam da bu “açılım”a uygun şekilde NATO, Ortadoğu’ya girme kararı aldı.
17-18 Şubat tarihlerinde iki gün süren NATO Savunma Bakanları zirvesinde örgütün “Irak’taki misyonu”nun güçlendirilmesi ve genişletilmesi kararlaştırıldı. Buna göre ülkedeki NATO askeri sayısı 500’den 4 bine çıkarılacak. Genel Sekreter Stoltenberg tarafından duyurulan karar çerçevesinde bu misyon “terörle mücadele” ve IŞİD’in geri dönmesini engellemek amacıyla alındı.
Açıklanan gerekçenin bir bahaneden ibaret olduğu herkeslerin malumu. Bu misyonu halihazırda sürdüren ABD’nin görevi NATO’ya devredecek olmasının temelinde bu “savaş örgütü”nü cepheye sürme, uluslararası operasyonlarını “müttefikleri” üzerinden gerçekleştirme niyeti var.
Haseke üssü, nükleer anlaşma
Görevdeki birinci ayını geride bırakan Biden’ın NATO’yu Irak’a sürmesi, Irak, Suriye, Türkiye üçgenindeki Ayn Divar bölgesine askeri üs kurma çalışmaları, İran’a yönelik açıklamalar “Amerikan yığınağı”nın niyetine yönelik göstergeler. Gizlenmek istenen niyet, BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi ve Almanya (5+1 ülkeleri) ile İran arasında 2015’te imzalanan Kapsamlı Ortak Eylem Planı üzerinden Tahran ile Washington arasında yaşanan restleşmeyle birlikte ele alındığında, kazanın kaynatılmak istendiğini gösteriyor.
İttifak vurgusu üzerinden ortaklarına “güven dağıtmaya” çalışan Biden ABD’sinin NATO üzerinden Ortadoğu’da aktif hale gelmek arzusu kuşkusuz ki İran, Irak ve Suriye hattında taşları yerinden oynatacak. İran’ın etkisini sınırlandırmak için NATO’nun sahaya sürülmesi Irak-Suriye hattında yeni hareketliliğe yol açacak.
Soruları yanıtlanamayan Gara operasyonunun yaşandığı saatlerde Amerika’nın Kuzey Suriye’ye çıkarma yapması, sık sık gündeme getirilen Sincar harekâtıyla Fırat’ın doğusunda yaşanan son gelişmelerin “küresel” denklemden bağımsız ele alınması mümkün değil. Anlaşılan o ki, yeni bir dönemin arifesindeyiz.
BirGün / 23.02.21