NATO’nun kuruluşunun 70’inci yılı vesilesiyle 2019 Aralık ayında Londra’da toplanan zirve, ittifak içinde yaşanan sorun ve çatışmaları açığa çıkarması bakımından dikkat çekiciydi. Zirvede Doğu Akdeniz, Suriye, Libya, Ortadoğu, Rusya ve Çin üzerinden yapılan tartışmalar, ittifak üyesi emperyalist ülkeler arası gerilim ve çekişmelerin boyutlarını gözler önüne serdi. Bu çekişmeler asıl olarak NATO’nun meşruiyeti konusundaki tartışmaları körüklemeleri açısından önemlidir.
Londra zirvesi görüşmelerinde açığa çıkan sorunların giderilmesi için, ittifak üyesi ülkelerin liderleri uluslararası bir çalışma gurubu oluşturması için NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’i görevlendirdiler. Askeri gücün tek başına yeterli olmadığını, ittifakın siyasi anlamda da güçlendirilmesi gerektiğini belirten Stoltenberg, Atlantik Konseyi ve German Marshall Fund adlı düşünce kuruluşuyla birlikte ittifakın geleceğinin ele alınacağı “NATO 2030” sürecini başlattı.
Söz konusu zirvede, liderlerin kendisinden ittifakı daha güçlendirmesini istediğini anımsatan Stoltenberg, bunu ancak NATO’yu askeri olduğu kadar siyasi bir ittifak olarak da güçlendirerek gerçekleştirebileceklerini söyledi. Bu amaçla, Nisan 2020’de NATO Genel Sekreteri tarafından özel olarak seçilen bir grup uzman, ittifakın yeniden canlandırılması konusunda bir rapor hazırlamakla görevlendirildi. Almanya’nın eski Savunma ve İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere ve ABD’nin Avrupa ve Avrasya işlerinden sorumlu eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Aaron Wess Mitchell, içerisinde silah üreticisi kapitalist tekellerin ve politikacıların da olduğu on kişilik uzman grubuna başkan olarak atandılar. Kurulan bu uzman grubunun eş başkanı Maiziere, açıklamasında, NATO’nun “kesinlikle bir iç tahribat yaşamakta” olduğunu, yan ısıra dış tehdit durumu da değiştiğinden, ittifakı yenilemenin zamanı geldiğini dile getirmektedir.
1949’daki kuruluşundan bu yana, ABD önderliğindeki Batı’nın emperyalist silahlı kolu olarak NATO’nun açık düşmanları vardı. Sovyetler Birliği, Varşova paktı ve dünyanın her tarafında gelişmekte olan sosyal devrimlerdi bunlar. 1990’ların başında Sovyetler Birliği ve Varşova Paktının dağılmasının ardından, çabucak yeni bir düşman bulunmalıydı. ABD’de yapılan değerlendirmelere dayanarak o andan itibaren amaç, Batı üstünlüğünü korumak ve genişletmek için askeri müdahaleleri kullanmaktı. Bu hedef, Kasım 1991’de Roma Zirvesi’nde zaten kabul edilmiş olan yeni NATO stratejisine yansıdı. Doğu Bloku’ndan kaynaklanan “öngörülebilir” tehdidin yerini artık “çok yönlü” tehditlere bıraktığı belirtildi. O zamanlar bu, “kitle imha silahlarının yayılması”, “terörizm” ve aynı zamanda “önemli hammadde akışlarının kesilmesini” de içeriyordu.
Bu yeni strateji NATO’nun ittifak toprakları dışındaki görevler için de bir müdahale ittifakına dönüşmesini, Nisan 1999’da yeni bir stratejik kavramın kabul edilmesiyle birlikte kesinleştirdi. NATO’nun Yugoslavya’ya karşı Birleşmiş Milletler (BM) yetkisi olmadan emperyalist bir talan savaşını başlatması ile birlikte, ittifakın yeni temel görevi de ilan edilmiş oldu. İttifak, buna benzer müdahalelerinin Rusya ve Çin tarafından BM Güvenlik Konseyi’ndeki veto hakkıyla engellenmesini istemediğini, ayrıca BM yetkisi olmaksızın askeri müdahalelerde bulunma niyetinde olduğunu vurgulamış oldu.
“Soğuk Savaş”ın sona ermesinin ardından kabul edilen üçüncü strateji belgesinde (Kasım 2010) Çin’den hiç söz edilmiyordu. 2014 yılından itibaren bir “Rus genişleme iradesine” karşı NATO’nun Doğu Avrupa’daki yayılmacılığı genişletildi. Yıllar geçtikçe, rakip kümelenmesi odak kaydırdı ve ekonomik ve siyasi genişleyen Çin, askeri olarak da dikkat gösterilmesi gereken başka bir özne olarak ön plana çıkmaya başladı.
Emperyalist bir askeri ittifak olan NATO, kendisini “daha barışçıl bir dünyanın garantörü” demagojileri ile pazarlıyor. Ancak yıllardır, dünyanın birçok bölgesinde NATO eliyle sürdürülen talan savaşları bunun gerçekte böyle olmadığını gösteriyor. Keza son yıllarda müttefikler arasında yaşanan çıkar çatışmaları birliğin kendi içerisinde bile bir kriz içerisinde olduğunu gösteriyor.
Henüz kısa bir zaman önce, ABD Başkanı Donald Trump’ın söylem ve eylemleri önce ABD’nin, ardından da bazı ittifak üyelerinin NATO’ya sadakatleri konusunda şüphe uyandırdı. Tüm bu gelişmeler, Kasım 2019’da Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un ittifak için yaptığı “beyin ölümü” teşhisi derecesinde eleştirilerin gelmesine neden oldu.
NATO 2030 strateji çalışmasının, ittifakın önceliklerini başını ABD’nin çektiği batılı emperyalistlerin çıkarlarına uygun şekilde “Rusya’ya karşı daha ileri farkındalık ve tedbirlere, Çin ile de sistematik rekabete” uyumlu hale getirmek olduğu aşikar. Bu arada Biden, Donald Trump’ın Çin’e yönelik agresif politikasına devam edeceğini çoktan duyurdu. Avrupa ile güvenlik ve savunma ilişkilerinde NATO’ya bağlılığını da ilan eden Biden, Avrupa’da bazı kanatlar tarafından hoş karşılanmadı. Belirlenen söz konusu uzman grubu, Batı savunma ittifakının uyumlu hale getirilmesi için aylardır eylem önerileri hazırlıyorlar.
Derinleşen emperyalist çatışmaların gölgesinde NATO’nun çözüm arayışları
Kapitalist tekeller tarafından atanan on uzmanın hazırladığı NATO 2030: Yeni bir Çağ için Birliktelik belgesi, 25 Kasım 2020 tarihinde NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg tarafından bir video konferansta kamuoyuna açıklandı. Stoltenberg, NATO 2030 stratejisi hakkında şunları söyledi:
“Önümüzdeki on yıl içinde karşılaşacağımız zorluklar, tek başımıza çözebileceğimizden daha büyük. Ne Avrupa tek başına baş edebilir ne de sadece Amerika. Bu yüzden ulusal çözümlerin cazibesine karşı direnmeliyiz. NATO 2030 vizyonumuz NATO’yu yeniden üretmekle ilgili değil. Güçlü İttifakımızı daha da güçlendirmekle ilgilidir. Çünkü NATO’yu kullanmak için ihtiyacımız olan siyasi irade, karar vermek ve gerekli olduğunda ortak güvenliğimiz için harekete geçmek vurgusu var burada. Askeri olarak güçlü. Politik olarak daha güçlü. Ve daha küresel. Oraya ulaşmamıza yardımcı olmak için bir grup uzmandan yeni fikirler vermesini istedim. Müttefiklere aktif olarak danışmaya devam edeceğim. Ve sivil topluma, özel sektöre ve genç liderlere ulaşacağım. Bugün burada yaptığımız gibi. Birlikte NATO 2030’a güvenle bakabiliriz. Birlikte daha belirsiz bir dünyada halkımızı güvende tutacağız.”
Peki şu anda Stoltenberg tarafından “gerekli” görülen ve harekete geçilmesi gereken haller neler? 2030 trendleri belirlenirken, NATO Genel Sekreteri’nin “mevcut gerginlikler belirginleşti” ifadesi önemli. Küresel salgın döneminde de Rusya’nın askeri faaliyetlerine devam etmesi, gerginlik olarak tabir edilen faktörlerden biri. Çin’in yükselişinin küresel güç dengesini değiştirdiği düşüncesi NATO’nun 2030 trendlerinde öncelikleri arasında. Bunun sahaya ne şekilde ve ne zaman yansıyacağını kestirmek şimdiden zor ama hedef belli: 2030. “Siyasi olarak daha etkin olmalıyız” derken, Çin ve Rusya için masada yeni planların yapıldığı da belli. Satır arasındaki “artık dünyamız daha az güvenli” ifadesi önemli, çünkü akabinde dünyayı “daha güvenli” hale getirmek gerekçesiyle o yeni planlar devreye girecektir.
Bir de ekleme yapıyor Stoltenberg: “Benim vizyonum NATO’yu baştan yaratmak değil. Hedefim, ittifakı hem askeri hem siyasi hem de küresel anlamda daha güçlü kılmak.” Dünya halklarına karşı emperyalist haydutların vurucu gücü olan NATO bütün icraatlarının bir sonucu olarak bugün toplumlar nezdinde tartışmalı hale gelmiş bulunmaktadır. NATO’ya sarsılan itibarını yeniden kazandırmak amacıyla Genel Sekreter Jens Stoltenberg, 4 Şubat’ta, NATO 2030 için yeni fikirler önermek üzere İttifak ülkelerinden öğrencileri ve genç liderleri video konferans yoluyla bir araya getirdi. Girişim, “2030’da barış ve güvenliğe yönelik en büyük tehditler ne olacak” ve “NATO bunları yenebilmek için nasıl uyum sağlayabilir?” başlıkları altında üniversite ve okullarda tartışmaya açılmıştır. Konuyu ele alabilmeleri için gençlerin elinde zaten bir ders kitabı mevcuttur: Genel Sekreter tarafından atanan on uzmandan oluşan bir grup tarafından sunulan NATO 2030: Yeni bir Çağ için Birliktelik raporu da bunlar arasında yer alıyor.
Değişen dünya dengelerine bağlı olarak büyüyen emperyalist çelişkiler, aynı zamanda NATO denilen savaş örgütü üyesi “ittifak devletleri” arasındaki çatışmaları da körüklemektedir. NATO 2030 stratejik belgeleri bu sorunlara parmak basarken, ittifak güçleri arasında yaşanan sorunlara bir an önce çözüm bulunmasını ivedilikle önermektedir. Bu amaçla NATO 2030: Yeni Bir Çağ için Birliktelik raporunda 138 tavsiye listelenmiş. Uzman grubu, iç birliği güçlendirmek veya onu yeniden tesis etmek için, kararların daha hızlı alınmasını tavsiye ediyor.
Emperyalist ülkeler tarafından finanse edilen bir araştırma gurubunun hazırladığı ve kapitalist sistemin ömrünü uzatmak için NATO denilen savaş örgütünün önemine vurgular yapan kapsamlı bir raporun anlamı açıktır. Başından sonuna kadar “demokratik değerler, insan hakları, evrensel barış” demagojileriyle süslenen bu belge, hızla yükselmekte olan toplumsal mücadelelere ve mazlum halkların isyanlarına karşı bir savaş ilanıdır.