1978’in sonbaharı. Şah’ın devrilmeye yüz tuttuğu günler. Tahran Üniversitesi kaynamakta. Öğrenci hareketleri devrimin liderliğini ele geçirmek için birbirileriyle yarış halinde. Solcu öğrenciler kendi hareketlerinin gerçek Marksizmi temsil ettiği iddiasında. Kavgalar, çatışmalar, restleşme ve dayanışma bir arada. Canlı bir politik atmosfer var. Tıpkı o günlerin Türkiye’si gibi. Kendi aralarında ayrışan öğrenciler, fraksiyonlar, gruplar, örgütler birbiriyle devrim için yarışır. Sokaklar daha fazla bildiriyle dolarken İslamcılar ve Marksistler arasında çatışmalar yaşanır. Diğer taraftan da işçiler eylemlerde, grevlerde...
O hareketli günlerden birinde Tahran’ın 15 kilometre batısındaki General Elektrik fabrikasında da eylemler yapılır. Komiteler kurulur, işçiler örgütlenir. Ses getiren eylem tüm kente yayılır. Destek, dayanışma mesajları eksik olmaz. Oyunlar, dramalar, tiyatrolar sergilenir. Yemek verilir, fabrika şenlik yerine çevrilir. Destek sunanlardan birisi de Militan Din Adamları Derneği’dir. Kamyon kamyon grevdeki işçilere sıcak yemek gönderirler
Fabrikaya gelen genç imam
Eylemin beşinci gününde dernek ilettikleri mesaj okuması için genç bir din adamını da gönderir. Öğrenciler buna izin vermek istemez. Din adamının gelişinin haber veren eylemin örgütleyicilerinden Muhammed, “Buna izin veremeyiz” der, “Bunun için çok emek verdik, şimdi gelip kendilerine mal etmek istiyorlar” diye itirazını dile getirir.
Genç din adamı fabrikaya gelir. “Allah senden razı olsun kardeşim” der güler yüzlü genç imam! Elini önce öğrenci gençlik liderlerinden Ekber’e sonra da Muhammed’e uzatır. “İşçilere desteğimizi ve yaptıklarını için size ne kadar minnettar olduğumuzu göstermek isteriz” der.
Hikâyenin kahramanı Ekber’in ağzından okuyalım yaşananları; “Genç din adamının siyah sarığı kafasına göre büyük duruyordu, uzun siyah cüppesi ise onu olduğundan daha boylu poslu gösteriyordu. İşçilere bir konuşma yapabilir miyim diye sordu. Bir yandan Muhammed’in elini tutuyor sol eliyle de sakalını sıvazlıyordu.” Muhammed, arkadaşlarıma bir sorayım diyerek zaman kazanmaya çalışarak gider. Yedi kişilik planlama komitesi acil olarak toplanır ve “konuşmasına izin vermekte bir sorun yok” diye karar alınır. Ancak genç Mollaya kısa bir konuşma yapmasını söylerler. “Lütfen kısa bir konuşma olsun” diye rica eder genç imamdan solcu öğrenci temsilcilerinden Muhammed.
Devrimi çalan İslamcılar
Genç imam konuşma yapacaktır. Peki “Sizi nasıl tanıtalım” diye sorar Muhammed. “Ali Hamaney diye mırıldanır.” Ekber, Bay Hamaney’i sadece bir şartımız var diye uyarır; “Saflaşma yaratmayın, işçileri bize karşı kışkırtmayın, dini bu konuya karıştırmayın.”
Eğer sesiz kalırsam diye diye başlar Hamaney konuşmasına. Hamid Musaddeg’in bir şiiri ile giriş yapar. Militan, devrimci, isyana davet eden coşkulu bir şiir okur ve kürsüden iner. İşçiler ayakta alkışlar. Hamaney sıkılı yumruğunu havaya kaldırır ve birlik çağrısı yapar. Beş bin işçinin ağzından çıkan uğultu bütün binayı sarsar; Birlik, mücadele, zafer… Hamaney çıkıp gider, daha fazla yiyecek gelmeye davam eder.
O Hamaney on yıl sonra, 1989’da yeni cumhuriyetin devlet başkanı ve ruhani lideri olur.
Hamaney ve İslamcılar Şah’ı götüren devrimi çalarlar. Çalmakla kalmazlar tarihin görüp görebileceği en büyük gaddarlığa imza atarlar. Ekber ve arkadaşları hapsi boylar, çoğunluğu idam edilir, solun üzerinden kamyon gibi geçer yeni İslam Cumhuriyeti. Mollalar acımasızlıkta sınır tanımazlar. Sol, sosyalist, komünistler kanla ezilir. Sol namına bir tek şey bırakılmaz.
Solun yanılgısı
İran solu İslamcılarla işbirliği yapmanın bedelini fena halde öder. Sadece devrimi değil ülkeyi de kaybederler. Teokratik devletin genç mollaları on binlerce devrimciyi cezaevlerinde öldürür. Binlercesini sokaklarda vurur, bir o kadarını da idam eder. General Elektrik fabrikasındaki öğrenci liderlerinden Muhammed de bu hikayeden üç yıl sonra idam edilir. Ekber ise idama mahkûm edilir, asılmayı beklerken üç yıl sonra cezaevinden çıkar.
Behrooz Ghamari, Tahran 1979- Ekber’i Hatırlamak kitabında 1979 İran Devrimi öncesi ve sonrasında yaşananlara çarpıcı şekilde ışık tutuyor. Kahramanımız Ekber, Ghamari’nin kendisidir. Tahran’daki korkunç Evin Hapishanesi’nde koğuşlarında idamı bekleyen bir grup insanın öyküsü üzerinden İran yakın tarihine ayna tutar. Monarşiyi yıkmak için hep birlikte hareket edilmesi gerektiğini söyleyen İslamcılara solun nasıl kandığını, Mollaların nasıl da tarihin en büyük despotik rejimini inşa ettiklerini, baskı ve korku rejimiyle toplumu esir alışlarını eşine az rastlanır bir tanıklıkla anlatır.
Kıssadan hisse İslamcılarla iş tutmanın, İslamcılara güvenmenin bir ülkeyi, toplumu nasıl da uçuruma sürüklediğinin canlı kanıtıdır İran. İslamcılar sözkonusu olduğunda Ekber’i Hatırlamak’ta yarar var.
BirGün / 13.04.21