Yeni başkanı Joe Biden’ın jargonuyla “diplomasiye geri dönen” ABD emperyalizmi yeni savaş ve saldırganlık politikalarının tırmandırılacağının sinyallerini veriyor. Küresel hakimiyeti sarsılan ABD’nin Başkanı Joe Biden, Dışişleri Bakanlığı’nda yaptığı dış politika içerikli konuşmasında “en önemli küresel rakibimiz” diye tanımladığı Çin’in emperyalist yayılmacılığına karşı saldırgan söylemleri ilk andan itibaren kullanmaya başladı.
ABD Dışişleri BakanıAntony Blinken ile Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi Dışişleri Komisyonu Başkanı Yang Jiechi arasında yapılan telefon görüşmesine de aynı saldırgan üslubun damga vurduğu, Washington’dan yapılan açıklama ile teyit edildi.
Görüşmeye dair açıklama yapan ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price, ABD’nin uluslararası sistem içinde müttefikleriyle birlikte çalışacağını söyleyen Blinken’in Çin’e dair ifadelerini de aktardı. “İndo-Pasifik bölgesinde güvenliği tehdit ettiği” gerekçesiyle Çin’e hücum eden Blinken, “uluslararası sisteme zarar veren eylemleri”nden dolayı da Çin’i sorumlu tutacaklarını belirtti. Price’nin açıklamasına göre, Blinken, ABD’nin Sincan, Tibet ve Hong Kong gibi yerlerde insan hakları ve demokratik değerleri savunmaya devam edeceğini ve Myanmar’daki askeri darbeyi kınaması için Çin’e baskı yapacağını vurgulamış.
Antony Blinken’in “insan hakları, demokratik değerler” palavrası bir yana bırakılırsa düşüşte olan ABD’nin, yükselişte olan Çin’i provoke etme çabasını yoğunlaştıracağı anlaşılıyor. Daha önce Çin’i Sincan’da Uygur Türklerine “soykırım” uygulamakla suçlayan Blinken’in Çinli mevkidaşıyla yaptığı telefon görüşmesinin de “en önemli küresel rakibimiz Çindir” söylemine göre şekillendiği anlaşılıyor.
Aynı günlerde, ABD, Avustralya, Hindistan ve Japonya arasında Quad adıyla bilinen Dörtlü Güvenlik Diyaloğu’nun bir bileşeninden de benzer bir uğursuz ses duyuldu. Foreign Policy dergisinin son sayısına makale yazan Avustralya’nın eski başbakanı Kevin Rudd, sertleşen ABD-Çin rekabetinin “savaşa yakın olduğunu” iddia ediyor ve bunun gerçekten olması gerekip gerekmediğini soruyordu.
Kapitalist-emperyalist sistemde yükselen her güç, güneşin altında en iyi yeri kapmak ister. Oysa en iyi yerler genellikle önceden gasp edildiği ve yeni gelene kimse gönüllü olarak yer açmadığı için son sözün silahlarla söylenmesi riski artar. Pek çok alanda süren bölgesel “vekalet” savaşları bunun bir göstergesidir. Emperyalistler güçler arasında tırmanan rekabetle keskinleşen hegemonya mücadelesi, pandemi koşullarında dahi hız kesmeyen silahlanma yarışı ve militarizm dünyamızı ve özellikle de emekçi halkları daha fazla tehdit etmektedir. Biden yönetiminin, “diplomasi dönemi” adı altında Çin ve Rusya’ya karşı hamle yapmaktan geri durmayacağını ilan etmesi de mevcut savaş ve saldırganlık politikalarının daha da sertleşeceğine işaret ediyor. Bu koşullarda, nükleer güçler arasında patlak verecek olası bir çatışma dünya üzerindeki yaşam alanlarının yok oluşuna bile yol açabilir. Bu ölümcül riski ortadan kaldırabilmenin ise yalnızca tek yolu var: Emperyalist-kapitalist sistemi yıkıp sosyalist işçi emekçi cumhuriyetlerini kurmaktır.