NATO’nun Savunma Bakanları Toplantısı’ndan iki önemli sonuç çıktı: NATO Irak’ta genişleyecek, Afganistan’daki çekilme bir süre bekleyecek. Böylece NATO’nun Irak’taki 500 askeri 4 bine çıkarılacak, Afganistan’da bulunan 2 bin 500’ü ABD askeri olmak üzere 9 bin 600 NATO askeri yeni kararı bekleyecek.
Türkiye’nin NATO’nun “IŞİD’le mücadele gerekçesiyle” Irak’ta genişleme kararına özellikle karşı çıkması gerekirdi. Zira ABD’nin Türkiye-Suriye-Irak sınır birleşimine çok yakın bir bölgede, Ayn Divar’da yine “IŞİD’le mücadele gerekçesiyle” yeni bir üs kurmaya hazırlanabilmesi, “meşruiyetini” bir ölçüde NATO’dan ve Türkiye’nin NATO kararlarına uyumundan alıyor!
NATO’nun tehdit sıralaması
NATO Savunma Bakanları Toplantısı’nın bu iki kararı, aslında toplantı öncesinde NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in yaptığı çok önemli bir açıklamayla birlikte daha da anlam kazanıyor.
Stoltenberg, “Çin’in güçlenmesini ve Rusya’yla kötüleşen ilişkileri hesaba katmadığı” gerekçesiyle NATO’nun 2010 stratejik konseptinin yenilenmesi gerektiğini belirtti ve konsept detaylarının liderlerle yapılacak zirvede değerlendirilmesini önerdi.
Stoltenberg, NATO’nun yeni stratejik konsepti için 10 kişilik bir ekiple çalışma başlatmıştı zaten. İçlerinde Türk diplomat Tacan İldem’in de yer aldığı bu 10 kişilik “NATO’nun Uzmanlar Grubu”, konsept için öneriler hazırlamış ve 25 Kasım 2020’de “NATO 2030: Yeni Bir Çağ İçin Birliktelik” başlığıyla yayımlamıştı.
20 başlıkta 138 öneri içeren 67 sayfalık raporun dikkat çeken yanı, NATO’nun Rusya’yı “ana hasım” olarak değerlendirmesi, fakat Çin’i “doğrudan askeri tehdit” görmemesiydi. Raporla ilgili 7 Aralık 2020’de Cumhuriyet’te İpek Özbey’e konuşan Tacan İldem, önemle şöyle demişti: “Çin’in atmakta olduğu adımların ve siyasalarının yakından izlenip anlaşılması önem taşımaktadır. Bununla birlikte Çin’in NATO için doğrudan bir askeri tehdit olmadığı raporda kayıtlıdır. NATO, Çin’e sadece sınamalar değil fakat fırsatlar penceresinden de bakmaktadır. Bu anlayışla rapor, bu ülkeyle olası siyasi diyaloğun kapısının açık tutulması çağrısına da yer vermektedir.”
Her ne kadar Stoltenberg yeni konsept açıklamasında “Çin’in güçlenmesi”ni, “Rusya’yla kötüleşen ilişkiler”in önüne koysa da Münih Güvenlik Konferansı’nda konuşan ABD Başkanı Biden’ın “NATO 2030” raporundaki sıralamaya paralel olarak “Moskova NATO ittifakına Çin’den daha yakın bir ‘tehdit’ oluşturuyor” demesi dikkat çekiciydi. (Kuşkusuz Rusya’nın “yakın tehdit” olması, “asıl tehdit” olduğu anlamına gelmiyor. Pek çok ABD belgesine göre “asıl tehdit” Çin.)
Uzun vadeli stratejik rekabet
Biden’ın Münih Güvenlik Konferansı’ndaki konuşması, hem ABD’nin hedeflerini ve stratejisini belli ölçülerde ortaya koyması nedeniyle hem de NATO’nun yeni konseptine dair ipuçları anlamına gelmesi nedeniyle çok önemliydi.
“ABD’nin geri döndüğü mesajını gönderiyorum” diyen Biden’in iki temel mesajı vardı:
1. “Çin’le rekabet çetin geçecek” diyen Biden, bu ülkeyle “uzun vadeli stratejik bir rekabete hazırlandıklarını” belirtti. Biden, Çin’e karşı mücadelede ABD-AB ittifakının önemine dikkat çekti.
2. Yukarıda belirttik: Biden “Rusya’nın NATO ittifakına Çin’den daha yakın bir ‘tehdit’ oluşturduğunu” belirtti ve Putin’i “Avrupa’yı ve NATO ittifakını zayıflatmak istemekle, transatlantik birliğe zarar vermeye çalışmakla” suçladı.
Üç aşamalı planlama
Sonuç olarak ABD’nin üç aşamalı şu planlamayı uygulamaya sokacağı görülüyor:
1. ABD, Çin’i “asıl tehdit” görmekle birlikte, NATO ve AB için Rusya’yı “yakın tehdit” olarak değerlendiriyor.
2. ABD, bu “yakın tehdit” algısı üzerinden de AB’yle transatlantik bağı pekiştirmeyi ve NATO’yu daha etkin kullanmayı hesaplıyor.
3. ABD böylece “asıl tehdit” olarak saptadığı Çin’e karşı yürüteceği “uzun vadeli stratejik mücadeleye” yığınak yapmak istiyor.
Neden? Çünkü ABD tek başına Çin’i durduramayacağını, dahası Çin ile Rusya’nın birlikte hareket ettiğini görüyor; hatta Çin’e karşı Hindistan’ı da kazanması gerektiğini hesaplıyor.
Özetle, hegemonyası zayıflayan ABD, hegemonya takviye etmeye çalışıyor!
Cumhuriyet / 22.02.21