Avrupa'nın Gündemi | ABD ve AB, Ukrayna’nın ekonomisini daha bağımlı hale getiriyor

Avrupa'nın gündeminde bu hafta Berlin’de bu hafta yapılan Ukrayna’nın yeniden inşası konferansları, İngiltere'de Rishi Sunak'ın göreve gelmesi ve Fransa'daki sağcı gösteriler vardı.

  • Çeviri
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 30 Ekim 2022
  • 13:20

Berlin’de bu hafta yapılan Ukrayna’nın yeniden inşası konferansları, ABD ve AB’nin Ukrayna aracılığıyla Rusya’ya karşı sürdürdüğü savaşın finansmanını hedefliyor. İddia edilenin tersine Ukrayna ekonomisi güçlendirilmiyor, daha da bağımlı hale getiriliyor.

İngiltere’de son iki ayda üçüncü Muhafazakar Partili başbakan göreve geldi. Tıpkı sadece 45 gün başbakanlık yapan Liz Truss gibi Rishi Sunak da seçim olmadan bu göreve getirildi. Counterfire’dan Terina Hine, zorlu bir dönemden geçen ülkede krizin devam edeceği ve genel seçim çağrılarının daha yüksek sesle ve daha öfkeli bir şekilde dile getirileceğini belirtiyor.

Fransa’da meclisten sokaklara, 14 Ekim’de Paris’te öldürülen 12 yaşındaki kız çocuğu Lola’nın öldürülmesi en gerici fikirlerle araçsallaştırıldı. Davanın siyasete alet edilmesine son verilmesini isteyen aileye en ufak bir saygı göstermeyen aşırı sağcıların çağrısıyla düzenlenen gösteri ve mitingler, öldürülen küçük Lola’yı anma kisvesi altında son günlerde çoğaldı. Baş şüphelinin yasa dışı yabancı bir kadın olduğu bu korkunç cinayet, aşırı sağ ve sağ kanat tarafından kullanılıyor.

Batının Marshall planı

Franziska Lindner/Junge Welt

Yeniden yapılanma konferansları, Ukrayna’daki savaşı finanse etmeye hizmet ediyor. Ukrayna ekonomisi ise daha da bağımlı hale getiriliyor.

Bu hafta Berlin’de, Ukrayna’nın yeniden inşasına hazırlanmaya adanmış iki büyük ölçekli konferansla başladı: Alman İş Dünyası Komitesi ve Alman Sanayi ve Ticaret Odaları tarafından pazartesi günü düzenlenen Alman-Ukrayna Ekonomik Forumu ve salı günü G7 -Devletleri ve AB Komisyonu tarafından düzenlenen diğer bir toplantı. Bu gelişmeler öncesinde, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve Federal Şansölye Olaf Scholz, Frankfurter Allgemeine Zeitung’da (FAZ) Ukrayna için bir 21. yüzyıl Marshall planı çizileceğini açıkladılar. ABD’nin 1948 ile 1952 yılları arasında savaşın yıktığı Almanya’yı ve diğer başta Batı Avrupa ülkelerini desteklediği ekonomik kalkınma programlarındaki yüz milyarlarca dolarlık yardıma bağlı bu tarihsel referans, şüpheli olduğu kadar ilginçti.

Bir yandan, yaygın olarak adlandırıldığı gibi “Putin’in saldırganlık savaşı”nı ve ekonomik sonuçlarının Nazi Almanya’sı ile başlayan İkinci Dünya Savaşı ile karşılaştırılabilir olduğunu, diğer yandan bunun yalnız ve ıssız Ukrayna ekonomisi için bir yeniden yapılanma programı olduğunu öne sürüyor.

Şansölye Scholz bunun bir “bağış konferansı” olmadığını vurgulamakta acele etse de, salı günkü etkinliğin ana odak noktası AB, G7, diğer ortaklar ve uluslararası finans kuruluşlarının yeni Ukrayna’nın muazzam finansal ihtiyaçlarını nasıl ve ne ölçüde karşılayacağı ve özel finansörlerin ve şirketlerin yeniden yapılanmaya nasıl yatırım yapabilecekleri idi. Federal hükümet, Alman şirketlerine ihracat ve yatırım garantisi verdi. Ancak, savaşta yok edilmeyen zenginleşen ABD pazarını Batı Avrupa şirketlerine açan “Marshall Planı”nın aksine, bugün mesele, Ukrayna endüstrisini AB veya ABD pazarlarına açmak değildi.

Ukrayna ekonomisinin kapsamlı bir şekilde sanayisizleştirilmesi, 1990’lardaki geçiş döneminde zaten gerçekleşti ve 2014’teki Maidan darbesinden sonra yeniden yoğunlaştı. İkincisi tarafından dayatılan AB ile ortaklık anlaşması, Ukrayna pazarını büyük ölçüde Avrupalı şirketler, ancak AB standartlarına göre katı ürün lisanslama ve düşük ihracat kotaları tahsisi yoluyla Ukraynalı üreticiler kısıtlandı. Ukrayna’nın AB’ye ihracatı yine de biraz artarken, ekonomik AB entegrasyonunun bedeli olan Rusya pazarının kaybı telafi edilemedi.

2014’ten bu yana Ukrayna, her zaman sermaye dostu koşullarla gelen borçlarını ödemek için Uluslararası Para Fonundan (IMF) çeşitli krediler aldı. Bunlar, sosyal güvenlik katkı paylarındaki kesintileri, gaz fiyatlarındaki ve ısıtma maliyetlerindeki artışları, kamu altyapısının kapsamlı bir şekilde özelleştirilmesini ve ekilebilir arazilerin yabancılara satışını ve dolayısıyla ulusötesi tarım şirketleri tarafından arazi yoğunlaşmasını sağlayan bir toprak reformunu içeriyordu.

“Barış zamanında” bile Ukrayna, yabancı alacaklılarına yılda 10-12 milyar dolar geri ödedi. Yüzde 60’ı krediye dayalı olan askeri ve insani yardımların ekonomiyi daha da zayıflatması nedeniyle bu yük şimdi önemli ölçüde artacak. Tüm sıcak yardım, ekonomik iş birliği ve kalkınma sözleri aslında Ukrayna’da sürdürülen bir savaşın ABD ve AB tarafından finansmanı. Ukrayna ekonomisi de daha bağımlı hale getirildi bile.

Çeviren: Semra Çelik

Demokrasi mi? Yine seçimle gelmeyen Sunak’ın başbakanlığı öfkeyi dindirmeyecek

Terina Hine/Counterfire

Rishi Sunak yeni başbakanımız, sadece elli gün içinde üçüncü Muhafazakar başbakan oldu. Bu demokrasiye hakaret. Bu, Muhafazakar Partinin kendilerini iktidarda tutmak için umutsuz girişimi. Sunak’ın ne yetkisi ne de planı var.

Sunak’ın hükümet programı partinin en iyi saklanan sırlarından biri olmaya devam ediyor, belki de kimsenin oy vermediği göz önüne alındığında tartışmalı bir nokta. Ama önemli değil! Sunak istikrarlı, mantıklı bir yetişkin, Muhafazakar Parti Genel Merkezinde tam da istenen şey.

Sunak, başbakan olarak yaptığı ilk konuşmada erken seçimi reddetti ve ülkeyi saran krizle başa çıkmak için ‘Zor kararlar alınacağı’ uyarısında bulundu. Ülkenin hesap verebilirliğe değil istikrara ihtiyacı olduğunu ve şu anda demokrasi zamanı olmadığını söyledi.

Sunak, kovidin en karanlık günlerinde (maliye bakanı olarak) popüler bir siyasetçiydi, ancak bu tarihte kısa bir andı ve tekrarlanması pek olası değil. Kapanma sırasında çalışamayanlara ücretlerinin önemli bir kısmının devletçe ödenmesiyle harcanan milyarlar sayısız hayatı kurtardı ve tam bir ekonomik çöküşü engelledi. Aslında birçok ülke aynı şeyi yaptı. Ama bu Sunak’ın parladığı andı ve bunun dışında sicili pek de cazip değil. (…)

Kötü yönetilen devlet kredisi programıyla 2022 baharındaki hayat pahalılığı kriziyle başa çıkma konusunda başarısız oldu. Sosyal yardım alanlara pandemi döneminde yapılan ekstra ödemeyi kesmenin ve işçiler için vergileri artırmanın ‘doğru’ olduğunu söylerken aynı zamanda zenginlere milyarlarca vergi indirimi yaptı. Ülkeye yasa dışı yollardan gelen mültecilerin Ruanda’ya gönderilmesi politikasına bağlı kaldı ve göç konusunda sert bir tutum sergileyen aşırı sağcı Suella Braverman’ı yeniden İçişleri Bakanı olarak atadı.

Sunak, Boris Johnson’ın kabinesinden kişisel hırsları nedeniyle istifa etmişti. İşine geldiğinde bu şarlatanı destekledi, işine gelmediğinde desteği kesti. Ne ahlaklı tutumu savundu ne de liderlik gösterdi.

İstifa mektubunda dürüstlükten ziyade ekonomi politikasındaki farklılıkları vurgulamıştı. Sunak, ancak ‘Çok çalışmaya, fedakarlık yapmaya ve zor kararlar almaya hazır olduğumuzda’ sağlanabilecek bir büyümeye ve düşük vergiye dayalı ekonomi istiyor ve bunun için kamu harcamalarında ciddi kesintiler yapılması gerekiyordu.

Kriz devam edecek

Yaz aylarındaki liderlik kampanyası Sunak’ın siyasette hafif sıklet olduğunu, canlı yayında laf ebeliği yaptığını ve daha önce gizlediği kibir ve kendini beğenmişlik seviyesini ortaya çıkardı. Vaatleri arasında, sağlıkta hekim randevusuna gitmeyenlerden ücret alınması, tüm AB mevzuatının çöpe atılması ve Brexit karşıtlarını yatıştırmak için başarısız bir girişim olarak Kuzey İrlanda Protokol Yasası konusunda sert davranılması yer alıyordu.

Sunak’ın görevi, Liz Truss’un 45 günlük görev süresinde bıraktığı pisliği temizlemek; piyasaları istikrara kavuşturmak ve Muhafazakârları yok olmaktan kurtarmak. En zor göreviyse, parlamentodaki Muhafazakar milletvekillerini feci sonuç verecek bir genel seçimi önleyecek kadar uzun süre bir arada tutmak olacak.

Muhafazakar Parti bugün Theresa May döneminden daha parçalı ve bölünmüş durumda, ancak parlamento içindeki öfke dışarıda hissedilen öfkenin soluk bir yansıması. İnsanların canına tak etti. Muhafazakarların sadece kendileriyle ilgilendikleri aşikar; ekonomiyi çökerttiler, hayat pahalılığı krizini on kat daha kötü hale getirdiler ve kamu hizmetlerini tehlikeli bir duruma düşürdüler; bu arada finans sektörü dışında hissedilir bir maaş artışı yok.

Sunak’ın başbakanlığı öfkeyi dindirmeyecek. Sunak, 730 milyon sterlinlik kişisel servetinden, geçen yıla kadar sahip olduğu Amerikan yeşil kartından, binlerce sterlinlik takım elbiselerinden utanmadan, tarihteki en zengin milletvekili ve küresel elitin tam kayıtlı bir üyesi. (Guardian Gazetesi Yazarı) Aditya Chakrabortty’nin Twıtter mesajında yazdığı gibi, o bizim ilk Goldman Sachs başbakanımız ve kamu hizmetlerinde ve işçi ücretlerinde son on yılların en ciddi kesintilerine başkanlık etmek üzere. Genel seçim çağrılarının gün geçtikçe daha yüksek sesle ve daha öfkeli bir şekilde dile getirilmesi şaşırtıcı değil.

Çeviren: Dış Haberler Servisi

Aşırı sağ milisler sokaklara dökülüyor

Daphné Deschamps/Politis

Geçtiğimiz hafta öldürülen 12 yaşındaki Lola’yı anma bahanesiyle son günlerde birçok büyük şehirde aşırı sağcılar tarafından bir dizi güç gösterisi ve şiddet eylemi düzenlendi. Bu korkunç suçun faili olduğu iddia edilen kişi bir göçmen ve aşırı sağ bunu, kurbanın ailesinin bu cinayetin siyasi bir konuya dönüştürülmesine defalarca karşı çıkmasına rağmen, “Lola için Adalet” talep eden mitingler düzenlemek için mükemmel bir bahane olarak görmüştür.

Aşırı sağcı bir düşünce kuruluşu olan Adalet Enstitüsü tarafından 20 Ekim Perşembe günü Paris’te düzenlenen miting, aralarında Éric Zemmour ve Nicolas Bay gibi aşırı sağcı “yıldızların” yanı sıra azılı antisemitler, Civitas’tan entegrist Katolikler ve elliye kadar kar maskeli ultra milliyetçinin de bulunduğu yaklaşık 1000 kişiyi bir araya getirdi.

21 Ekim Cuma günü, yine kar maskeli ve “göçmen katilleri” sloganları atan birkaç yüz yerel kimlikçiden oluşan bir kortej Lyon’da yürüyüş yaptı. Bunun üzerine Lyon savcılığı “bir kişiye veya gruba karşı, kökeni veya bir etnik gruba, ulusa, ırka veya dine mensubiyeti nedeniyle nefret veya şiddete alenen tahrik” suçlamasıyla soruşturma başlattı. Benzer bir miting de Rue89 gazetesinden bir meslektaşımızın Neonazi holiganlar tarafından tehdit edildiği Strazburg’da gerçekleşmiştir.

22 Cumartesi günü Rennes’de kimlikçiler “Lola için Adalet -  White Lives Matter” (Beyaz Hayatlar Önemlidir) pankartı arkasında yürüdüler. Akşam saatlerinde ise maskeli kişiler şehir merkezinde antifaşist olduğu söylenen bir bara saldırdı. Benzer mesajlar uluslararası Neoazi kanallarında “ırksal adalet” ve sürgünlerden intikam alma çağrılarıyla yayılıyor.

Çeviren: Diyar Çomak

Evrensel / 30.10.22