Avrupa'nın Gündemi | Majestelerinin demokrasisi!

İngiltere'de kraliçenin ölümü cumhuriyet ve ifade özgürlüğü tartışması başlattı. Almanya sosyal devleti konuşuyor. Fransa'da sendikalar ise Macron'nun ekonomi politikalarına karşı sokağa çağırdı.

  • Çeviri
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 18 Eylül 2022
  • 11:20

Britanya’da Kraliçe 2. Elizabeth’in ölümü ardından birçok kentte yapılan törenlerde monarşiye karşı tepkilerini dile getiren insanların gözaltına alınması, ifade özgürlüğü tartışmalarına yol açtı. Counterfire gazetesi, bu olayları, Muhafazakar Parti hükümetinin çıkardığı son yasalardan biriyle ilişkilendirerek, her alandaki protestolara yönelik daha fazla baskının habercisi olarak değerlendirdi.

Sosyal Demokrat Parti (SPD) 2019 yılında açıkladığı Sosyal Devlet 2025 adlı programında Almanya’da uzun süreli işsizlere ve çalışmalarına rağmen yoksullara verilen “yoksulluk parası” Hartz 4’ün adının alanları rencide etmemesi için “Bürgergeld/Vatandaş Parası” olarak değiştirileceğini bildirmişti. Sosyal Demokrat-Liberal Demokrat ve Yeşiller’den oluşan hükümet, Vatandaş Parası konusunda kararını verdi. Yılbaşından itibaren adı değişecek olan paraya 50 avro da zam yapıldı. Büyük bir iyilik olarak gösterilen bu değişiklik, sistemin işlemezliğinin üstünü örtme çabasından başka bir şey değil.

Fransa’da ise hükümetin enflasyonla mücadelede yetersiz kalması, işsizlik sigortası reformunun devam etmesi ve yoksulluk yardımı alma koşullarının sıkılaştırılmak istenmesi karşısında CGT, Solidaires, FSU sendikaları, 29 Eylül’de eşit bir servet dağılımı ve ücretlerin artışı için birlikte grev ve gösteri çağrısında bulunuyor. Fransa İşçileri Komünist Partisi’nin (PCOF) bu gösteri gününe katılma çağrısını tercüme ettik.

‘Evet majesteleri’: Kralı eleştirmek artık suç

Lucy NICHOLS
Counterfire

Kraliçenin ölümü ve yeni kralın tahta çıkması, gerilemekte olan bu müesses nizamın ne kadar güvensiz olduğunu göstermiştir. Cumhuriyetçilerin monarşiyi protesto ettikleri için tutuklanmaları, devletin kontrolünü kaybetmekten ne kadar korktuğunu kanıtlamaktan başka bir işe yaramıyor.

Bugünlerde tüm haberlerde kral ve seçilmemiş bir hükümdardan diğerine geçişin getirdiği tuhaf ritüeller yer alıyor. Kraliçenin resimleri her yere asılıyor ve belediye meclisleri geçen hafta ölen Kraliçe için saygı duruşları düzenliyor. Özel jeti ve konvoyuyla Birleşik Krallık’ı baştan aşağı dolaşan yeni kralı görmek için hayran kalabalıklar sokaklarda sıraya giriyor.

Edinburgh, Londra ve Oxford’da bazı cumhuriyetçiler açıkça kraliyete karşı olduklarını ifade etti. Kraliyet ailesi Birleşik Krallık’ta geçit töreni düzenledikçe daha fazlası ortaya çıkacak ve ifade özgürlüğünü kullanan bu insanlar, sözde demokrasi olan bir ülkede tutuklanmaya devam edecek.

Bu, sivil özgürlüklerimize ve ifade özgürlüğümüze yönelik çirkin bir saldırıdır ve ister monarşi ister hayat pahalılığı ya da grevleri desteklemek için olsun, protestolara yönelik daha fazla baskının habercisi olarak görülmelidir. Muhafazakarlar tarafından yakın zamanda protestolara yönelik parlamentodan geçirilen bazı yasaların göstermelik olmadığını göstermektedir.

Son birkaç gün içinde gördük ki statükoya ve anayasal monarşiye karşı çıkan fikirlere kamuoyunda kesinlikle yer yok. Ana akım medyada cumhuriyetçi seslere yer verilmiyor ve İşçi Partisi sadece yeni krala değil, tüm eşitsizlik yapısıyla kraliyet ailesine eleştirisiz destek vermeye istekli olduğunu gösterdi.

Sadece haberleri izleseydiniz, Britanya’daki tek cumhuriyetçilerin monarşiyi protesto ettikleri için alenen tutuklanan bir avuç insan olduğuna inanırdınız. Bu insanlar polisin şiddetine maruz kalmış ve ana akım medya tarafından şiddetle kınanmıştır. Elbette durum böyle değil. Britanya’daki cumhuriyetçi hareket neredeyse monarşinin kendisi kadar eskidir. Kraliyete olan destek son yıllarda kesinlikle azalmaktadır.

Monarşi, Diana’dan (ABD’de hakkında cinsel saldırı davası açılan) Andrew’a kadar tartışma üstüne tartışma yaşadı ve şimdi de Kraliçe’nin ölümünü ülke genelinde kraliyetçi duyguları güçlendirmek için kullanıyor. Charles’ın saltanatının ilk birkaç gününü İskoçya, Kuzey İrlanda ve Galler’i ziyaret ederek geçirmesi tesadüf değil.

Kraliçenin ölümü ve hemen yerine geçen Kral, ‘anayasal’ bir monarşi altında yaşıyor olsak da, monarşinin işlerinde ne kadar az söz sahibi olduğumuzu bize hatırlatıyor. Daha da dokunaklı olanı ise bu olayın, halk tarafından oylanmamış yeni bir başbakanın (Liz Truss) göreve gelmesinden sadece birkaç gün sonra gerçekleşmiş olması. Yani ne hükümet başkanı ne de devlet başkanı herhangi bir seçim ya da demokratik denetimle karşı karşıya kalmamıştır.

İşte bu nedenle şu an monarşiyi protesto etmek ve insanlara monarşinin kaldırılmasının mümkün olduğunu hatırlatmak için çok önemli bir zaman (ne de olsa bunu daha önce yaptık). Müesses nizam bir yandan ölen kraliçenin yasını tutarken bir yandan da mevcut kralı tahtta tutmak için propaganda savaşı yürütüyor. Eski kraliçeyi tarafsız bir güç, özünde iyiliksever ve masum ve ‘siyaset üstü’ olarak resmetmek için çok çalışıyor. Aynı şeyi Kral 3. Charles için de yapacak ve hepimizin dikkatini İngiliz monarşisinin şiddet dolu sömürgeci geçmişinden uzaklaştırmaya çalışacaktır.

‘Benim Kralım değil’ yazılı bir pankart tutmanın tutuklanabilir bir suç olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Yeni Kral milyarlarca birikmiş servetin üzerinde otururken, binlerce kişi bu kış üşüyecek ve aç kalacak.

Müesses nizam, polis tarafından vurularak öldürülen silahsız bir adam yerine ölü bir kraliçenin yasını tutmamızı tercih ediyor. Büyük bir kriz dönemindeyiz ama müesses nizam bizim bir servete mal olacak devlet cenazesine odaklanmamızı istiyor.

Monarşiye karşı daha fazla protesto gösterisi ve kesinlikle daha fazla tutuklama olacaktır. Bunun karşısında sol güçler, yurttaşlarına savaş açan Britanya devletine karşı dayanışma içinde harekete geçmelidir.

Çeviren: Dış Haberler Servisi

Alman hükümeti “vatandaş parası”na karar verdi, kendi dışında memnun olan yok

Claudia WANGERIN
Telepolis

İşsizler artık rahat bir yaşam sürdürebilir mi? En azından tuzu kuru gazeteciler ve örgüt şefleri böyle düşünüyor. Sosyal örgütlerin düşüncesi ise çok farklı.

Trafik Lambası (parti renklerinden dolayı kırmızı-sarı-yeşil hükümet) kabinesi yeni “vatandaş parası” için yeşil ışık yaktı. Bu durumdan federal hükümet dışında hoşlanan yok. Soldan gelen eleştirel sesler bunu daha çok acil bir reform ihtiyacı olduğunda küçük bir reform biçimi olarak görürken, muhafazakarlar ve neoliberaller işsizler üzerindeki yaptırım baskısının en azından kısmen azaldığını eleştiriyor, hatta tembellik parası diyenler bile var.

Almanya’nın en büyük sosyal örgütlerinden Paritätischer Gesamtverband’a göre, Hartz IV halefi modelinin standart oranı, yoksulluğa karşı dayanıklı bir temel güvencenin hâlâ 150 avronun altında. Bekar insanlar 1 Ocak’tan itibaren önceki 449 avronun yerine ayda 502 avro alacaklar. Paritenin hesaplamalarına göre, yoksulluğa karşı dayanıklı bir temel güvencenin en az 678 avro olması gerekiyor. 678 avronun altındaki her şey adı ne olursa olsun “Hartz IV olarak kalır”

Derneğin yöneticisi Ulrich Schneider, işsizlere yönelik yaptırımlardan genel olarak feragat edilmesi çağrısında bulunuyor: “Hartz IV ancak yaptırımlar sona erdiğinde ve standart oranlar artık yoksulluk oranları olmadığında aşılacaktır. Bunun altındaki her şey adını ne koyarsan koy Hartz IV olarak kalır “ dedi.

Yoksulluk ve zenginlik araştırmacısı Christoph Butterwegge de benzer bir açıklama yaptı. SPD ve Yeşiller’in yıllardır iddia ettiği gibi Hartz IV’ün gerçekten üstesinden gelinecekse, mevcut temel güvenlik sisteminin tamamen değiştirilmesi gerektiğini söyledi. “Son derece katı ayrıntılı düzenlemeleri gevşetmek yerine yapıları değiştirin” dedi.

Halbuki işsizlere yönelik yaptırımlar Vatandaş Parası içinde de var. Yapılan değişiklik sadece ilk altı ayı kapsıyor; etkilenenler bir iş teklifini reddederse, yalnızca parayı almaya başladıkları ilk altı ayda bu cezalardan muaf tutulacak. Sonrası ise standart oran yüzde 30’a kadar düşürülebilecek. Trafik lambası hükümetinin mahkeme kararına göre yapabileceği en yüksek yaptırım bu: Federal Anayasa Mahkemesi, 2019’da yüzde 30’dan fazla kesintiye hayır dedi.

Televizyon kanalı RTL “Politika ve Toplum” bölümünün başkanı Nikolaus Blome, yaptığı bir yorumda vatandaş parasının işçi onurunu ayaklar altına aldığını söylüyor. Bu onur, az para ve gerekirse kötü şartlar altında çalışmak anlamına geliyor.

Blome, yardımların alınmasındaki baskı ve kesintilerin ortadan kaldırılmasının “özellikle basit işlere sahip işçileri değersizleştirdiğini” ve “neredeyse her işin hiç çalışmamaktan daha iyi olduğu eski işçi onurundan bir sapma” olduğunu söyledi. Blome’un sırrı, bir “işçinin”, işi yalnızca baskı altında kabul etmesi halinde, düşük ücretli angaryanın aslında bir onur olduğunu kanıtlaması gerektiği.

Alman Zanaatkarlar Birliği daha önce de benzer bir açıklama yapmıştı: “Vatandaş parası”, daha fazla insan için çalışmamak, çalışmaktan daha değerlidir” anlamına geliyor, Ancak eleştirenler bile enflasyon karşısında standart orandaki 50 avro artışın “kesinlikle çok fazla olmadığını” kabul ediyor.

Hristiyan Demokrat Birlik CDU lideri Friedrich Merz, koalisyon planlarını Temmuz ayında “vatandaş parası” konusunda eleştirmişti ve işsizlerin tembel olduğundan şüpheleniyordu: “İşgücü piyasasına geri dönmek için herhangi bir teşvik olup olmadığını çok merak ediyorum” açıklamasını yapmıştı.

Kabine kararı, yeni düzenlemeyle ilgili meclis görüşmelerinin önünü açıyor. Yoksulların durumunu tuzu kurular konuşacak. Dur bakalım...

(Çeviren: Semra Çelik)

Fransa: Herkes 29 Eylül’de sokaklara!

Fransa İşçileri Komünist Partisi (PCOF)

Macron’a göre, “özgürlüğümüzün ve değerlerimizin bedelini ödemeyi kabul etmemiz” ve “bolluğun ve kaygısızlığın sona ermesi” için kararlı olmamız gerekecek. Hayat herkes için giderek zorlaşırken ne “kaygısızlığı” ve ne “bolluğu”! Bu mesaj deşifre edildiğinde anlamı şuna geliyor: Tüm sosyal bütçeler, sağlık, eğitim, öğretim... için tasarruf. Acil durumlarda, hastane krizine “çözüm” olarak 15 acil servis numarası tarafından  triyaj yapılması ve bakım hizmetlerine erişimin azalması; öğretmen açığına yanıt olarak öğretmenleri 3 gün içinde işe almak ve “eğitmek” için “iş görüşmeleri”!

Asgari ücretle ilgili bir şey yok. Genel ücret artışı yok... Sadece sosyal güvenlik primi veya rastgele ikramiye olmadan vergisiz fazla mesai yapmaya davet var. Halihazırda ciddi şekilde cezalandırılan (daha az hak, daha az yardım vs.) işsizler için, her türlü ücret ve çalışma koşulunda her işi kabul etmelerini amaçlayan daha da sert yeni bir reform duyuruldu. Bu sistemin gençlere sunduğu gelecek budur!  Artık bunu karşılayamayacak durumda olan aileler için, okul yılının başlangıcının yeniden değerlendirilmesi gibi tek seferlik önlemler yeterli olmaktan uzak. Tıpkı emekli maaşlarına yapılan zamlar gibi bu zamlar da önümüzdeki kış için gıda maddelerine, kiralara ve ısınma faturalarına yapılacak zamları endişesiz bir şekilde karşılamamıza izin vermiyor. Öğrenciler, çıraklar ve stajyerler için bu daha da fazla güvencesizlik anlamına geliyor! 

Yazdan önce kabul edilen yasal tedbirlerin hiçbiri (satın alma gücüne ilişkin kanun ve 2022 bütçesinde değişiklik yapılması) kârları sorgulamamıştır. Özellikle de TotalEnergie gibi savaş vurguncularınınkine... Bu savaş vurguncusunun son 6 ayda elde ettiği 10 milyar avroluk kârla kıyaslandığında, pompadaki yakıt fiyatında küçük bir jest bile çok yetersiz bir indirim sayılır! Tekellerin ve büyük şirketlerin korkacak bir şeyi yok, Devlet onlara “yardım” etmeye devam edecek: karlar özel ancak ortaya çıkan sosyal, ekonomik ve çevresel felaketlerin maliyetleri “sosyalleştiriliyor”: Kamu açıklarını artırmamak için yapmamız istenecek tüm “fedakarlıklarla” devlet bütçesi tarafından karşılanıyor!

İlk parlamento oturumunun sonuçları gösteriyor ki, yaşamak için ihtiyaç duyduğumuz artışlar -maaşlar, emekli maaşları, sosyal yardımlar, burslar- Marconcu çoğunluğun sağ ve aşırı sağ ile ittifak arayışında olduğu Ulusal Meclis’teki bitmek bilmeyen tartışmalardan gelmeyecek... Bunları grevler yoluyla ve sokaklarda kazanabiliriz. Birleşik Krallık’taki kitlesel grevlerin de gösterdiği gibi bu soru her yerde soruluyor. CGT, FSU ve Solidaires sendikaları; lise ve öğrenci sendikaları eylem çağrısında bulunuyor: 22’sinde sağlık ve sosyal sektör için, 29’unda herkes için... İşçiler, kamu ve özel sektör çalışanları, işsizler ve güvencesiz işçiler, gençler ve emekliler: 29 Eylül’de pankartlar, dövizler ve sloganlarla sokaklarda buluşalım.

Çeviren: Diyar Çomak

Evrensel / 18.09.22