Avrupa kışını işçi grevleri ısıtacak | Avrupa'nın Gündemi

Avrupa Gündemi'nde bu hafta: İngiltere'de kış ayları grevlerle ısınacak, hükümet ise işçileri hedef gösteriyor. Fransa'da emeklilik yasası gündemde. Almanya, tarihi Ukrayna savaşı üzerinden çarpıtıyor

  • Çeviri
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 04 Aralık 2022
  • 11:30

İngiltere’de aralık ayı, hemşirelerin tarihteki en büyük grevleri ve bazı bölgelerde ambulans çalışanlarının grevleri de dahil olmak üzere birçok sektörde yeni grevlere tanıklık edecek. Demir yolu ve posta işçilerinin yanı sıra 150 üniversitenin öğretim üyeleri ve diğer çalışanları da bu ay grevlerini tek tek açıkladıkları günlerde sürdürecekler. İşverenler ve Muhafazakar Parti hükümetinin ana akım medya eşliğinde grevcileri sadece kendi çıkarlarını düşünen, halkın hizmet alma hakkını engelleyen ‘benciller’ olarak damgalama ve bölme çabaları ise dikkat çekiyor. Greve giden her sektörde, çalışanların koşullarına yönelik saldırıların, halka verilen hizmetlerin kötüleşmesiyle bağlantılı olduğu, eylemlerden sonuç almak için, genele yayılmış, topyekün bir tepkiye ihtiyaç olduğu, bir günlük grevlerin bu saldırıyı yenmek için yeterli olmadığı vurgulanıyor. Counterfire’a yazan Lindsey German, “Oysa bunlar tümüyle uydurma argümanlar. Özelleştirilen zengin demir yolu ve posta şirketleri, maaşları artırmaktansa kârlarını hissedarlarına ve CEO maaşlarına aktarmayı tercih ediyor” diyor.

Fransa’da işçi sendikaları ve işverenlerle yürütülen müzakereler son düzlüğe girerken, yasal emeklilik yaşının uzatılmasını isteyen yürütme, konunun belirsizliğine oynuyor. Hükümet Sözcüsü Olivier Véran, gelecekteki emeklilik reformu konusunda istişarelerin devam ettiğini ve aralık ayı ortasında duyuruların yapılacağını belirtti. RTL radyosu, hükümetin emeklilik yaşını sonbahardan itibaren 65'e çekmek istediğini belirtiyor.

Almanya, Rusya’yı hedef almaya devam ediyor. 1933-1945 arasındaki faşizm dönemindeki vahşet, Rusya’nın Ukrayna’da yaptıklarıyla aynılaştırılıyor. Almanya Başbakanı Scholz ve Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Rusya’nın kış koşullarını savaş aracı olarak kullanmasının “medeniyetin ihlali” olduğunu söyledi. Bu kavram Holokost (Nazilerin Yahudi Soykırımı) için kullanılan bir kavramdı. Bu durum Almanya’da bir tartışmaya yol açtı.

İngiltere’de grevler: Bu, sınıfa yönelik bir saldırı, kazanmak için mücadeleyi yükseltmek gerek

Lindsey GERMAN
Counterfire

İngiltere’de mevcut grevler aralık ayına girerken, yeni bir tur bir günlük eylemlere hazırlanırken riskler daha da artıyor. Hemşirelerin Noel’den önce iki ayrı gün grev yapma kararını açıklaması, hastaların nasıl zarar göreceği ve tedavilerin gecikeceği konusunda bir eleştiri yağmuru getirdi. Bunu yapanlar ise (ülkede ihtiyacı olan herkese ücretsiz sunulan) Ulusal Sağlık Hizmetleri’nde (NHS) son on yılda yapılan kesintileri haklı göstermeye çalışan kişilerdi. Royal Mail posta şirketi, CWU sendikasındaki postacılara karşı iş ve çalışma koşullarını tehdit eden saldırılarını sürdürüyor. Hükümet, demir yolu şirketlerinin sendikalarla anlaşmaya varmasını açıkça engelliyor; çünkü bunun birçok sektörde daha yüksek ücretlere yol açacağından korkuyor. Ayrıca iki üniversite yönetimi de greve çıkan yüksek öğretim elemanlarının 3 günlük grevlerinde iptal olan dersleri yeniden planlamamaları halinde bir aylık ücretlerinin tamamını kesmekle tehdit etti.

İşverenler, medya ve Muhafazakar Parti iktidarı gerçek ücretleri düşürmek ve biraz daha yüksek artışları işten çıkarmalar yoluyla finanse etmek istiyor. Tabanda giderek artan bir militanlaşma olduğunu biliyorlar. Özellikle kamu sektöründe çalışan pek çok işçi grevden başka alternatifleri olmadığını düşünüyor. Ortalama özel sektör ücretleri yaklaşık yüzde 6 oranında artarken, kamu sektörü ücretleri yaklaşık yüzde 2 oranında arttı. Bu artışlar, perakende fiyat endeksi yüzde 12’nin üzerindeyken, aslında reel ücretlerde kesinti anlamına geliyor; ama bu kesinti özellikle kamu hizmetlerinde daha ağır hissediliyor.

Bir rapora göre nisan ayı itibarıyla yaklaşık 4 milyon hane, gelirlerinin neredeyse üçte birini enerji faturalarına harcayacak. Ayrıca gıda fiyatlarının manşet enflasyon oranının çok üzerinde artması da bu saldırı durdurulamazsa işçileri büyük bir sefaletin beklediği anlamına geliyor.

Önümüzdeki birkaç ay içinde başlatılacak grev eylemleri hayati önem taşıyor. Ancak işverenleri ve hükümeti geriletmek için bu grevlerin çok daha büyük ölçekte olması gerekiyor. Hareketi zayıflatmak için sürekli olarak işçi sınıfı içindeki bölünmelere oynuyorlar. Şu anda en bariz günah keçileri göçmenler. Ama aynı zamanda bir grup işçiyi diğeriyle karşı karşıya getiriyorlar.

Örneğin demir yolu işçilerinin açgözlü oldukları ve diğer işçilerin çoğundan daha yüksek ücret aldıkları söyleniyor. Daha önce yapılan tüm “modernizasyonlar” hem çalışanlar hem de müşteriler için daha kötü koşullara yol açmış olsa da posta hizmetlerinin “modernize edilmesi” gerektiği söyleniyor. Hemşirelerin greve gitmesinin de hastalara acı çektireceği belirtiliyor. Bu, sendikalarda örgütlü işçileri dışarıdakilerden ayırmaya yönelik kasıtlı bir girişim. Bu ülkedeki sendika karşıtı yasalar grevleri engelleyemedi; şimdiyse işverenler ve dostları farklı taktikler deniyor: İşçilerin bencil olduğu, ‘ülkenin’ bunu karşılayamayacağı ve grevlerin sadece herkese zarar vereceği iddia ediliyor.

Oysa bunlar tümüyle uydurma argümanlar. Özelleştirilen zengin demir yolu ve posta şirketleri, maaşları artırmaktansa kârlarını hissedarlarına ve CEO maaşlarına aktarmayı tercih ediyor. Üniversiteler öğrencilerden topladıkları paraları personel yerine binalara harcamayı tercih ediyorlar. Eğitim ve sağlık sistematik olarak yetersiz finanse ediliyor ve bu da hem personel hem de halk üzerinde çok zararlı bir etki yaratıyor.

Ancak sendika üyelerinin yüz yüze geleceği temel argümanlardan biri, grevlerin ister hastalar, ister öğrenciler, ister yolcular olsun, halk için zararlı olduğu iddiası. Acil durumlarda müdahale edeceklerini belirtmiş olsalar da hemşirelere bu suçlamalar daha fazla yöneltilecek.

Bunun tam tersi de doğru. Greve giden her bir sektörde, çalışanların koşullarına yönelik saldırılar, halka yönelik hizmetlerin kötüleşmesiyle birleşmiş durumda… Grevler başarılı olursa, bu hizmetlerin sürdürülmesi ve geliştirilmesine yardımcı olacaktır. Kaybedilmesi halindeyse, bunun tam tersi olacak, moralleri bozulmuş ve aşırı çalıştırılan personel, sektörden ayrılan personelin yarattığı eksiklikler ve kalanlar için daha da kötü çalışma koşulları garanti edilebilir. Grevler hakkında pek konuşulmayan temel gerçek budur.

Bunun yerine, greve gidenler sektörcü benciller olarak gösteriliyor. Bu eylem dalgasının kazanmasını isteyenler, bu argümanları reddetmeli ve eylem yapanların öğrencilere, hastalara ve yolculara yardım eden kişiler olduğunu ısrarla vurgulamalı, kazanmak için neyin gerekli olduğunu da açıkça ortaya koymalı. Şu anda grevde olan ya da grev oylaması yapan o kadar çok işçi grubu var ki, bu, bir bütün olarak sınıfa yönelik saldırılara karşı işçi sınıfı genelinde bir eylemi temsil ediyor. Hükümeti ve işverenleri yenene kadar genele yayılmış, topyekün bir tepkiye ihtiyaç var. Bir günlük grevler ve sert söylemler bu saldırıyı yenmek için yeterli değil.

Bu anlaşmazlıklar ücretten çok daha fazlasıyla ilgili… Bu grevler, toplumun nasıl daha iyi hale getirilebileceğinin mikrokozmozu aslında. Belki de en katı Muhafazakârlar bile bunun farkında ve bu yüzden başarımızdan korkuyorlar.

Çeviri: Dış Haberler Servisi 

Emeklilik reformu: Hükümet söylentileri bastırmaya çalışıyor

Antoine PORTOLES
L’Humanité

Fransa Hükümeti Sözcüsü Olivier Véran ısrarlı: Emeklilik yaşının 65’e çıkarılması yürütmenin tercih ettiği bir seçenek değil. Fakat salı günü bu yönde bir metnin 15 Aralık’ta sunulması gerektiğini belirten RTL radyosunun iddiası aksini gösteriyor. Bakanlar Kurulunun sonunda yapılan açıklamada “Bu sabah ortaya çıkanlarda hiçbir yenilik yok” denirken, emeklilik reformunun gelecek tasarısına ilişkin açıklamaların “Aralık ayının ikinci haftasında” yapılacağını belirtildi. “Yaşla ilgili bir tahkim konusunda bilgi olabilecek her şey söylentidir. Bu konuyla ilgili müzakerelerin devam ettiği” Çalışma Bakanlığının kabinesi tarafından belirtildi. Rönesans (Emmanuel Macron’un partisi) grubunun başkanı Aurore Bergé “Endişe yok” ama “başarma zorunluluğu var” dedi. Ancak gerçekte, hükümet bir çıkmazın içinde gibi görünüyor.

Aynı gün başkanlık nispi çoğunluğunu oluşturan üç grubun (Rönesans, MoDem ve Horizons) milletvekilleri ile Başbakan arasında bu yakıcı mesele üzerine bir görüşme gerçekleşti. AFP’nin aktardığına göre Élisabeth Borne, “Nispi çoğunluk ülke için gerekli reformları gerçekleştirmemize engel değil” dedi. Başbakan’a göre metin “önümüzdeki yılın başlarında Bakanlar Kuruluna sunulacak.” Son birkaç gündür FI (Fransa Boyun Eğmeyenler hareketi) milletvekilleri tarafından ortaya atılan ve hükümetin bu reformu 2023’e yöneli̇k sosyal güvenlik finansman tasarısına ekleyerek 49.3 (hükümete parlamentonun onayı olmadan yasa tasarılarını geçirme hakkı sağlıyor) ile geçirmeyi çalışacağı yönündeki söylentileri bir kenara itti.

Yürütme için bu, hazırlık aşamasındaki reformla ilgili belirsizliği daha iyi korumak için bir sıcak bir soğuk mesajlar verme meselesidir. Zira Cumhurbaşkanı, metnin hem Parlamentoda hem de sokaklarda güçlü bir muhalefete yol açacağını çok iyi biliyor. Emmanuel Macron ve yardımcıları, sendikalarla “birlikte inşa” numarası yaparak insanları bir uzlaşmaya inandırmak istiyor. Çabaları boşunadır çünkü sendikalar ve Fransız halkının büyük bir çoğunluğu yüzde 60 ile 70 arasında) bu metni reddediyor. 

Ancak Emmanuel Macron, yeniden seçilme kampanyasının alamet-i farikası olan reformlarına sıkı sıkıya sarılıyor. Emeklilik yaşını 65’e çıkarma sözü verdi (bugün emeklilik 62 yaş), ardından da sendikaların katkı süresinin uzatılmasını kabul etmeleri halinde 64’e indirmeye açık olduğunu söyledi. Ancak uzun vadeli hedefleri açık: Yasal yaşı her yıl 4 ay kaydırarak 2028’de 64’e ve 2031’de 65’e çıkarmayı hedeflemek.

Çeviri: Diyar Çomak

Kırılma hatları: Federal dışişleri bakanı Baerbock ve Ukrayna için silah

Arnold SCHÖZEL
Junge Welt

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Vladimir Putin’in “soğuğu bir savaş silahı olarak” kullandığını kabul ettiği ve bunu “sadece uluslararası hukukun değil, medeniyetimizin de acımasız bir ihlali” olarak gördüğü için, Alman dil topluluğunda bir kargaşa var. “Medeniyet ihlali” sözcüğünün Holokost için kullanıldığını ve (bugün için de) kullanılabileceği söyleniyor oy birliğiyle. Bu doğru değil, Dışişleri Bakanı Başbakan’ı papağan gibi tekrarlıyor, ancak gerçek ne? (Başbakan) Olaf Scholz 13 Eylül’de Potsdam’da düzenlenen Sürdürülebilir Kentsel Kalkınma konulu G7 Bakanlar Toplantısı’nda: Rusya’nın Ukrayna’ya karşı giriştiği korkunç saldırı savaşı “medeniyetin dramatik bir ihlalidir” dedi.

Bu durum Scholz’u yedi gün sonra New York’ta BM Genel Kurulu’nda şunları söylemekten alıkoymadı: “Altı milyon Yahudi’yi öldürerek hiçbir şekilde kıyaslanamayacak bir medeniyet ihlali gerçekleştiren Almanya, medeniyetimizin kırılganlığını biliyor.” Kıyaslanamaz mı? Konu uluslara ve özellikle de Rusya’ya karşı nefreti kışkırtmak olduğunda, bu gibi önemsiz şeyler bir “büyük işler” konuşmacısını rahatsız etmemeli.

Hitler hayranı ve Ukrayna’nın ulusal kahramanı Stepan Bandera’nın iktidardaki siyasi torunlarıyla birlikte halkı kışkırtmayı günlük bir standart haline getiren,  Rusların “pislik”, “barbarlar” ve “suçlular”, “bize karşı soykırım işleyenler” olduğunu söyleyen sözde bir yazara Alman Kitap Ticareti Barış Ödülü veren, Avrupa’daki Yahudilerin soykırımını, Rusça konuşan “türlere” (Zelenskiy’in tabiri) ve Ukrayna’nın doğusundaki altyapıya karşı 2014’ten beri Kiev tarafından Batı adına yürütülen savaşa Rusya’nın müdahalesiyle aynı kefeye koymak zorundadır. Kış üstüne kış boyunca, karanlık ve dondurucu soğuk sekiz yıl boyunca orada da gerçekleşti. Ancak Zelenskiy ve birlikleri, Donbass’taki faşist taburları tarafından prova edilen soykırımı o kadar sık dile getirdiler ki, zavallı Baerbock kendini tutamıyor: “Medeniyet ihlali”nden bahsediyor yine de Kievlilerin daha büyük silahlar için son taleplerini reddediyor. Retorik ne kadar içi boş ve kışkırtıcı olursa, Ukrayna’nın tank ve füze açgözlülüğüne boyun eğme konusundaki isteksizlik de o kadar artıyor.

Ne de olsa mevsimler değişir, malzemeler ve propaganda da değişir. İsrailli Tarihçi Daniel Uziel 2010 yılında Nazi ordusunun 1941’de Moskova önlerindeki başarısızlığı hakkında şunları yazmıştır: “Wehrmacht’ın 1941-1942 kışındaki çıkmazları ve gerilemeleri propaganda güçleri üzerinde önemli bir etkiye sahipti.” İşte o zaman megalomani ve gerçeği görememenin değil “General Winter/ General Kış”ın Alman yıldırım birliklerini yendiği söyleniyordu. Baerbock’un “medeniyetin kırılmasında” bir silah olarak kıştan duyduğu korku nispeten zayıf kalıyor.

Çeviren: Semra Çelik

Evrensel / 04.12.22