2020 yılının ilk aylarından itibaren, krizin ve pandeminin ağırlaştırdığı sorunlara karşı kadınların verdiği mücadelenin sesi hiç susmadı. Bugün kadınlar, derinleşen cinsiyetçi politikalara karşı Latin Amerika, Ortadoğu, Avrupa ve Asya’daki birçok ülkede talepleri için kararlılıkla mücadele yürütmeye devam ediyorlar.
Sermaye iktidarları, kadın emeğini azgınca sömüren neo-liberal ekonomik saldırılarının yanı sıra kürtaj yasakları gibi kadın bedenine müdahale eden kararlar almaya pandemi sürecinde de ara vermeden devam ediyor. Amerika’dan Polonya’ya, İran’dan Japonya’ya kadar birçok ülkede kadın düşmanı söylemler sermaye sözcülerinin dilinden düşmüyor. Öte yandan, pandeminin ve ekonomik krizin faturasını en ağır biçimlerde ödeyen işçi ve emekçi kadınlar Meksika’da, Kolombiya’da, Fransa’da ve Ermenistan’da pandemiyi fırsata çeviren zorba iktidarlara karşı erkek sınıf kardeşleri ile birlikte sokakları terk etmiyorlar. Pandemi koşullarında işsizliğin ve emek sömürüsünün yoğunlaşması, toplum sağlığının pandemi sürecinde hiçe sayılması ve baskıların tırmandırılması kadınları iki kat fazla vuruyor. Dünyanın dört bir yanında uygulanan sokağa çıkma yasakları eve kapanmalar nedeniyle kadına yönelik şiddet giderek tırmanıyor. Yalnızca BM’ye yansıyan veriler salgın döneminde 243 milyon kadının cinsel ve fiziksel saldırıya maruz kaldığını gösteriyor.
Burada dikkat çeken olgu ise, farklı farklı ülkelerde de olsa kadını erkeğin kölesi olarak gören aynı egemen zihniyetin cinsiyetçi politikaları kararlılıkla uygulamaya çalışmasıdır. Kadını ikincil olarak gören politikalar dünyanın dört bir yanında dinsel referanslar ve dini cemaatler eliyle uygulanıyor. İster Katolik kilisesi olsun ister dini fetva veren İslami bir kurum, bu gerçeklik değişmiyor.
“Burjuvazinin dini ve her biçimiyle dinsel kurumları ayakta tutması, desteklemesi ve güçlendirmesi, dini topluma, özellikle de ezilenlere karşı etkili bir ideolojik silah olarak kullanması, en berbat sonuçlarından birini de kadın sorunu üzerinden ortaya koyuyor. Çünkü dinler kategorik olarak kadınları erkeklerin kölesi olarak görürler; erkeği efendi, kadını da onun hizmetçisi olarak gösteren bir ideolojik içeriğe sahiptirler.” (Kadın sorunu üzerine konferanslardan.../1 - H. Fırat, tkip.org)
Dolayısıyla kapitalist düzen, pandemi gibi toplum sağlığını tehdit eden bir sürecin tam ortasında bile çıkardığı kadın düşmanı yasaları topluma kabul ettirmenin mücadelesini vermektedir.
Kadınlar farklı ülkelerde mücadele alanlarında
Sonbahar aylarında kadınlar El Salvador’da ve Polonya’da kürtaj hakkı için sokaklara çıktılar. Lübnan ve Japonya’da artan şiddete karşı sessiz kalmadılar. Brezilya’da yüzbinlerce kadın faşist Bolsonaro hükümetine karşı sokaklara çıktılar.
Kürtaj yasağına karşı Katolik muhafazakarlığın hakim olduğu Polonya kadın ve erkek emekçilerin katıldığı büyük bir kitle eylemine sahne oldu. Anayasa mahkemesinin fetüsün zarar gördüğü durumda dahi kürtajı yasaklayan kararı, kadınlara yönelik insanlık dışı bir uygulama olarak nitelendirildi ve ‘cüppenizde kan var’ şiarlarıyla protesto edildi. İktidardaki milliyetçi-muhafazakâr Hukuk ve Adalet Partisi’ne (PiS) ve kararın arkasındaki güç olan Katolik Kilisesi’ne karşı büyüyen öfke, dövizlere “Devrim kadındır!”, “Özgürlük, eşitlik, kadın hakları!”, “Bu savaştır!”, “Düşünüyorum, hissediyorum, karar veriyorum!”, “Benim vücudum, benim kararım!”, “Artık yeter!” şiarları ile yansıdı.
Orta Amerika ülkesi El Salvador kürtajı yasaklayan 26 ülkeden biri. Ülkede ensest ve tecavüz nedeniyle gerçekleşen hamilelikler her geçen gün artmakta. 1998 yılında alınan kararla birlikte kürtaj yasal olarak cinayet sayılırken, ülkede yalnızca 2020 yılında 14 yaşından küçük 258 kız çocuğu başkent Salvador’da hamile bırakılmış. Bu nedenle kadın örgütleri El Salvador’da cinsel saldırılardaki tırmanışa karşı öfke duyuyorlar ve kürtaj hakkına sahip çıkıyorlar.
Japonya’da ise pandemi ile birlikte artış gösteren cinsel şiddete karşı mücadele eden kadın örgütleri, iktidardaki Liberal Demokrat Partisi (LDP) Milletvekili Mio Sugito’yu cinsel saldırıların üstünü kapatmaya çalıştığı için protesto ettiler.
Sudan’da şeriatçı-faşist El Beşir diktatörlüğüne karşı mücadelenin ön saflarında yer alan kadınlar ‘kadının yeri evidir’ geleneksel algısına karşı mücadele ediyor. El Beşir döneminde kadınların sokakta satış yapmaları, eşleri ya da akrabaları olmayan erkeklerle dolaşmaları, saçlarını örtmemeleri ve pantolon giymeleri suçtu. Kadınlar tutuklama, kırbaçlama ve idam cezası ile karşı karşıya kalıyorlardı. Pandemi sürecinde de anayasal hükümetin kurulması için sokaklarda olan kadınlar, kadın sünnetinin kaldırılması ve seyahat özgürlüğü gibi bazı kazanımlar elde ettiler.
Emperyalistlerin ekonomik-siyasal kıskacındaki Lübnan’da da kadınlar, pandemi sürecindeki zorunlu karantinalarda artan şiddete karşı eylemler düzenlediler. Militan kitle eylemlerinin en önünde kadınlar yer aldılar. Kadınların dünyanın dört bir yanında süren mücadelesi 25 Kasım’da Meksika’dan Bangladeş’e ve Türkiye’ye kadar sokaklara taşarak kendini gösterdi. Kadınların sermaye iktidarlarının baskılarına ve kadını toplum yaşamından uzaklaştıran politikalarına karşı sesi daha da yüksek çıkmaya devam edecektir.
M. Devrim