Milyonlarca işçi ve emekçiyi çok doğrudan ilgilendiren asgari ücret görüşmelerinde Türk-İş bürokratlarının peşinen teslimiyet bayrağını çekmeleri, sonu baştan belli bir senaryonun yazıldığını gösterdi. İşçi sınıfının örgütsüz olmasından güç alan Türk-İş bürokratları mikrofon kazasından ders almamış olacaklar ki, acizlik örneği açıklamalarını sürdürüyorlar. Açlık sınırını “kırmızı çizgi” ilan ettiler, “imza atmasak da masadan kalkmaktan başka çaremiz yok!” dediler.
Kapitalist sınıf adına masaya oturan TİSK (Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu) Başkanı Özgür Burak Akkol ise, yaptığı her açıklamada kendi sınıfının sefil çıkarlarını en açık ve en net bir şekilde savundu. Güya ülke ekonomisini korumak ve geliştirmek adına işçi ve kapitalistlerin aynı gemide olduğunu iddia etti. Bakanlıkla yapılan görüşmelerde kendi taleplerini kabul ettirdiklerini peşinen ilan etti. EYT’liler sorununda kapitalistlerin çıkarlarına dokunacak bir adıma yönelik olarak işçi ve emekçileri tehdit etti. Bu asalak kapitalistler işçinin hakkını gasp etmeye öyle alışmışlar ki, küstahlıkta sınır tanımıyorlar.
TİSK Başkanı Akkol, bu gücü nereden alıyor? İlk olarak, burjuva medya aracılığıyla hükümetin tarafsız olduğu algısı yaratılarak yapılan manipülasyondan alıyor. İkincisi ve asıl önemlisi, asgari ücret konusunda sermaye örgütlerinin ortak tavır ve tutumundan alıyor. Ülkenin en büyük sermaye örgütlerinden biri olan TİSK adına masaya oturan Akkol, büyük bir küstahlıkla asgari ücretin açlık sınırının dahi altında kalmasını teklif etti.
Bir fabrikada sendikaya üye olan işçiler birçok saldırıyla karşı karşıya kalıyor. Ancak, kendi sınıf örgütlerine üye oldukları için bir saldırıyla karşı karşıya kalan bir kapitaliste bugüne kadar tanık değiliz. Sanılmasın ki, kapitalistler örgütlenmiyor, bir araya gelmiyor, birleşmiyor. Kapitalistler, açık-gizli çıkarlarını koruma amacıyla kalıcı birliktelikler kuruyorlar. Özgür Burak Akkol da bu sınıfın yetiştirdiği gözde temsilcilerden sadece biridir. Koç Holding bünyesinde kariyer basamaklarını bir bir tırmanarak zirveye çıktı. İşini layıkıyla yerine getirmiş olacak ki, TİSK adına asgari ücret masasına oturdu. Hem TİSK Başkanı hem de bazı şirketlerin yönetim kurulu üyeliğine devam ediyor.
Her fırsatta işçi ve emekçilerin örgütlerine saldıran sermaye örgütleri, kendi örgütlerini sınıfa karşı harekete geçirme konusunda son derece mahirler. Çünkü söz konusu olan kendi sefil sınıf çıkarlarıdır. Sınıf çıkarlarını korumak adına her türlü kanlı, kirli oyunu tezgahlamaktan geri durmazlar. 12 Eylül askeri faşist darbesinde o zamanın TİSK Başkanı olan Halit Narin, işçileri kastederek “20 yıldır biz ağladık onlar güldü, şimdi gülme sırası bizde” demesi boşana değildi.
Peki kapitalistler, kendi sınıf çıkarlarını korumak için ortak davranırken işçi sınıfının edilgen kalması düşünülebilir mi? İşçiler olarak, fabrikalardan başlayarak yaşamın her alanında kendi birliklerimizi, meclislerimizi ve komitelerimiz korumalı ve kalıcı hale getirmeliyiz. Bireysel kurtuluşa hayır demeli ve sınıfımızın kurtuluşu için örgütlü mücadeleyi büyütmeliyiz.
S. Muhiddin