Asgari ücret tartışmaları ülke gündeminin ilk sıralarında yer almaya devam ediyor. Türkiye’de işçi sınıfı ‘asgari ücretliler topluluğu’ haline getirildiği için toplumun önemli bir kesimi pürdikkat bu gündeme kilitlendi. Ancak ekonomik krizin altında ezilen işçiler, bu yıl da asgari ücrete kayda değer bir zam yapılacağını düşünmüyor. Zira, güya işçi sınıfı adına masaya oturan sarayın dalkavuğu TÜRK-İŞ şefi Ergün Atalay, kasım ayında 7 bin 787 TL olan açlık sınırını baz alarak asgari ücret pazarlığını başlattı. Bu rezil başlangıç, işçilerin beklentilerini şimdiden aşağı çekti. Ayrıca işçiler, Asgari Ücret Tespit Komisyon’unun bir mizansenden ibaret olduğunu ve bu komisyondan sefalet ücreti dışında bir şey çıkmayacağını da gayet iyi biliyorlar. Buna rağmen işçi sınıfı saray rejimi, TİSK kapitalistleri ve Türk-İş ağalarını baskı altına alan bir direniş ortaya koyamadığı sürece bu gidişatın değişmesi mümkün değil.
Asgari ücret orta oyununun sahnelendiği şu günlerde seçim hazırlığına giren iktidar ve düzen muhalefeti konuyla ilgili söz söylemek zorunda kalıyorlar. İşçileri açlığa mahkum eden saray rejiminin şefleri, tam bir utanmazlıkla “işçilerimizi enflasyona ezdirmeyeceğiz” diye nutuk atıyorlar. Düzen muhalefeti ise açık bir istismara dönen zam oranları üzerinden vaatler ortaya atıyor. Yani AKP-MHP iktidarı suçunu sahte vaatlerle örtmeye çalışırken, düzenin muhalefet partileri açlık girdabına sürüklenen ve temel ihtiyaçlarına erişemez hale getirilen işçilerin durumunu suistimal ederek, oy avcılığına soyunuyor.
7 Aralık’ta yapılan ilk komisyon toplantısında, sarayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı asgari ücret “anket” sonuçlarını açıkladı. Şaibeli anketi örnek gösteren bakan “genel beklentinin” 7 bin 845 lira olduğu yalanını piyasaya sürdü. Bu açıklamayla saray rejiminin yapacağı zam oranı hakkında da fikir verdi. Muhtemelen açlık sınırının bir nebze üstünde bir ücret dayatacaklar. Güya beklentinin üstüne çıkmış olacaklar. Nitekim dillendirilen en yüksek oran 8300 liradır. Bu ise, ocak ayının yaklaşık açlık sınırına tekabül ediyor.
Sermaye sınıfının çıkarlarını temsil eden saray rejimi ve aveneleri sınıfı daha ağır bir sömürü ve sefalete mahkum etmek için son hazırlıkları yaparken, sınıfın öz örgütleri olan sendikaların yönetimini ele geçiren bürokratlar ise kuru açıklamalar dışında süreci izlemekle yetiniyorlar. İstatistik verileri sunmak dışında bir işe yaramayan DİSK bürokratları, asgari ücret konusunda cafcaflı sözler etti ve taleplerini sıraladı. Ama görüyoruz ki sınırlı ve güdük talepler için dahi sonuç alıcı bir mücadele programından yoksunlar. AKP’nin aparatı olan Hak-İş’in şefleri ise “10 bin lira istiyoruz” diye açıklama yapıp tekrar inlerine çekildiler.
Sahtekar TÜRK-İŞ şeflerinin acizliği
Komisyonun figüranı TÜRK-İŞ’in masada bostan korkuluğu olarak yer aldığı herkesin malumudur. Bununla birlikte sarayda belirlenecek asgari ücreti işçilere benimsetmek gibi alçaltıcı bir iş de Ergün Atalay’ın sırtına atılmış görünüyor. Açlık sınırına tekabül eden 7 bin 785 liralık ücreti “kırmızı çizgi” ilan etmesi, Atalay’ın saray tarafından görevlendirildiğine işaret ediyor. Zira en rezil sendika ağası bile ‘özgür iradesiyle’ böyle bir öneride bulunmayı göze alamaz. Oysa bu sendikacı bozuntusu, 7 bin 785 liraya razı olduklarını, onun altında kalan herhangi bir ücrete imza atmayacaklarını, hatta masadan kalkacaklarını söyleyerek “rest” çekti.
İçine düştüğü rezil durumun farkına varan Atalay, bundan sıyrılmak için gerekçe uyduruyor: Neymiş asgari ücretliler sendikalı değilmiş, kendi sorumlulukları yokmuş. Komisyonda yer almalarına kendileri de anlam veremiyormuş! En çok üyeye sahip konfederasyon oldukları için yasa yapıcıları onları komisyona dahil etmeyi layık görmüşler... En büyük işçi konfederasyonun şefi olan kişini bu lafları etmesi derin bir acizliğin ifadesi olduğu gibi, pişkince “işçi sınıfı umurumda değil” demenin de bir biçimidir.
İşçi konfederasyonunun başında olmak, bir bütün olarak işçi sınıfının toplam sorunlarıyla ilgilenmeyi gerektirir. Kaldı ki, sendikalı işçilerin TİS sonucunda aldıkları zam da çoğunlukla asgari ücrete yapılan zam oranına göre belirleniyor. İşçi sınıfı mücadelesi güçlü olduğunda hem asgari ücret hem TİS zamları nispeten yüksek oluyor. O yüzden sınıfın lehine yasaları değiştirmek için işçilerin mücadeleye çekilmesi gerekiyor. Asgari ücretin ‘ortalama ücret’ haline getirildiği bir ülkede bu konu tüm sendikacıları ilgilendirir. Ama karşımızda Ergün Atalay, Pevrul Kavlak gibi tescilli ihanetçiler olduğu için bu kurallar geçerli değil. Onlar sadece edilgenliğin gerekçesini ve sorunları baştan savmanın yolunu buluyorlar.
Şimdiye kadar yaptıkları açıklamalarda değindikleri tek ciddi konu sendikalaşmanın önündeki engellerin kaldırılmasıdır. Fakat bunda da samimi değiller. Çünkü bu talebi de saray rejiminden dilenerek ifade ediyorlar. Oysa örgütlülüğü büyütmenin bir yolu da asgari ücret için ortaya konacak güçlü bir mücadele hattıyla işçilere güven vermektir. Ama bunların ne böyle bir iddiaları ne niyetleri var. Sendikalı işçi sayısının yükseltilmesini de sermayenin inisiyatifine bırakmışlar. Görüldüğü üzere TÜRK İŞ’in ihanetçi şefleri, işçi sınıfını aldatmak ve uyutmak maksadıyla sarayın onlara verdiği rolü onuyor…
İşçiler sefalet ücretine mahkûm değildir!
14 Aralık tarihinde orta oyunun ikinci perdesi gösterildi, üçüncü oturumu ise 20 Aralık'ta sahnelenecek . Yine aynı şekilde komisyon bileşenleri toplantıdan memnun kaldıklarını dile getirecek. Çoktan sarayda belirlenmiş asgari ücreti açıklamaktan uzak duracak ve komisyon çalışıyor görüntüsü verecekler. Sonuçta en geç aralık sonunda oyun sona erecek ve son sözü saray rejiminin şefi Erdoğan söyleyecek ve işçiler yine sefalet ücretine mahkûm edilecek.
Her yıl sahnelenen bu rezil orta oyununun tekrar etmemesi için, işçiler beklenti havasından bir an önce çıkmalıdır. Artık sermaye iktidarının temsilcileri, kapitalistler ve sendika ağalarının oyununa gelinmemelidir. İşçi sınıfı örgütsüzlük ve dağınıklığa son verip “insanca yaşamaya yeten asgari ücret” için mücadeleyi yükseltmelidir.
N. Kaya