Sendikalı-sendikasız işçi ayrımı yok!..

Asgari ücret tüm işçiler için sefalet ücretidir!

İçinde bulunduğumuz koşullarda işçi sınıfı mücadelesi her şeye gebe. Ekonomik ve sosyal yıkım işçi sınıfı ve emekçi kitlelerde güçlü bir öfke ve tepkinin birikmesini sağlıyor. Yakın zaman örneklerinden de gördüğümüz gibi, sınıfın öfkesi akacak bir kanal bulduğunda zincirleme reaksiyonlara neden oluyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 24 Aralık 2022
  • 19:00

Asgari ücret açıklandı. Asgari ücret görüşmelerinin, günlerdir haklı olarak bir tiyatrodan ibaret olduğuna dair yapılan vurgular/açıklamalar bir kez daha haklı çıktı. Kapitalist sömürü düzeninde, bu düzenin temsilcilerinin oturduğu masadan ötesini beklemek ölüden göz yaşı beklemekle eşdeğer. İşçi sınıfının bilinç ve örgütlülüğünün zayıflığı, kendini saldırılardan koruyabilecek zeminlerden yoksun olması sermayeye geniş bir hareket alanı sağlıyor. Sermayenin ve gerici-faşist iktidarın sefil çıkarları uğruna toplumsal yaşamı yeniden biçimlendiriyorlar. Bunu yaparken koyu bir baskı ve manipülasyonla, işçi sınıfı ve emekçi kitleleri “rızası alınmış köleler” haline getirmek için her yöntemi kullanıyorlar.  

Bu saldırılar sadece ekonomik ve sosyal yıkım açısından değil işçilerin kimliğini, kişiliğini ve insan olma onurunu ayaklar altına alan bir içerik kazanıyor. İşçi sınıfı emeğine, alınterine yabancılaşıyor, sosyal, siyasal ve kültürel açıdan çürütücü bir kuşatma içinde kendini buluyor. Bu şekilleniş kapitalist sömürü düzeninin perdesi oluyor.

Asgari ücret belirleme sürecinin başından sonuna dek, bu perdenin bir ucundan sermaye temsilcileri ve AKP bürokratları diğer bir ucundan ise sendikaların başına çöreklenmiş ağalar takımı tuttu. Her türden sermaye medyasının aktif rol aldığı bu süreçte, güya taraf olan kesimlerin arada yapılan akla ziyan açıklamaları eşliğinde o taraf için süreç noktalandı. Şimdi sıra bu tarafın, konunun esas muhatabı olan işçi ve emekçilerin sefalete karşı göstereceği refleksin ne olacağında. 2022 Ocak ayında ücret temelli başlayan işçi eylemleri dalgası hala hafızalardaki yerini koruyor. Geçtiğimiz yıl büyük ölçüde kendiliğinden tepkilerin ürünü olan eylemleri yaratan koşullar bugün çok daha günceldir. Üstelik sınıfın neredeyse tamamını kesen bir kapsam ve içerikte.

***

Asgari ücret, bu ülkede işçi ve emekçilerin yarısından fazlasının mahkum edildiği sefalet ücretidir. Sendikasız, özellikle tekstil, gıda, hizmet gibi işkollarında asgari ücretli çalışan sayısı oldukça yüksektir. Ülkedeki asgari ücretli oranı, kimi araştırmalara göre toplam çalışan sayısının %60'ına tekabül ediyor. Bu oran asgari ücretin ülkede ortama ücret olduğunu gösteriyor. Ülkeyi ucuz işgücü pazarı haline getirmek için yıllardır sistematik bir politika izleyen AKP gericiliği ve sendikal bürokrasinin özel uğraşları ile adım adım metal, petrokimya gibi ağır işkollarında da işçiler asgari ücretin biraz üzerinde bir ücretle çalıştırılıyorlar. Bu tablonun istisnaları olarak kimi kamu işletmelerinin işçileri ile metal ve petrokimya işçilerinin küçük bir azınlığı sayılabilir.

Son yıllarda hızla artan enflasyonla birlikte gündeme gelen, bir yanıyla zorunlu bir yanıyla da siyasal rant amaçlı asgari ücret artışları, ülkede bir bütün olarak ve tüm işkollarını kesen bir dengesizlik yaratmış bulunuyor. Sermaye için bulunmaz bir fırsat yaratan bu tablo neredeyse tüm ücretlerin asgari ücrete eşitleneceği koşullar yaratılmış bulunuyor.

Asgari ücret zammı ile birlikte ocak ayından itibaren “sendikasız” işyerlerinde zamlar açıklanacak. Muhtemeldir ki, “üretim maliyeleri” gerekçesiyle işten atma saldırısına eşlik eden bir ücret düşürme politikası hayata geçirilecek. Ücretler resmi olarak asgari ücrete eşitlenecek, kuralsızlığın yaygın olduğu kimi işkollarında ise gayr-ı resmi olarak asgari ücretin altına düşecek. Geçtiğimiz yıl yaşanan ücreti elden verme, bankaya asgari ücret oranını yatırıp bir kısmını geri alma gibi saldırı yöntemleri sıklaşacak.

Türk-İş ağalarının asgari ücret belirleme süreçlerinde, içinde bulundukları rezil tabloyu bir parça düzeltebilmek için söyledikleri sözlerden biri şuydu: “Asgari ücret sendikasız, toplu sözleşme hakkı olmayan işçileri etkiliyor, bizim üyelerimiz olan işçilerden asgari ücret alan yok!” Ağaların ifade ettikleri bu cümlenin söylenme amacını geçiyoruz. “Bizim üyelerimizden asgari ücret alan yok!” tanımlamasının, yukarıda ifade ettiğimiz kimi istisnaların dışında kalan işçiler için asgari ücretin üç yüz-beş yüz TL üstü olduğu gerçeğini de bir kenara bırakıyoruz. 2023 yılı için açıklanan 8500 TL asgari ücretle birlikte, Türk-İş'e bağlı on binlerce işçinin net ücreti, asgari ücretin altına düşmüş bulunuyor. Yıllardır giydirilmiş ücretlerle üyelerinin aldığı sefalet ücreti gerçeğini bir parça gizleme başarısı gösteren bu ağa takımı, şu an yaşanan somut gerçek karşısında tek atımlık barutları da tükenmiş olsa gerek. Sermayeyle işbirliği halinde adım adım hayata geçirilen saldırıların, hak gasplarının sonucunda bugün metal, petrokimya fabrikalarında “örgütlü”, “sendikalı” işçiler asgari ücretin altında bir ücretle çalışmak ve yaşamak zorundalar. Metal işçileri için mart ayında yapılacak 6. ay zamları, TÜİK'in ısmarlama yalan enflasyon oranlarına göre yapılacak. Ağaların övündükleri “sendikalı olma” avantajı, muhtemelen asgari ücretin 100 TL üzeri olacak. “Örgütlü” petrokimya fabrikalarında tablonun ve akıbetin farklı olmadığını belirtelim. 

***

Sendikalar işçi sınıfının ekonomik, sosyal, kültürel haklarını korumak ve geliştirmek için var olan örgütlülüklerdir. Emeğin korunması için ihtiyaç olan ve vazgeçilemez mücadele araçlarıdır. Ancak bugün her renkten sendikal bürokratik anlayışın esiri haline getirilmiş, işçi sınıfının sırtında bir kambura dönüştürülmüş durumdadır. Sendika bürokratları, sendikaları bütünlüklü bir mücadele aracı olmaktan çıkartılarak masa başı ücret pazarlığı yapan mekanizmalara çevirmiş bulunuyorlar. Son yıllarda sıklıkla gördüğümüz gibi, işi “masa başı ücret pazarlığı” olanlar bunu bile ellerine yüzlerine bulaştırır duruma geldiler.

Bu yılın asgari ücret belirleme sürecinde, “en mücadelecisi” olan DİSK bir-iki basın açıklaması ve zam oranı açıklamak dışında kılını kıpırdatmadı. Hak-İş asgari ücretin ne kadar olması gerektiği üzerine fikir beyan etmek dışında tek cümle kurmadı. Zorunlu olarak masada olan Türk-İş ağaları ise “ortalıkta çok görünmenin” verdiği tedirginlikle her fırsatta “bostan korkuluğu” olduklarını özel olarak belirtme ihtiyacı hissettiler. Yapılan tüm açıklamalar ve boş kabadayılık örnekleri, herkes tarafından malum olan sefalet açıklamasının tepkisini biraz hafifletmek içindi. Kameralar karşısına geçip ikide bir saçmalamaları bundan.

Ücretlerin artması ya da azalması işçi sınıfının mücadelesinin ne düzeyde olduğuyla doğrudan ilgilidir. Evet sözleşme, sendikal mücadele bir anlamda “pazarlık masası” demek. Ancak masada pazarlık gücünün olması demek, alanda gücünü göstermekle olanaklıdır. Ülkede milyonlarca işçi sefalete mahkum ediliyor, ülkenin en büyük sendikasının başındakiler, kendi üyelerini de doğrudan ilgilendiren bir gündem karşısında laf kalabalığı yapıyor, işçi sınıfının “pazarlık gücünü” açığa çıkartabilecek tek bir adım atmıyorlar. Bilmediklerinden değil, ruhlarını sermayeye teslim etmiş olmalarından ve aynı zamanda açığa çıkacak olan sınıfın gücünden duydukları derin korkudan ileri geliyor bu tutumları.

Kaldı ki bugün tek sorun, asgari ücretin ne olacağı değil. İşçi sınıfı ekonomik krizin tüm faturasını üstlenmek zorunda bırakılıyor. Ekonomik ve sosyal yıkım, hak gaspları, ağır ve katlanılmaz çalışma koşulları, uzayıp giden mesailer, iş güvencesi, vergi dilimleri vb. başlıklar gündemdedir. Bu gerçeklik ücretlerle birlikte bütünlüklü bir ekonomik, sosyal mücadele ihtiyacına işaret ediyor. Sendikal bürokrasinin birbirini de etkileyen tüm bu konularda laf gevelemek dışında yaptığı, yapabileceği bir şey kalmamış durumda. Tek başına “asgari ücret şu kadar olsun” demek bir şey ifade etmiyor. İnsanca yaşanacak ücret, temel tüketim maddelerine yapılan zamların durdurulması, işten atmaların yasaklanması, artan oranlı gelir ve servet vergisi, mesai saatlerinin kısaltılma vb. talepleri bütünlüklü olarak ifade etmek, her şeyden önemlisi bu talepler için kararlı bir mücadele örgütlemek vazgeçilmez bir sorumluluk olmalı. Bu sorumluluk işçi sınıfının omuzlarında ve sermayeyi hedeflediği kadar, sendikal bürokrasiyi de hedef tahtasına çakan bir mahiyette ele alınmalı.  

*** 

İçinde bulunduğumuz koşullarda işçi sınıfı mücadelesi her şeye gebe. Ekonomik ve sosyal yıkım işçi sınıfı ve emekçi kitlelerde güçlü bir öfke ve tepkinin birikmesini sağlıyor. Yakın zaman örneklerinden de gördüğümüz gibi, sınıfın öfkesi akacak bir kanal bulduğunda zincirleme reaksiyonlara neden oluyor.

İlerici, öncü işçiler ve sınıf devrimcileri tüm dikkatini buraya yöneltmeli, tüm enerjilerini tepkiyi açığa çıkartıp örgütleyebilecek zeminleri yaratmaya vermelidir. Bugün artık “sendikalı” işçilerin de çok daha fazla mücadele potansiyeli taşıdığını biliyoruz. Sendikal bürokrasinin bu potansiyeli bastırmak için gücünün nereye kadar yeteceğini göreceğiz. Sefalet oranında gerçekleşen asgari ücret zammı, ocak zamları, çalışma koşulları, hayat pahalılığı ve enflasyon karşısında çöp olmuş toplu sözleşmeler gerçeği, 2023 yılını 2022'in çok daha ötesine taşıyabilir. İşçi sınıfının önündeki engelleri birer birer aşacağı mücadele yılının başlangıcı yapabilir. İnancımız, umudumuz, çabamız ve kararlılığımız bunun için...