Asgari ücret belirleme süreci bütünüyle seçim arabasına bağlanmış durumda. Komisyondaki bileşenler ve bunlara eklenen burjuva medya kendilerine biçilen misyonu harfiyen yerine getiriyor. Kimi zaman gerginlikle kimi zaman ise mutabakat izlenimiyle işçi ve emekçileri kirli bir manipülasyona maruz bırakıyorlar. Gerçekte hiçbir hükmü olmayan, Saray’da belirlenecek zam miktarının açıklanması için haftalarca süren Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantıları buna hizmet ediyor.
Günlerdir asgari ücrete yapılacak zam oranları havada uçuşuyor. Çalışma Bakanı sabah akşam açıklama yapıyor. Türk-İş yöneticileri yıllardır içinde bulundukları rezil durumu bir parça kurtarma telaşıyla uzun uzun açıklamalarla konuya izahat getirmeye çalışıyor. Sermaye sınıfının temsilcileri ikide bir “sürdürülebilirlik”, “rekabet edebilirlik” tekerlemeleriyle teşvik talep ediyor. İşçi ve emekçilere aba altından sopa göstererek, kriz ortamının kendilerine sunduğu nimetleri tepe tepe kullanmaya devam etmek istiyor.
Kapitalist düzende ücretleri belirleyen temel kriter işçi sınıfının mücadele gücüdür. Sınıf mücadelesinin içinde bulunduğu durum, biriken öfke ve tepkiye rağmen hareketinin zayıflığı koşullarında asgari ücretin sefalet ücreti dışında olması beklenemez. Güya masada işçileri temsilen bulunan Türk-İş ağalarının hoyratça açıklamaları, işi şova çevirme çabaları sermayeye uşaklık etmenin yanı sıra, tabandan yeteri kadar basınç hissetmemelerinden ileri geliyor.
Asgari ücret görüşmelerinde iki toplantı sonrası, üçüncü toplantının karar toplantısı olacağı ifade edilmişti. Gerçekleşen 3. toplantı sırasında ise Saray'da açıklama için hazırlık yapıldığı haberleri yayıldı. Ardından yaşanan gelişmeler ise tam bir kabareyi andırıyordu. Türk-İş Başkanı Ergun Atalay hızla toplantıya gitti ve masadan çekildi. Çıkışta Türk-İş ağası “9 bin istiyoruz, altındaki rakamlara masaya oturmaz, imzalamayız” ‘ültimatomu’ verdi. Sermaye temsilcilerinin teklifi nedir sorusuna ise “işverenlere sorun” terslemesiyle yanıt verdi.
Ortada sergilenenden ne anlamamız gerekiyor. İçeride kıran kırana bir pazarlık var, Türk-İş geri adım atmıyor, Ergun Atalay toplantıya girerek resti çekiyor ve hep birlikte toplantıyı terk ediyorlar. Görüntü bu! En azından topluma verilmek istenilen mesaj bu. Bu toplantı vesilesiyle yıllardır çok örselenen Türk-İş ağalarının ağzına bir parmak bal çalmak için senaryoda bir esnekliğe gidilmiş görüntüsü baskın. Zaten oyuncuların sonuçla ilgili bir beklentileri yok. Yapılan propaganda ile “karizma düzeltmek” esas işleri.
Diyelim ki karşılıklı hazırlanmış bir senaryo değil ve Türk-İş temsilcileri gerçekten sinirlenip masayı terk ettiler. Peki bu güldürünün yaptırım gücü ne? Hiç! İşçi sınıfının sermaye karşısında tek yaptırım gücü, üretimden gelen gücüdür ve bu gücü sermayeden çok bu tescilli ağalar bastırma telaşında. Bunu masa başında “rest çektikleriniz” bilmiyor mu? Kuru gürültünüzün hiçbir karşılığı olmadığı ortada iken kimi kandırmaya çalışıyorsunuz? Madem işçileri bu kadar düşünüyor, sermayenin sefalet dayatmasına sinirlenip, küplere biniyorsunuz da başta kendi üyeleriniz olmak üzere işçi sınıfını harekete geçirebilecek tek bir adım atmıyorsunuz? Boş açıklamalar yerine, fabrikalarda, alanlarda eylemler örgütlemiyorsunuz? Bu konuda son bir söz… Bu ağalar güya boş efelenmelerle reklam yapmaya çalışıyorlar, bunun için dahi telaffuz ettikleri rakam 9 bin. Hayal güçleri de çapları da bu kadar!
Asgari ücretin belirlenmesinde sona gelindi. Türk-İş heyetine ayrılan 3. toplantının parsasını yeme ritüelinden sonra Tayyip Erdoğan finaliyle noktalanacak. Ama ne olursa olsun asgari ücret sefalet ücreti olacak, zam daha ceplere girmeden buhar olup uçacak.
İşçi sınıfı ve emekçiler, oynanan oyuna resti çekmediği, insanca bir yaşam talebini daha güçlü haykırmadığı sürece gelen yıl gideni aratmaya devam edecek.