Koronavirüs Avrupa’yı sarsmaya devam ediyor

Bir tarafta kapitalistlere cömertçe aktarılan kaynaklar, diğer tarafta önlem alınmazsa “çökmesinden korkulan” ama önlem alınmayan sağlık sistemi gerçeği.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 23 Mart 2020
  • 10:01

Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) acil durum yetkilisi Mike Ryan, koronavirüsle savaşta insanların evde kalmasının yeterli olamayacağı konusunda uyarıda bulundu. Açıklamasının devamında sokağa çıkma yasakları ve diğer tedbirler sonrasında virüsün yeniden ikinci bir dalga olarak ortaya çıkacağını hatırlatarak, daha fazla test yapılması gerektiğini söyledi. Ryan, “Şu an asıl odaklanmamız gereken şey, hasta olanları ve virüsü taşıyanları bulup onları izole etmek. Bu kişilerin temas kurduğu kişileri bulmak ve onları izole etmek” dedi.

DSÖ yetkilisi, “Şu an sokağa çıkma yasaklarıyla ilgili tehlike şu: Eğer güçlü kamu sağlığı önlemlerini şimdi almazsak, bu hareket kısıtlamaları ve sokağa çıkma yasakları kaldırıldığında, hastalığın tehlikesi yeniden fırlayacak” şeklinde konuştu.

Avrupa’da salgın ve kapitalizm manzaraları

Koronavirüs vaka sayısında Çin’den sonra gelen ve ölüm oranının Çin’den fazla olduğu İtalya’da sağlık sistemi çökme aşamasına gelmiş bulunuyor. İspanya keza öyle. Almanya’da virüs tespit edilenlerin sayısı az olsa da büyük dalganın geleceği ifade ediliyor. Fransa savaş halinde olduğunu bildiriyor ve sağlık sisteminin çökebileceğinden bahsediliyor.

Avrupa Birliği üyesi olan İtalya ve İspanya, göstermelik “sizinleyiz” açıklamalarının dışında bu birlikten bir yardım görmediler. Yardım yine “beklenmedik” yerden, Çin, Küba ve Rusya’dan geldi. Virüs Çin’i kasıp kavururken fırsatçı bir anlayışla avuçlarını ovuşturan ABD ve İtalya da dahil olmak üzere batılı emperyalist ülkeler, ilk fırsatta İtalya’ya hem tıbbi malzeme ve hem de sağlık personeli olarak destek veren Çin’e şaşırıyorlar. Sadece Çin değil, azımsanmayacak oranda tıbbi malzeme, doktor ve sağlık personeli ile İtalya’nın yardımına koşan Küba’nın tutumu da aynı ‘birlik’ içindeki komşularının yardımına koşmayan Avrupalı emperyalistlerin ikiyüzlülüğüne tutulan bir ayna oldu.

Fransa’da hastaneler kapasitelerini aşmış durumda. Bu nedenle İsviçre’ye komşu kentlerden İsviçre hastanelerine tedavi edilmek üzere hasta getiriliyor. İsviçre’de hasta sayısı arttığında Fransa’dan kabul edilmeyeceği bilindiğinden, Fransa’da çadır hastanelerin kurulmasına başlandı.

İsviçre’de sermayeyi kurtarma paketi

Bir taraftan bu önlemler alınırken, diğer taraftan sağlığa bütçe aktarılacağına, kapitalist şirketlerin kurtarılması için milyarlarca euroluk paketler açıklanıyor.

İsviçre 42 milyar franklık (yaklaşık 40 milyar euro) bir paket açıkladı. Paketle eş zamanlı bir de sağlık genelgesi yayınlandı. Bu genelgeye göre, yeteri kadar kapasite olmaması durumunda, kimin yaşayıp kimin yaşamayacağı konusunda doktorlara direktifler yer alıyor. Kriter ise, kim uzun yaşayacaksa ona öncelik verilmesi. Zenginler için bunun geçerli olmadığını söylemeye gerek yok elbette. Çünkü onların paraları ve özel doktorları var.

İsviçre’de açıklanan tedbir paketinin tamamı kapitalist tekelleri korumak için kullanılacak. İşçi “temsilcileri” ve sermaye çevreleri tarafından memnuniyetle karşılanan pakette sağlığa destek dışında neler yok ki. “İşçi temsilcisi” olduğunu söyleyen İsviçre Sendikalar Birliği (SGB) başkanı sarı sendikacı Daniel Lampart’ın sevince vesile ettiği “önlemler” arasında kısa çalışmanın desteklenmesi, şirketlerin bankalara olan borçlarına devlet garantisi vb. yer alıyor.

Bir tarafta kapitalistlere cömertçe aktarılan kaynaklar, diğer tarafta önlem alınmazsa “çökmesinden korkulan” ama önlem alınmayan sağlık sistemi gerçeği, İsviçre’nin halini yansıtıyor.

Bilinen bir olay bunu çarpıcı şekilde gösteriyor. Basel’de 15 Mart’ta Covid-19 belirtileri ile hastaneye test için giden bir hasta, test sırasında en az 300 kişinin olduğunu görüyor ve eve dönüyor. Aynı günün gecesi durumu ağırlaşınca, ambulansa hastaneye kaldırılıyor ve koronavirüs tanısı ile solunum cihazına bağlanarak yatırılıyor. Eşine test yapılmıyor, “beş gün evde kal herhangi bir şey olmazsa normal yaşamına devam et” deniliyor. Hasta ile teması olan yakınları işyerlerine bildirimde bulunmalarına rağmen, kendilerine “bugüne kadar bir şey olmadıysa sizde bir şey yok demektir, işe gelin” deniyor. Adeta gelin hastalığı yayın denilmiş oluyor.

Bir tarafta DSÖ tarafından yapılan “Yasaklar yetmez, hasta olanları ve onlarla teması olanları bulun ve daha çok test yapın” açıklamaları, diğer taraftan virüs taşıyıcısı olduğu bilinen emekçilere “bir şey olmaz, işe gelin” denilmesi…

Sağlık ve insan hayatı dahil her şeyi hiçe sayan, kâr hırsının egemen olduğu kapitalizmden başka ne beklenebilir ki?

İLİŞKİLİ HABERLER