Korona salgını kent ve kır yoksullarının kulübelerine, işçi ve emekçilerin çalışma bantlarına ölümü taşırken, kapitalist sistemin birliklerini ve ittifaklarını da derinden sarsarak yayılmaya devam ediyor. Kapitalist devletlerin ve sağlık bakanlıklarının ölü sayıcıları olmaktan öte bir işe yaramadıkları açığa çıkıyor. Emekçilerin önünde bir tek yol kalmıştır: Ölülerimizi saymayı kendilerine iş edinen bu ölü sayıcılarını kazdıkları mezarlara sistemleriyle birlikte gömerek, tarihe havale etmek...
Mevcut hengame ortamında yapılan AB zirvesinden karşılıklı suçlamalar dışında bir sonuç çıkamazdı, çıkmadı da. 25 Mart Perşembe günü video konferans yoluyla gerçekleştirilen ve 6 saat süren zirve, ortak bir ekonomik plan üzerinde uzlaşamadığı gibi, ortak bir bildiri bile yayınlanamadan sona erdi. Toplantıda Fransa, İtalya, Portekiz ve İspanya’nın oluşturduğu güney bloku, “korona tahvilleri” (Corona-Bonds) adı altında yeni bir kurtarma fonunun oluşturulmasını isterken, Almanya ile Hollanda’nın başını çektiği kuzey bloku buna karşı çıkmayı sürdürdü.
Sert tartışmaların, karşılıklı suçlamaların yaşandığı zirvede, İspanya Başbakanı Pedro Sanchez’in “Avrupa Birliği projesi risk altında” dediği, İtalya Başbakanı Conte’nin ise AB’nin bir savaşa gerçekten hazır olup olmadığını sorguladığı, Fransa Avrupa İşleri Bakanı’nın “Avrupa sadece işler iyiyken tek bir pazar olacaksa, bunun anlamı yok” şeklinde konuştuğu basına yansıdı. Bu haberlerin de gösterdiği gibi birlik derin bir kriz içerisinde debeleniyor. Almanya Başbakanı Angela Merkel’in, söz konusu anlaşmazlığın Avrupa’nın istikrarını tehdit ettiğini söylediği zirve, avro bölgesi maliye bakanlarını iki hafta içinde (7 Nisan’a kadar) soruna bir çözüm bulmaya çalışmakla görevlendirdi ve öylece sona erdi.
7 Nisan yaklaşırken taraflar ellerini güçlendirmek için girişimlerini hızlandırdılar. Fransa Ekonomi ve Maliye Bakanı Bruno Le Maire, 7 Nisan görüşmelerini baskılamak için 1 Nisan Çarşamba günü The Financial Times gazetesine yaptığı açıklamada, önerilerini tekrarlayıp yeniden gündeme getirdi ve kuzey blokunun tutumunu eleştirdi.
Diğer yandan 31 Mart Salı günü Almanya’da yayınlanan Frankfurter Allgemeine Zeitung’a tam sayfa bir ilan veren İtalya ise Alman kamuoyunda destek yaratmayı hedefliyor. “Sevgili Alman dostlar” başlığı altında verilen ilanda, Almanya’nın İtalya’da yaşanan korona salgınına karşı takındığı egoist/bencil tavır üstü kapalı olarak dillendiriliyor. Kendilerini “korona salgınında dünyanın en çok acı çeken bölgenin temsilcileri olarak” takdim eden İtalyan yetkililer, Alman kamuoyuna sesleniyorlar ve krizle mücadelede dayanışma çağrısında bulunuyorlar. “İtalya’nın ekonomik çöküşünü önlemeye yardımcı olabilirsiniz. Somut olarak ‘Corona Bonds’ (korona tahvilleri) anlaşmasının onaylanması önemlidir” sözleriyle devam eden ilanda, “Savaştan sonra ve yeniden birleşmeye kadar siz Almanlara, birçok Avrupa ülkesi tarafından büyük bir dayanışma gösterilmiştir” deniliyor. Federal Almanya Cumhuriyeti’nin borcunun yarıya indirildiği 1953 Londra Borç Anlaşması hatırlatılarak, “Bunu hatırlamak doğru kararlar almak için yardımcı olur” sözleriyle, Almanya’ya diyetini ödeme çağrısı yapılıyor.
İlanın altında, salgının zirve yaptığı Bergamo, Brescia ve Milano da dahil olmak üzere kuzey İtalya’nın dokuz şehrinin belediye başkanlarının yanı sıra, kuzey İtalya’nın iki bölgesinin (Emilia-Romagna ve Liguria’nın) başbakanları ve İtalya’nın kuzeydoğusundan Avrupa Parlamentosu’na seçilen eski Ekonomi Bakanı Carlo Calenda’nın da isimleri bulunuyor.
AB’nin patronu olarak öne çıkan Alman emperyalizminin, AB’de yayılan korona salgınına karşı ortaklarını açıkta bıraktığı bir gerçektir. Dahası İtalya’nın AB’den yardım talebinde bulunmasından beş gün sonra, solunum maskelerine ve tıbbi koruyucu ekipmanlara acilen ihtiyaç duyduğu günlerde, Berlin’in bu mallara ihracat yasağı getirdiği, İtalya halkını ölüme terk ettiği de bir vakadır. Federal Almanya İçişleri Bakanı Horst Seehofer’in, 16 Mart’tan itibaren Alman sınırlarının büyük ölçüde kapatılacağını açıklaması da aynı günlere denk gelmişti. AB yanlısı yayın yapan İtalya La Repubblica gazetesi, Almanya’nın ortaklarını yalnız bırakarak ölüme terk etme tavrını, “Bir zamanlar Avrupa’da” başlığıyla, AB’ye karşı biriken öfkeyi dışa vurarak karşılamıştı.
Kapitalist-emperyalist dünyada işler tam da böyle yürüyor. Çok değil, daha bundan birkaç hafta önce, salgının yayıldığı günlerde bugün Alman emperyalizmine avuç açarak merhamet dilenen Milano Belediye Başkanı Giuseppe Sala, “Milano hayatta, üretmeye devam ediyor” yazan panolarla kenti donatıyordu. Koronavirüs salgını nedeniyle Çinlilere hakaretler yağdırılıyor, ülkede ulusal bir felakete yol açan salgının sorumluluğu onlara yükleniyordu.
Salgın yayılımı Çin’de yavaşladığında Çin’in 82 ülkeye test kiti, solunum cihazı ve koruyucu giysi desteğinde bulunması, İtalya’ya da 300 doktor ve tonlarca tıbbi malzeme göndermesi, buna karşın AB’nin patronunun ve tuzu kuru kuzey blokunun İtalya’yı yangın ortasında yalnız bırakması bu süprüntülerin akıllarına, ağızlarına hiç de yakışmayan ve kapitalist dünyada hiçbir karşılığı da olmayan “dayanışma” gibi terimleri getirdi. Düne kadar aşağılayarak horladıkları Çin’i bir kurtarıcı olarak karşılayıp yaltaklanan bu düşkünler sürüsünün ağızlarına yakışmasa da “dayanışma” gibi bir terimi kendilerine siper etmeleri, yeni dönemin yükselecek olan değerlerini göstermesi bakımından oldukça manidar olmuştur.
Kapitalist üretimin temel yasalarından olan rekabet çürüme, çöküş ve uşaklığa götürürken (ki bugün bunu izliyoruz), dayanışma ise gerçek dostluğa, uyuma ve kurtuluşa götürür. Düşkünler topluluğunun bile “dayanışma” kavramının taşıdığı gücün arkasına sığınmak zorunda kalması, dayanışma bayrağının zamanın yükselen değeri olacağının dolaysız bir itirafıdır...