“Amerika geri dönüyor” şiarını yükselten Joe Biden yönetimi, Çin-Rusya ekseniyle kutuplaştırmayı arttırarak saldırgan bir yönelime girerken, Ortadoğu’da (Suriye hariç) farklı bir görünüm vermeye çalışıyor. İlk dikkat çeken açıklamalar Yemen’le ilgiliydi. Yemen halkına karşı başlatılan vahşi savaşın bir numaralı sorumlularından biri olan (dönemin ABD Başkan Yardımcısı) Biden, güya şimdi barış istiyordu.
Yemen’le ilgili ‘barışçı’ açıklamaların ikiyüzlü bir manevra olduğu kısa sürede açığa çıkmışken, Biden yönetimi Filistin sorununa verdiği ‘önemi’ göstermeye başladı. Siyonist İsrail’i ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile bakanlığının üst düzey görevlilerinin yaptıkları açıklamalarda, Trump yönetiminin bazı uygulamalarına son verileceği vadedildi. Bu mesajlar, “Biden yönetiminin Trump yönetimine kıyasla Filistin’e daha çok odaklanabileceği” iddialarının ortaya atılmasına vesile oldu.
“İki devletli çözüm” sahtekarlığı yeniden
Biden yönetimi Filistinlerle İsraillileri eşit gördüğünü söylüyor. Trump yönetimince askıya alınan Filistin’e mali yardımları yeniden göndereceğini vadediyor. ‘Güvenlik’ ve ‘istikrar’ için çalışmaktan söz ediyor. İki devletli çözüme destek sözü veriyor vb. Bu konuda öne çıkan bazı açıklamalar şöyle:
*Antony Blinken, Siyonist mevkidaşı Gabi Aşkenazi’ye, İsrail ve Filistinlilerin eşit ölçüde özgürlük, güvenlik, refah ve demokrasiye sahip olması gerektiğini söyledi.
*Blinken, Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) için 150 milyon dolarlık insani yardım, Batı Şeria ve Gazze için 75 milyon dolarlık ekonomik ve kalkınma yardımı yapılacağını vadetti.
*ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price, İsrail’in “uluslararası hukuka aykırı şekilde kontrol ettiği Batı Şeria’yı işgal altındaki bölge” olarak kabul ettiklerini söyledi.
*Antony Blinken daha önce Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma kararını geri çekmeyeceklerini ancak bağımsız bir Filistin devleti için daha fazla çaba göstereceklerini açıkladı.
Peşpeşe yapılan bu ve benzer açıklamaların Filistin sorununun gerçek anlamda çözümüyle hiçbir ilgisi yoktur. Filistin’in son 70 yıllık tarihi, vaat ve söylemlerin gerçek hayatta bir karşılığının olmadığına, daha çok gerçekleri bulandırmak ve emperyalistlerin suçlarını örtmek için kullanıldığına tanıklık ediyor. Bu açıklamalarda tek somut vaat, Trump’ın kestiği UNRWA ödeneklerinin yeniden karşılanacağına dair olanıdır. UNRWA, İsrail’in vahşi işgalinden kaçarak Batı Şeria, Gazze, Kudüs, Ürdün, Lübnan ve Suriye’de yaşamını sürdüren 5 milyonu aşkın mülteciye yardım sağlıyordu. Ödeneği kesen Trump, işte bu milyonları daha da derin bir sefalete sürüklemişti.
Vaatlerin, nutukların gelip bağlandığı nokta ise İsrail’in güvenliğinin sağlanmasıdır. Zira başkan kim olursa olsun ABD emperyalizminin temel vazifelerinden biri İsrail’deki ırkçı-siyonist rejimin güvenliğini sağlamaktır. ABD ‘yardımları’ da öncelikle Filistinlileri parçalamayı ve ırkçı-siyonizme karşı direnişi zayıflatmayı hedefliyor. Bu oyunu “iki devletli çözüm” palavrası tamamlıyor. Oysa pratik süreç, İsrail’in hem Doğu Kudüs hem Batı Şeria’da toprak işgali, toplu tutuklamalar, ırkçı terör ve seri cinayetler işlemesi, Gazze’nin ise arada bir bombalanması şeklinde işliyor. Yani ABD’nin dillendirdiği “iki devletli çözüm” kaba riyakarlıktan başka bir anlam taşımıyor. Çünkü ABD’nin desteğine yaslanan İsrail rejimi, yasadışı Yahudi yerleşimleri kurarak Filistin topraklarını parça parça işgal etmeye devam ediyor.
Trump’ın pervasız/sınırsız desteğine alışan Siyonist rejim, yine de ABD politikasına yapılan makyajdan rahatsız. İsrail’in ABD Büyükelçisi Gilad Erdan, Siyonist rejiminin rahatsızlığını, “Özellikle okullardaki Yahudi aleyhtarı müfredatın kaldırılması ve Yahudi düşmanlığına son verilmesi yönündeki reformların uygulanmadan UNRWA’nın finansmanı kararının alınmasının yarattığı hayal kırıklığını ve bu konudaki fikir ayrılığımı dile getirdim” sözleriyle dile getirdi. Ancak bu rahatsızlık, ABD’nin Filistin için iyi şeyler yaptığını değil, siyonistlerin pervasızlığını ispatlıyor.
Çin-Rusya faktörü
Hegemonya çatışmasını şiddetlendiren ABD’nin Ortadoğu’da da etkisi zayıflıyor. Halklara kan kusturan politikalarından dolayı bölgede prestiji yerlerde sürünüyor. Filistin halkına karşı İsrail’i küstahça kayırması, bu durumu daha da pekiştiriyor. Biden yönetiminin Filistin politikasına makyaj yapma ihtiyacının bir nedeni budur. Bir diğer önemli neden ise, bölgede Çin-Rusya ikilisinin hem etkinlik hem prestij bakımından güç kazanmaya devam etmesidir.
Çin de Rusya da bölgedeki tüm ülkelerle işbirliğini geliştiriyor. Bunlara Türkiye, İsrail, Suudi Arabistan, Mısır gibi ABD işbirlikçisi devletler de dahil. Halihazırda izledikleri politikayı şöyle tanımlıyorlar: “Karşılıklı çıkarları esas alma, ülkelerin içişlerine karışmama, devletler arası çatışmalarda taraf olmama.” Bu sayede İran’la çok kapsamlı, toplam yatırım ve ticaret hacmi 400 milyar dolara ulaşan bir anlaşma imzalayan Çin, aynı anda İsrail, Suud Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi ‘İran düşmanı’ devletlerle de çok kapsamlı ilişkiler geliştiriyor. Benzer bir durum Rusya’nın politikası için de geçerlidir.
Rusya-Çin ikilisi bu ilişki geliştirme tarzı kapsamında Filistin-İsrail sorununa “çift devletli, adil çözüm” önermeye başladılar. Önerilen çözümün gerçek hayatta bir karşılığı olacak mı? Bu henüz belli değil. Zira bunun olabilmesi için İsrail rejiminde köklü bir değişime ihtiyaç var. Buna rağmen ABD’ye umutsuzca da olsa bel bağlayanların Çin-Rusya eksenine yaklaşmaya başladıklarına dair veriler de mevcut.
ABD’nin son günlerde Filistin konusunda gösterdiği ‘hassasiyet’ bu gelişmelerle doğrudan bağlantılıdır. Yani Biden yönetiminden de Filistin halkına bir yarar gelmeyecek. Önceki yönetimler gibi Biden de siyonizme kalkan olmanın ötesine geçmeyecek.