Siyonist İsrail yine bölgesel savaşı kışkırtıyor

Emperyalist ve Siyonist güçlerin bölgedeki etkisi kırılmadan halkların barışa kavuşması mümkün olmayacaktır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 15 Aralık 2020
  • 20:13

Siyonist rejimin İranlı nükleer fizikçi Muhsin Fahrizade’yi katletmesi, bölgede çatışma senaryolarının yeniden tartışılmasına neden oldu. Bir süre önce İran’ın başkenti Tahran’da bulunan Natanz nükleer tesislerinde sabotaj eylemleri gerçekleştiren İsrail, ABD’de Trump işbaşındayken, İran’ı çatışmaya çekmek için çaba harcıyor. Natanz sabotajlarından sonra Fahrizade’nin öldürülmesi, siyonist rejimin savaş kışkırtıcılığı konusundaki pervasızlığını bir kez daha gözler önüne serdi.

Siyonistler daha önce de Mısırlı, Ürdünlü, Iraklı, Suriyeli, İranlı bilim insanlarını katletmişti. Amerikan işgalinden sonra ise Irak’ta tam bir sürek avı gerçekleştiren İsrail’le suç ortakları, 300’den fazla bilim insanı, akademisyen, yazar, düşünür katletmiştir. Siyonistlerin bu pervasızlığı, genelde emperyalistlerin, özelde ABD’nin sağladığı özel koruma sayesinde mümkün olmaktadır.

Emperyalist koruma cinayetler için kolaylaştırıcı olsa da esas sorun, İsrail devletinin terörü hem içeride hem dışarıda yaygın bir şekilde kullanmasından kaynaklanıyor. Siyonist devleti Hagana, Irgun gibi terörist örgütler kurmuştu. Bu örgütlerin tarzı, yani pervasız terör eylemleri, gasp edilen Filistin toprakları üzerinde kurulan devletin de temel araçlarından biri olmaya devam etmiştir.

***

Amerika’da hangi partinin işbaşında olduğundan bağımsız olarak, İsrail’e “özel himaye” sağlamak temel bir politikadır. Bununla birlikte D. Trump diğer başkanlardan daha pervasız adımlar atmış, işi neredeyse İsrail’den talimat alma noktasına vardırmıştı. Büyükelçiliği Kudüs’e taşımış, işgal altındaki Suriye toprakları olan Golan Tepeleri’ni İsrail toprağı ilan etmiş, fanatik bir siyonist olan damadı Jared Kushner tarafından hazırlanan “asrın anlaşması” planıyla Filistin davası tasfiye edilmek istenmiş, Ortaçağ artığı Körfez rejimlerinin şeyh-emir-kral takımı Siyonistlerle “ortak cephe” kurmaya teşvik edilmiştir…  

Tüm bunlar gırtlağına kadar yolsuzluk, rüşvet batağına saplanan B. Netanyahu’yu daha da küstahlaştırmış, savaş kışkırtıcısı provokasyonlara ağırlık vermesine zemin hazırlamıştır. Ortak cephe oluşturma çalışmalarını yoğunlaştıran siyonistlerle Körfez şeyhleri, İran’ı provoke edip bölgede çatışma başlatmak için girişimlerde bulunuyorlar. Bu yeni cephenin tarafları kendi başlarına İran’la çatışmayı göze alamadıkları için ABD emperyalizminin dahil olacağı bir çatışmayı/savaşı başlatmak için çırpınıyorlar. Natanz sabotajları, Suriye’yi hedef alan hava saldırıları, Fahrizade’nin katledilmesi, Gazze’nin arada bir bombalanması vb. -tüm bunlar İran’la müttefiklerini çatışmaya/savaşa çekmek için planlanan provokatif saldırılardır. Son günlerde daha saldırgan bir yönelim içinde olmaları, Trump gitmeden bu emellerine ulaşma histerisinin dışa vurumu olarak değerlendirilebilir.

***

Fahrizade öldürülemeden kısa süre önce D. Trump’ın Dışişleri Bakanı M. Pompeo, Suudi kralı M. Bin Selman ile İsrail Başbakanı B. Netanyahu gizli bir toplantı yaptılar. Netanyahu Suudi Arabistan’a gizli gitti. Ancak Suudların inkar etmesine rağmen İsrail medyası ziyareti manşetten haberleştirdi. “Gizli” toplantı gerçekleştiğinde Yemen’in başkenti Sana’daki yönetimin başında bulunan Ensarullah örgütü Kızıldeniz’de Suudi Arabistan’a ait bir tankeri vurdu. Aramco şirketinin de bazı tesislerini bombaladı. Bu saldırılar, sınırların aşmaması için Suudi kralına verilen mesaj olarak değerlendirildi.

Fahrizade’nin toplantının hemen ardından öldürülmesi dikkat çekici bulunuyor. Zamanlama cinayetin ABD’nin onayı ile gerçekleştirildiği kanısını güçlendirdi. İsrail cinayeti üstlenmedi, ancak İran yönetimi siyonist rejimle ABD güdümündeki Halkın Mücahitleri adlı örgütü sorumlu tuttu. Cinayetten sonra hem siyonist medya hem Körfez şeyhleri medyası İran’a karşı hücuma geçti. Kışkırtmadan hakarete, asparagastan rezilce yalanlara kadar uzanan provokatif bir yayın çizgisi izliyorlar. Bunlar işi, “ABD İran’a her an saldırabilir” türü iddialara kadar vardırıyor.

Siyonist İsrail-Körfez şeyhleri cephesinden yansıyan histeri, İran yönetiminin beklediklerinden de serinkanlı davranmasından kaynaklanıyor. Soruna stratejik açıdan yaklaşan İran yönetimi, saldırılara yanıt verme hakkının saklı olduğunu belirtiyor. Ancak ne zaman, nerede, hangi araçlarla, kimleri hedef alacağı konusunda renk vermiyor. Bu tutum karşı cephenin daha küstahça söylemlere, daha kışkırtıcı propagandalara başvurmasına neden oluyor. Göründüğü kadarıyla pek çok iç-dış sorunla boğuşan İran yönetimi bu söylemlere pek itibar etmiyor. Belli ki Trump’ın görev süresi dolana kadar beklemeyi uygun görüyor.

***

İran’ın bu provokatif saldırılara yanıt vermemesi, bölgede çatışma ihtimalini ortadan kaldırmıyor. Zira ABD destekli İsrail-Körfez şeyhleri cephesinin bu cinayetle yetinmesi beklenmiyor. Hedeflerine ulaşabilmek için daha provokatif adımlar atma ihtimalleri yüksek görünüyor. ABD’den yeşil ışık alabilirlerse, İran’ın sabrını taşıracak türden yeni saldırılara girişebilirler.

Covid-19 salgınından işsizliğe, iç çatışmalardan toplumsal hareketlere kadar uzanan ciddi iç sorunları olan ABD’nin İran’a saldırmaya çok hevesli olduğu söylenemez. Trump’la müritleri böyle bir şey istese bile, buna karşı olan etkili güçler de var. Buna rağmen siyonistlerin provokasyonları hesapta olmayan çatışmaları tetikleyebilir. Bu ise, bölge için yıkıcı bir savaş demektir.

Siyonist İsrail, bu savaş kışkırtıcılığının başını çekiyor. Ödlek Körfez şeyhlerinin doğrudan ABD’nin içinde yer almayacağı bir çatışmadan ölümüne korktuklarına kuşku yok. Zira olası bir çatışmada tümü de İran füzelerinin menzilinde bulunuyor. Kaldı ki bir çatışma durumunda İran’ın müttefikleri de farklı eylem biçimleriyle işin içinde olacaklar. Bu ise, Körfez şeyhlerinin kabusu olur. Halen tek umutları ABD’nin İran’a saldırmasıdır.

Siyonistlerin pervasızlığı, halen emperyalistlerin sağladığı özel himayeden kaynaklanıyor. İsrail’in katliamları, terör eylemleri, sivil halkları bombalaması göstermelik şekilde olsa bile kınanmaz. İsrail bu sayede Filistin için alınan bütün Birleşmiş Milletler kararlarını ayaklar altında çiğnemiştir. Böyle bir himaye olmasaydı, küstahça saldırganlık bir yana, bu rejimin varlığını sürdürmesi bile mümkün olmazdı. Buna rağmen emperyalistler tarafından himaye edildiği sürece İsrail’in tarzını değiştirmesi olası görünmüyor. Bu ise, bölgede çatışma ihtimalinin sürekli gündemde olacağı anlamına geliyor. Diğer bir ifadeyle emperyalist ve Siyonist güçlerin bölgedeki etkisi kırılmadan halkların barışa kavuşması mümkün olmayacaktır.