Emperyalistler arasındaki çatışma ve rekabet yoğunlaştıkça ABD ve NATO, Çin-Rus “saldırganlığı”nın kontrol altına alınmasına giderek daha çok odaklanıyor. Ardı arkası gelmeyen dev çaplı kışkırtıcı askeri tatbikatlar bunun bir parçası olarak sürdürülüyor. Son örneği, soğuk savaş sırasında dahi benzerine rastlanmadığı söylenen ve ağustos ayında yapılan “Büyük Ölçekli Tatbikat” (LSE 21) oldu. ABD, uçak gemileri, denizaltılar, savaş uçakları, insansız deniz araçları ve yaklaşık 25 bin kişilik silahlı personelle düzenlediği tatbikatla, Amerika’nın “aynı anda birkaç cephede saldırganlığa cevap verebilir”liğini Çin ve Rusya’ya kanıtlamak istemektedir.
Çin, “sistem rakibi”, Rusya ise “düşman” görüldüğü için Güney ve Doğu Çin Denizi’nde olduğu gibi Rusya sınırında da süreklilik kazanan tatbikatlardan biri olan “Büyük Ölçekli Tatbikat” (LSE 21) adeta bir savaş provasıdır. “40 yıl içinde kendi türünde en büyük olan” bu devasa savaş tatbikatı, ABD’nin Hint ve Pasifik Okyanusu’nda aynı zaman diliminde Çin ile savaşıp savaşamayacağına ilişkin ABD güçlerinin savaş yeteneklerini test etmeyi hedefliyor. ABD Deniz Harp Okulu’ndan Profesör James R. Holmes, LSE 2021 tatbikatının ABD Deniz Piyadeleri güçlerinin düşmanların denizleri kontrol etmesine izin vermemeyi göstermeyi amaçladığını ve “ABD’nin, Çin’in Tayvan’ı işgalini” veya Çin ve Japonya’nın anlaşmazlık yaşadığı Diaoyu Adaları’nı “ele geçirmesini” önlemeyi umduğunu belirti.
“Rusya Federasyonu ve ÇHC’ye, ABD’nin aynı anda birden fazla cephede saldırganlığı geri püskürtebileceğinin bir işareti” kabul edilen LSE 2021 tatbikatı, bu yıl gerçekleştirilen ve 2021’in sonuna kadar ABD tarafından gerçekleştirilecek olan birçok tatbikattan sadece biridir. Tek fark, bu tatbikattaki rakiplerin, Rusya ve Çin olduğunun açıkça tanımlanmış olmasıdır.
Rusya ve Çin’e karşı daha fazla silahlanma
ABD ve NATO güçleri, “sistem rakipleri ve düşmanları” olarak damgaladıkları Çin ve Rusya’dan gelen “tehditlere karşı” kendisini daha güçlü bir şekilde silahlandırmak istiyorlar. “Askeri bir süper güç olma yolunda ilerleyen” Çin ile ilişkiler ve “Rusya tehlikesine karşı” alınması gereken önlemler, 2021’de Avrupa’da gerçekleşen G7, NATO, ABD-AB gibi zirvelerin değişmeyen gündemleri oldu. Jeopolitik rekabet, bölgesel istikrarsızlık, terör ve siber saldırıların artacağı vurgulandı. Haziran 2020’de hazırlanan “NATO 2030: Yeni Bir Çağ için Birliktelik” raporu da giderek artan çatışmaya işaret etmişti. Silahlanmayı ve askeri saldırganlığı meşrulaştırmak için sistematik olarak Çin ve Rusya’dan gelecek bir tehdit propagandası körükleyen ABD ve NATO, adeta yeni bir dünya savaşının provasını yapıyorlar. Bunun ürünü olarak iki ülkeye karşı silahlanmayı ve devasa tatbikatları sürdürüyorlar.
ABD’nin “Geçici Ulusal Güvenlik Strateji Klavuzu” ve “Stratejik Rekabet Yasası” gibi belgeler de ABD’nin, Çin’i görüşmeler ve uzlaşı yoluyla değil, daha çok askeri olarak kontrol edilebilecek bir “stratejik tehdit” olarak gördüğünü gösteriyor. Biden’ın Vladimir Putin’e karşı diplomasi kurallarını aşan “katil” ve “ruhsuz” sözleri ve Rusya’yı düşman, Çin’i ise, “21.yüzyılın en büyük stratejik tehdidi” ilan etmesi bunu kanıtlıyor. Dolayısıyla ABD, emperyalist hegemonya mücadelesinde Çin ve Rusya’nın karşısına aynı zamanda “dünyadaki ortaklık ve müttefikliklerini yeniden canlandırmak ve yeni ortaklıklar inşa etmek” yoluyla çıkmayı hedefliyor. Rusya ve özellikle de Çin’e karşı kaçınılmaz olduğunu tekrarlayıp durduğu bir savaşta AB’yi de kendi yanına kazanmak istiyor. Çin’e karşı ABD-AB ittifakının önemine işaret ediyor. Silahlanmaya devasa kaynaklar aktarılıyor.
ABD ve NATO, savaşa ve saldırganlığa dayalı çizgisini, silahlanma ve militarizmi gerekçelendirirken, “istikrar ve refahı teşvik etmek için demokrasi, bireysel özgürlük ve hukukun üstünlüğü ilkelerine dayandığı” yalanını yüzsüzce tekrarlıyor. Gerçekte ise, ABD ve NATO’nun bütün bir tarihi, yer kürenin her tarafında kan deryası yaratma, özgürlüklere düşman olma ve halklara kölelik dayatma tarihidir. Bugün yapmakta olduğu ve gelecekte yapacağı da budur. Zira o, sarsılan hegemonyasını restore etme çabasına odaklanmakta ve bunun için de savaş tamtamları çalmaktadır. Sistematik olarak NATO güçleriyle Rusya sınırında ve Çin’in Doğu ve Güney Çin denizlerinde yapılan kışkırtıcı askeri tatbikatlar da bu adımlardandır.
Emperyalistler arası ilişkilerde gerilim sertleşiyor
Hegemon konumunu artık eskisi gibi sürdüremez duruma düşen ABD emperyalizmi, halen de belirgin olan üstünlüklerine dayanarak hegemonyasını restore etmek çabasındadır. Bunun için de saldırgan ve savaşçı bir politika izlemektedir. Bu saldırganlığın bir sonucu olarak emperyalistler arası ilişkiler alanında politik ve askeri gerilimler giderek sertleşiyor. Uzun süreden beridir derinleşerek devam eden hegemonya bunalımı, yeni gelişmelerle daha da ağırlaşıyor. Uluslararası ilişkiler alanını geren ABD ve NATO’nun hedefinde Çin ve Rusya’nın bulunuyor olması bu iki ülkeyi birbirine yakınlaştırıyor. Çin ve Rusya’nın son yıllarda daha da yakınlaşması birçok alanda giderek daha fazla anlaşmalar imzalayıp birlikte çalışıyor olması korkuyu büyütüyor.
Dolayısıyla ABD, Çin’in günah siciline sürekli yenilerini ekliyor. Sincan’daki Müslüman Uygurların acımasızca bastırıldığı iddiası, siber saldırılar, Çin’in ABD müttefikleri üzerinde ekonomik baskı kurduğu iddiası, Hong Kong’daki durum ve Pekin’in Tayvan’a yönelik saldırgan politikası bunların başlıcalarıdır. Blinken, “Bu eylemlerin her biri, küresel istikrarı koruyan kurallara dayalı çerçeveyi tehdit ediyor.” demektedir. Dolayısıyla ABD ve NATO, odağı “giderek jeopolitik merkez haline gelen” ve “dünyanın büyüme motoru” olan Hint-Pasifik bölgesine yoğunlaştırıyorlar. Biden yönetimindeki ABD’nin, Amerika Birleşik Devletleri ve dünya siyasetini daha barışçıl, daha az çatışmalı ve daha işbirlikçi hale getireceğine inanılıyordu. Biden’ın izlediği politika, bu inancı taşıyanların hayallerine de büyük bir darbe oldu.
Joe Biden yönetimindeki ABD, Çin ve Rusya ile ilişkilerinde saldırganlığı tırmandırdı. ABD ile Rusya arasında zaten sefil durumda olan ilişkileri, yeni bir gerilim düzeyine çıkardı. Çin’le ilişkiler ise ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken tarafından “ABD ile Çin arasındaki ilişki gerekirse rekabetçi, mümkünse işbirliğine dayalı ve gerekirse düşmanca olacak” biçimde özetlendi. Özetle ABD ve NATO, Rusya ve Çin’e karşı askeri saldırganlığı yoğunlaştıracaklarını hemen her uluslararası platformda ilan ediyorlar. Bunun için de “küresel tehdit” olan Çin’e ve “Küresel etkisini artırmaya ve yıkıcı rol oynamaya kararlı olan” Rusya’ya karşı savaş kışkırtıcılığını tırmandırıyorlar. Tersinden Çin ve Rusya da hegemonya mücadelesinde başa güreşecek adımlar atıyorlar.
Özetle, günümüzün üç büyük askeri gücü, Çin, ABD ve Rusya, hepsi de ürkütücü bir şekilde silahlanıyorlar, rakiplerine savaşmaya hazır olduklarını göstermek için türlü girişimlerde bulunuyorlar. Girişilmiş bulunan hegemonya mücadelesinde insanlığın toplu yıkımı anlamına gelecek küresel bir savaşla sonuçlanma riski taşıyan her tür çılgınlığı yapıyorlar.