Emperyalist güçler arasındaki rekabet şiddetlenerek sürmekte, emperyalistlerin kendi aralarındaki çelişki ve çatışmalar yeni boyutlar kazanmaktadır. Emperyalist-kapitalist dünya sisteminin devleri arasında kızışarak süren iktisadi rekabet, politik ve askeri alanlarda da tırmanmakta ve buna uygun ilişki ve ittifaklar oluşmaktadır. Emperyalizmin dünya ölçüsündeki saldırgan ve müdahaleci politikaları yeni boyutlar kazanmaktadır. Bizzat emperyalizmin yarattığı ve kışkırttığı kriz ve çatışma alanları çoğalmaktadır.
Ukrayna krizi de bunlardan biridir. Bu kriz bahane edilerek ABD ve NATO, düşman kabul ettiği Rusya’ya karşı saldırgan politikalarını peyderpey tırmandırıyor. ABD öncülüğünde NATO şemsiyesi altında bir araya gelen Batılı emperyalist devletlerin Ukrayna üzerinden Rusya ile artan gerilimi, bir süredir dünya gündeminden düşmüyor. Bu sorun, ABD Başkanı Biden ile Rusya Devlet Başkanı Putin arasındaki bir video konferansın hemen tek konusu olduğu gibi, art arda toplanan G7 ve AB dışişleri bakanları toplantılarının da baş gündemiydi. Her iki taraf da giderek daha fazla birbirini tehdit olarak algılıyor. Rus birliklerinin sınırdaki hareketleri nedeniyle Ukrayna’nın işgalinden “endişe” duyan NATO, bu durumu Rusya’ya karşı saldırganlığın imkanına çevirmek isterken, Ukrayna da durumu NATO ve AB’ye katılımı gerçekleştirmek için kullanıyor.
“Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi durumunda” Rusya’ya karşı nelerin yapılması gerektiği sorunu etrafında bitmeyen tartışmalar yürütülüp tehditler savruluyor. Rusya’yı Ukrayna ve Karadeniz üzerinden NATO aracılığıyla hizaya getirmenin planlarını yapan ABD, Batılı emperyalistleri Rusya’ya karşı yanında saf tutmaya zorluyor. Rusya ABD’yi ve onun Batılı müttefiklerini Ukrayna konusunda agresif adımlar atmakla suçlayıp sonuçlarıyla tehdit ederken, ABD ve NATO da Rusya’yı Ukrayna’yı işgal etme hazırlığıyla suçluyor ve Rusya’ya bunun hesaba katması gereken ciddi sonuçları olacağı tehdidinde bulunuyor. Dolayısıyla NATO ile Rusya arasındaki ilişkiler NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in ifadesiyle “Soğuk Savaş’tan bu yana en düşük seviyede” seyrediyor.
17 Aralık Cuma günü Rusya, ABD ve NATO’dan Rusya’ya yasal olarak bağlayıcı güvenlik garantileri talep eden bir anlaşma taslağı sunmuştu. Taslakta Rusya, Ukrayna’yı NATO üyeliğinden vazgeçmeye, NATO’yu da Ukrayna’yı üyeliğe kabul etmemeye, NATO’yu doğuya doğru genişlemeden vazgeçmeye çağırıyor. Ayrıca, NATO’nun askeri altyapısını 1997’deki pozisyonlara çekmesini ve tehdit oluşturabilecek noktalara kısa ve orta menzilli füzeler yerleştirmekten kaçınmasını öneriyor. Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov, NATO ve ABD’yi Rusya ile böyle bir anlaşmanın taslağını resmen müzakere etmeye çağırdı.
NATO belgeyi doğrularken, Rusya’nın gerilimi azaltmak için somut adımlar atması halinde güven artırıcı önlemleri güçlendirme üzerinde çalışmaya hazır olduğunu, ama bazı talepleri reddettiğini açıklamıştı. Lavrov, “Amerikalılar, belgelerimizde yer alan bir dizi endişeyi tartışmaya hazır olduklarını söylediler, ancak bazı noktaları kabul edilemez buldular” dedi. Ayrıca ABD’nin kendisinin de Rusya ile açıklığa kavuşturmak istediği güvenlik endişeleri vardı. Lavrov, Moskova’nın bunu yapmaya hazır olduğunu, ancak Washington’un konularını henüz ayrıntılı olarak açıklamadığını söyledi.
Putin, 21 Aralık Salı günü Moskova’daki Savunma Bakanlığı toplantısında yaptığı açıklamada, “Batılı meslektaşlarımızın oldukça saldırgan çizgisi devam ederse, yeterli askeri-teknik önlemlerle yanıt vereceğiz ve dostça olmayan adımlara sert tepki vereceğiz.” dedi. NATO’nun doğuya doğru genişlemesinin kabul edilemeyeceği, Rusya’nın 2009 ulusal güvenlik stratejisinin bir parçasıdır. ABD, NATO ve AB’yi ilk kez Rusya’ya yönelik bir tehdit olarak tanımlayan 2015 Rus Güvenlik Stratejisi’nde de bu formülasyon yeniden onaylamıştı. Dolayısıyla NATO’yu saldırgan ve yayılmacı olarak gören Rusya için, NATO’nun genişlemesi sorunu özel bir önem taşıyor.
NATO’nun Doğu Avrupa üye ülkeleri, Rusya-Ukrayna sınırındaki gelişmelerden hareketle kendilerini giderek daha fazla Rus tehdidi altında hissettiklerini ileri sürüyorlar. Bu durumda NATO, Doğu Avrupalı üyeler için daha fazla koruma gerekçesiyle yeni adımlar atıyor. NATO, Ukrayna sınırındaki Rus askeri hareketliliğine ilk somut askeri önlemle karşılık verdi ve hızlı tepki kuvveti için operasyonel hazırlığını artırdı. Pazartesi gününden bu yana, VJTF’nin (NATO Çok Yüksek Hazırlıklı Müşterek Görev Gücü) önceki yedi gün yerine beş gün içinde bir kriz bölgesine taşınmaya hazır olması gerekiyor. VJTF, yaklaşık 40 bin kişiden oluşan ve Rusya’nın Kırım’ı ilhakına yanıt olarak 2014 yılında kurulan NATO Mukabele Gücü’nün bir parçasıdır. Kriz durumunda bu gücün, artık çok daha hızlı hareket etmeye hazır olması gerekiyor.
NATO’nun başka kararlar aldığı da belirtiliyor. Die Welt haberine göre, bir NATO sözcüsü yeni kararlar hakkında yorum yapmak istemedi. Ancak NATO müttefikleri, Rusya’nın daha fazla saldırganlığının “maliyetleri ve sonuçları” olacağını tehditler eşliğinde belirtmişlerdi. Tüm üye ülkelerin temsil edildiği Kuzey Atlantik Konseyi tarafından buna uygun bir kararın alındığı da vurgulanmıştı. Moskova ise, Ukrayna’yı işgal etme hazırlıklarını reddediyor ve NATO’yu provokasyon yapmakla suçluyor. Putin, Batı’nın “düşmanca” davranışına “askeri-teknik” bir tepki vermekle tehdit etmişti. Ancak her şeye rağmen Rusya, sorunu diyalogla çözme tutumunu tekrarlıyor. Putin salı günü Almanya şansölyesi Olaf Scholz ile yaptığı ilk telefon görüşmesinde, NATO ve Batılıların talepleri üzerinde de konuştu. İstediği güvenlik garantileri hakkında “ciddi müzakereler” talep etti. Buna karşılık Scholz, “durumla ilgili endişesini” dile getirdi ve acilen “gerginliğin azaltılması gereğini” vurguladı. Almanya’nın yanı sıra Fransa da Moskova ile Kiev arasında giderek daha fazla arabuluculuk yapmak istiyor.
Rusya, sınırındaki askeri varlığını büyütmeye devam ederken, NATO Rus karşıtı söylemlerini histerik düzeyde yoğunlaştırıyor. Moskova’nın Ukrayna sınırındaki askeri yoğunlaşmasının Ukrayna’ya karşı bir saldırı hazırlığı anlamına geldiğini iddia eden NATO, Rusya’nın böyle bir adım atması durumunda “yüksek bir bedel ödeyeceğini” açıkladı. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken de bu tehdide katıldı ve “ciddi sonuçlar” konusunda uyardı. Gelişmeler, dünyanın en önemli önde gelen iki askeri gücü (ABD ve Rusya) arasındaki emperyalist rekabetin Ukrayna krizi üzerinden giderek daha fazla şiddetleneceğini gösteriyor.