Kapalı kapılar ardında Putin-Erdoğan görüşmesi

Hem ABD hem Rusya ile ilişkiler geliştiren, Türkiye’nin coğrafi konumunu ve insan kaynaklarını pazarlayan saray rejimi ve onun şefi, kendisi ve çevresi için belli çıkarlar sağlasa da, halkların başına büyük belaların açılmasında uğursuz roller oynuyor.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 30 Eylül 2021
  • 08:00

Son ABD ziyaretinde büyük bir fiyasko yaşayan AKP şefi Tayyip Erdoğan, umut bağladığı Joe Biden’dan ilgi görmeyince, “dostum Putin” tarafına “sıcak mesajlar” göndermişti. Biden’den yüz bulsaydı Putin’i anında satardı. Ancak Washington’da Erdoğan’ın yüzüne bakan olmayınca, “dostum Putin” birkez daha kıymete bindi. Putin’den beklentileri olduğunu ifade eden Erdoğan, beklentilerinin karşılığında vereceği tavizlere ise değinmedi elbet.

***

Beklenen ziyaret 29 Eylül tarihinde gerçekleşti. MİT Başkanı Hakan Fidan, İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın üçlüsünü yanına alan AKP şefi, Soçi’de Putin’in huzuruna çıktı. Üç saat süren görüşme saat 16.00 sularında sona erdi. Görüşme sonrası, ortak basın toplantısı yapılmadı.

Putin, görüşmenin ardından yaptığı ilk açıklamada, Erdoğan'a ziyaret için teşekkür ederek, “Görüşme çok yararlı ve kapsayıcı geçti. Temasta olacağız” dedi.

AKP şefi ise Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, "Mevkidaşım Putin ile verimli bir görüşme gerçekleştirerek Soçi’den ayrıldık" ifadelerini kullandı.

Gündemi yüklü bir görüşmenin ardından sadece birer cümlelik açıklama yapılması dikkat çekti. Masada çok sayıda dosyanın olduğu, taraflar arasında ciddi gerilim noktalarının bulunduğu dikkate alındığında, ortak basın toplantısından kaçınmaları, belli konularda sorunların devam ettiğine işaret ediyor.

***

Görüşme gerçekleşmeden önce gündemdeki dosyalara dair birçok değerlendirme ve analiz yapıldı. Suriye’deki gelişmeler, Libya’daki seçim süreci, Karabağ konusu, Doğalgaz anlaşmaları, silah alımları gibi dosyaların her biri kapsamlı bir tartışma ve sorun alanları içeriyor. Karabağ’da tarafların pozisyonlarının birbirine yakın olduğu söyleniyor. Ancak güvenden çok güvensizliğin geçerli olduğu bir ilişki söz konusu olduğu için, pozitif açıklamalara şüpheyle yaklaşmak gerekiyor.

Rusya’nın kendi çıkarlarına uygun tutarlı bir politikası var. Tayyip Erdoğan’a zerre kadar güvenmese de, saray rejimi ile milyar dolarlık anlaşmalar yapıyor. S400’ler, Doğalgaz anlaşması, nükleer elektrik santrali vb. yani gerilim devam ederken de milyarlarca dolarlık ihaleler yapılabilmiş.

Emperyalist savaş aygıtı NATO’ya üye bir devletle geliştirilen bu ilişkiler, Rusya namına başarı kabul ediliyor. Zerre kadar güvenmedikleri bir rejim ve onun şefiyle bu kapsamda işler yapılması, Putin yönetiminin pragmatik politikasının ürünüdür. Elbette bu ilişkilerden saray rejimi de bazı siyasi çıkarlar sağlarken, yandaş firmalar ve bir kısım tüccarlar da büyük vurgunlar yapıyorlar. Yine de iki ülke arasındaki ilişkileri büyük oranda Rusya belirliyor. Rusya elbette Türkiye’nin bazı çıkarlarını da gözetiyor. Ancak gerektiğinde ve koşullar oluştuğunda Tayyip Erdoğan’ın burnunu sürtmekten de geri durmuyor.

***

Hem ABD hem Rusya ile ilişkiler geliştiren, Türkiye’nin coğrafi konumunu ve insan kaynaklarını pazarlayan saray rejimi ve onun şefi, kendisi ve çevresi için belli çıkarlar sağlasa da, halkların başına büyük belaların açılmasında uğursuz roller oynuyor. Suriye, Libya, Karabağ savaşlarına doğrudan taraf oldu. Kıblesi her zaman NATO olsa da, sıkıştığı anlarda Moskova’nın kapılarını çalmakta sakınca görmüyor. Buna karşın emperyalist efendilerine yaranmak için bulduğu her fırsatta da Rusya’nın sert tepkilerine neden olan tutumlar almaktan da geri durmuyor.

Taraflar arasındaki gerilimin temel kaynaklarından biri Suriye’dir. Zira Türkiye daha önce Rusya ile imzaladığı Soçi Anlaşması’na uymadı. Ne M400 karayolunun açılmasını sağladı ne cihatçı teröristlerin tasfiyesi için kılını kıpırdattı. Tam tersine, cihatçı çetelere kalkan oldu. Suriye topraklarının bir kısmını ilhak etmeye dönük adımlar attı, atıyor. Libya’ya ise hem ordusunu hem paralı askerilerini taşıdı. Azeri-Ermeni çatışmasında da taraf oldu ve kirli elleriyle orayı da karıştırdı. Kırım konusunda batılı emperyalistlerden daha sert açıklamalar yaptı, Ukrayna rejimine destek verdi. Karadeniz’i NATO’nun cirit attığı bir yer haline getirmek için elinden geleni ardına koymadı.

Tüm bunlar, Putin yönetiminin Tayyip Erdoğan’a hiçbir koşulda güvenmemesi için yeterli sebeplerdir. Ancak bu kadarı işbirliğinin önünde engel sayılmıyor. Nitekim kapalı görüşme başlamadan önce konuşan Putin, AKP şefiyle görüşmelerin her zaman kolay gitmediğini belirtti. Ancak tüm sorunlara rağmen anlaşmaya varabildiklerini de ekledi. AKP şefinin sağı-solu belli olmayan bir politikacı ve her an 180 derece dönüş yapabilecek kadar ilkesiz olduğunu herkes biliyor ve Tayyip Erdoğan’la buna göre ilişki kuruluyor artık.

***

Tüm dosyalarda pürüzler olsa da, en netameli konulardan biri Suriye’de Türk ordusunun işgalci bir güç olarak varlığı, ilhak için zemin hazırlayan icraatları ve cihatçı teröristleri himaye etmesidir. Rusya, Türkiye ile kurduğu çıkarlara dayalı ilişkilerin devamı için İdlib ve çevresinde saray rejiminin işlediği suçlara seyirci kaldı. Ancak son dönemde koşulların değiştiğini ve özellikle İdlib’in kısmen de olsa cihatçı çetelerden temizlenmesi gündemdedir. Bu ise, saray rejiminin ilhakçı heveslerinin kursağında kalması anlamına gelebilir. Cihatçı çetelerin Türkiye’ye kaçma ihtimallerinin yaratacağı sorunlar ise, yeni belalara zemin hazırlayacaktır. 

AKP şefinin İdlib konusunda taviz vermesi kaçınılmazdır. Çünkü cihatçıları hedef alan bombardımanlar devam ediyor. Sürecin fiilen başladığı görülüyor. Doğalgaz konusunda ise Rusya’ya bağımlılık var. Silah alımları vb. konular ise, Türk devleti Rusya’nın ‘yağlı’ müşterisidir. Saray rejiminin Libya’daki etkisi ise zayıflıyor. Libya’nın seçim sürecine girmesiyle bu durum daha da pekişecek. Zira AKP-MHP rejiminin ilişkileri geliştirmek istediği Mısır ile diğer Arap ülkeleri de rejimin yayılmacı politikalarını reddediyorlar. Dolayısıyla mafyatik rejimin dış politikadaki sıkışmışlığı artmaya devam edecek. Putin’le görüşmelerde belli tavizler vererek, Rusya ile arayı iyi tutmaya mahkumdur bu rejimi.

Pazarlığın detayları bir süre sonra ortaya çıkacaktır. Her haluklarda Tayyip Erdoğan’ın taviz verdiği aşikârdır. Rusya işbirliğine devam ederken, dinci-faşist rejimi belli noktalarda ise sıkıştıracaktır.

Bu yayılmacı, saldırgan, ilkesiz, ilhakçı, tutarsız politikaların bedelini Türkiye işçi sınıfı ve emekçileri ödüyor. Emekçiler, her türden yayılmacı, saldırgan, ilhakçı politikalara karşı durmalı, bu yollara baş vuran dinci-faşist rejimden hesap sormalıdırlar.