Tüm veriler, dinci-faşist koalisyonun çöküşün eşiğine geldiğini gösteriyor. Ekonomik çöküş, pandemi krizi, zirveye tırmanın işsizlik, derinleşen yoksulluk ve sefalet, dış politikadaki iflas vb… İktidarını sürdürmekte giderek zorlanan, baskı ve şiddeti tırmandırmak dışında bir çıkış yolu bulamayan dinci faşist rejim, ayakta kalabilmek için emperyalistlerden, özellikle ABD’den destek almak çabasında.
Montrö Sözleşmesi tartışmaları
Meclis Başkanı Mustafa Şentop’un, cumhurbaşkanı isterse Montrö Sözleşmesi’nden çekildim diyebilir, buna yetkisi var açıklaması tartışmaları başlatmıştı. Bu sözler durduk yere söylenmedi elbette. Şentop açık ki sarayın verdiği görevi yerine getirdi.
Montrö tartışmasının fitilinin ateşlenmesinin elbette farklı nedenleri var. Dinci-faşist rejimin kitle desteğindeki erimeyi yavaşlatmak, “Kanal İstanbul” ucube rant projesini gündemde tutmak, egemenler arası iktidar çatışmasında elini güçlendirmek vb... Fakat en önemli, ABD emperyalizmi ile bozulan ilişkileri düzletmek, vereceği hizmetler karşılığında sırtını Washington’a dayayarak ayakta kalmak hesaplarıdır.
ABD Büyükelçisinin mesajı
Karadeniz 2020-21’de askeri hareketliklere sahne oldu. Başını ABD’nin çektiği NATO tatbikatları birbirini izledi. Ukrayna ile Rusya arasındaki gerilim tırmandırıldı. Batılı emperyalistlerin Kiev’deki kuklası, Rusya’ya karşı NATO’dan yardım istedi. ABD savaş gemileri sık sık Karadeniz’e girip-çıktı.
ABD ne zaman Rusya’ya yönelik provokatif bir hareket geliştirse, Montrö tartışmaları da gündeme gelir. Konu 2020 yılında da gündemdeydi. ABD’nin Ankara’daki Büyükelçisi, geçtiğimiz yıl attığı bir twitt mesajı ile Ankara’daki işbirlikçilerden sözleşmenin iptalini talep etmişti:
“Çok sayıda ortak ve dost ülke, Karadeniz’deki ‘ExerciseSeaBreeze’ adlı tatbikatta birlikte yer aldı. Tüm bu milletlerin, Karadeniz’in dünyanın tüm milletlerine açık ve serbest olması umuduyla 20.’si gerçekleştirilen tatbikatta bir araya geldiğini görmek son derece etkileyici.” (24 Haziran 2020)
Bu talep şaşırtıcı değil. Zira Montrö Anlaşması’na göre, Karadeniz'e kıyısı olmayan bir ülke, savaş gemilerini burada 21 gün tutabilme hakkına sahip. ABD Karadeniz’de istediği gibi at koşturabilmek, hatta çatışmaları tetikleyebilmek için Montrö Sözleşmesi’nin getirdiği sınırlamalardan kurtulmak istiyor.
Karadeniz’de tehlikeli tırmanış
Dünya jandarmalığı sarsılan ABD, Çin ve Rusya’yı “baş düşman” ilan etmiş bulunuyor. Biden'ın Putin’i “katil” ilan etmesi, çatışmanın sertleşeceğini gösteriyor. Karadeniz’de birbirini izleyen tatbikatların hedefi de Rusya. Ukrayna çapını aşan açıklamalarla ABD politikasına zemin düzlüyor. Ukrayna rejimi, “Novorossiya Federal Devleti” ile “savaş” durumunu devam ettirirken, Donbass bölgesinde çatışmaları körüklüyor.
Çatışmalar ve karşılıklı suçlamalar devam ederken, esas tehlikeli gelişme, batı kuklası Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy'nin “Kırımı Rusya işgalinden kurtarma planı”nı ilan etmesi oldu. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov buna sert bir yanıt vererek, Ukrayna'nın yeni bir askeri çatışma başlatma girişimlerinin Kiev'i yok edebileceğini söyledi.
Bunun üzerine, “Rusya bizi tehdit ediyor, NATO bizi korumalıdır” açıklamaları yapan kukla başkanın çağrılarına ABD, NATO ve İngiltere’den yanıt geldi. Biden, Zelenskiy ile yaptığı telefon görüşmesinde, “Rusya’nın Donbass ve Kırım'daki ‘saldırganlığı’ karşısında ABD’nin Ukrayna'ya ‘sarsılmaz desteği’ sürecektir” dedi.
Karadeniz’de gerilim bu noktaya varmışken Montrö tartışmasını başlatan AKP-MHP rejimi, sefil bekası için herşeyi yapabileceğini, batılı emperyalistlerin çıkarları uğruna ülkeyi savaşa sürebilecek denli gözü dönmüş olduğunu gösterdi.
Darbe tartışmaları gerçeğin üstünü örtmek için!
104 emekli amiralin yayınladığı bildirinin üzerine atlayan dinci-faşist rejim, her zaman yaptığı gibi darbe tartışmalarını piyasaya sürdü. 14 emekli amiral hakkında gözaltı kararı verildi. “Sarayın Goebbels”i kabul edilen zata liste yayınlattırılarak, özellikle CHP’nin öne çıkan isimleri hedef gösterildi. AKP-MHP koalisyonu ile dalkavukları üstünde tepinecekleri bir şey bulmuşcasına seferber olmuş durumdalar.
Terör sopası ile ayakta kalmaya çalışan rejim, emekli amirallere saldırarak saraya biat etmeyen herkese gözdağı vermeye çalışıyor. Tehditler havada uçuşuyor, sinik tutum alan düzen partileri tehditlerin hedefi olmaktan kurtulamıyor. Ortalığı toza-dumana boğarak üste çıkmaya çalışan rejim, esas gerçeğin üstünü örtme telaşında. Zira ABD emperyalizmine yaranmak, böylece rejimin çöküşünü önlemek için girişilen macera çok tehlikelidir. Karadeniz’de gerilim artarken boğazları emperyalist ordulara açmak, yangına körükle gitmektir.
Ülke ekonomisini çöküşe sürükleyen, emekçilere işsizlik, yoksulluk, sefalet ve ölüm dışında bir şey sunmayan AKP-MHP koalisyonu, iktidarda kalabilmek için emperyalist saldırganlığa yeni bir düzeyde hizmete soyunuyor.
Türkiye’yi ABD emperyalizminin çıkarları uğruna girişilecek olası bir savaşın cephesi haline getirmenin işçi sınıfı ve emekçilere faturası çok ağır olacaktır. Karadeniz’in “savaş gölü” olmasına hizmet etmek, bu iç denizin çevresinde yaşayan halklara karşı da büyük bir ihanet olacaktır.
İşçi sınıfı ve emekçiler, devrimci ve ilerici güçler bu kirli hesaplara karşı çıkmalı, sefil çıkarlar uğruna Karadeniz’in “savaş gölü” haline getirilmesini reddetmelidir.