“Resmi kuruluş gerekçesine ve taşıdığı isme göre NATO sözde ‘savunma amaçlı’ bir devletler ittifakıdır; ittifak kapsamındaki ülkeleri, Sovyetler Birliği ve müttefiklerinin saldırısına karşı korumayı amaçlamaktadır. Oysa bütün bir tarihi, onun gerçekte bir saldırı ve savaş̧ örgütü, bu çerçevede bir tehdit ve şantaj örgütü olduğunu ortaya koyar. Dahası o sadece bir uluslararası saldırı ve savaş̧ örgütü değil, belki çok daha önemli olarak, aynı zamanda ittifak bünyesindeki tüm ülkeler için gizli ve kirli bir iç̧ savaş̧ örgütüdür de. Özellikle ‘89 yıkılışına kadar olan dönemde onun bu özelliği çok daha belirgin ve fiili uygulama olarak ön plandadır, buna ilişkin kanlı ve kirli icraatları yıkılışa denk düşen yakın yıllara kadar önemli ölçüde karanlıkta kalmış̧ olsa bile.
“NATO elbette ki başından beri bir saldırı ve savaş̧ örgütüdür, bu kadarı onun dolaysız olarak açık olan konumuna ve rolüne işaret eder. Fakat NATO aynı zamanda dört dörtlük bir iç savaş̧ örgütüdür de. Bu temel özelliği oldukça erken yıllardan beri dünya devrimcileri tarafından biliniyor ve teşhir ediliyordu. Fakat resmi düzeyde bu her zaman inkar ediliyor, bir komünist iftirası sayılıyordu. Sovyetler Birliği ve Doğu Blok’unun çöküşünü izleyen dönemde açığa çıkan gerçekler, bu konuda hiçbir tartışma bırakmadı, örgütün her ülke bünyesindeki kirli iç̧ savaş̧ aygıtları bir bir açığa çıktı. Bir tek Türkiye ve elbette ABD dışında, bu gerçek resmi düzeyde kabul de gördü. İtalya’da (ünlü Gladio), Almanya’da, Belçika’da, Hollanda’da, İngiltere’de, Norveç’te, Danimarka’da, Yunanistan’da (ve hatta ittifakın askeri kanadından 1966’da çekilmiş̧ Fransa’da ve ‘tarafsızlığı’ ile ünlü İsviçre’de bile), bu kanlı ve kirli uluslararası örgütün ulusal uzantıları olduğu açığa çıktı. Çöktükten sonra her ülkede kontr-gerilla örgütleri, Gladio vb. isimler altında bir dizi kirli savaş̧ örgütü, birbiri peşi sıra açığa çıktı, hükümetler bu örgütlerin varlığını itiraf etmek zorunda kaldılar ve görünüşe göre tasfiye de ettiler. Gerçekte ise bu örgütlerin varlığını halen de sürdürdüğünden kuşku duyulamamalıdır.” (Kızıl Bayrak, 7 Aralık 2012)
“Bir saldırı, savaş ve iç savaş örgütü” olma unvanını adeta tescil edercesine, NATO’ya bağlı ülkelerin dışişleri bakanları 30 Kasım-1 Aralık 2021 tarihleri arasında iki günlük bir zirve için Ukrayna ve Rusya Federasyonu sınırına yakın bir mekanda savaş tamtamları eşliğinde bir araya geldiler. Haliyle zirvenin “gürültüsü” sınırları aşarak Moskova’da yankı buldu.
Zirve öncesi Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski, Rusya’nın Ukrayna’da darbe girişimi planladığını iddia etmiş, “Yalnızca Rusya’dan kaynaklanan zorluklar ve olası bir gerilim değil, ülkemizin içinde de büyük sorunlarla karşı karşıyayız. 1-2 Aralık’ta ülkemizde bir darbe gerçekleşeceğine dair bilgi aldım.” diyerek gerginliği körüklemişti. Her ne kadar Rusya ithamları yalanlasa da NATO Rusya’ya karşı ateş püsküren açıklamalarını peş peşe sıralamaktan geri durmadı.
Rusya’nın Ukrayna sınırındaki askeri hareketliliği Ukrayna’nın darbe ithamlarına dayanak yapıldı ve NATO’nun “kaşlarını çatmasına” neden gösterildi. Ardından NATO, Ukrayna’yı tam üye olarak pakta alabileceğini ifade ederek, Rusya’ya gözdağı vermeye kalktı. Rusya ise NATO’nun böyle bir adım atması durumunda “Ukrayna’ya saldırabileceğini” açıkladı. NATO da “karşılığını alırsın” minvalinde bir cevap verdi.
ABD ve NATO’nun Karadeniz’deki askeri yığınağı, Rus ordusunun bölgede ve Ukrayna sınırındaki hareketliği sırasında NATO dışişleri bakanlarının Letonya’da Rusya ve Belarus sınırına yakın başkent Riga’da Gürcistan ve Ukrayna’nın da katılımı ile “ateşe benzin dökme misali” bir araya gelmeleri, NATO’nun “savaş ve iç savaş örgütü” olmanın tescili ve tam bir savaş çığırtkanlığıdır.
Zirvenin birinci günü sonrası NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, “Ukrayna sınırında Rus birliklerinin büyük bir yığınak yaptığını, ağır askeri teçhizat, insansız hava araçları ve muharebe birlikleri görüyoruz. Rusya bu duruma açıklık getirmelidir.” açıklaması yaptı. “Bugün Rusya’nın Ukrayna sınırındaki askeri hareketliliği ve Belarus konularını ele aldık. Rusya’nın niyeti hakkında belirsizlik var. Niyetleri değişebilir. Saldırı ihtimalinin ne olduğunun önemi yok. En kötüsüne hazırlıklı olmalıyız.” diyen Stoltenberg, “saldırı olması halinde bunun Rusya’ya çok pahalıya mal olacağı” tehdidinde bulundu.
Stoltenberg toplantının ikinci gününün sonunda da kameraların karşısına geçti ve “Gürcistan ve Ukrayna’nın egemenliklerine ve toprak bütünlüklerine desteğimiz kararlılıkla sürmeye devam edecektir.” dedi. Stoltenberg, açıklamasında, “NATO Dışişleri Bakanları toplantısını bitirdik. İlk oturumumuza Gürcistan ve Ukrayna katıldı. Bölgedeki güvenlik durumunu görüştük. Rusya’nın komşularına karşı saldırgan ve istikrarsızlaştırıcı eylemleri ile Ukrayna çevresindeki askeri yığınağı devam ediyor. Tetikte olmamız ve gerginliğin tırmanmasından kaçınmamız gerekiyor.” ifadelerini kullandı. Fakat “Rusya’nın gelecekteki herhangi bir saldırısının yüksek bir bedeli olacağı” ve “Rusya için ciddi siyasi ve ekonomik sonuçları doğuracağı” tehdidini savurmaktan da geri kalmadı.
NATO uzun süredir Gürcistan ve Ukrayna’yı NATO bünyesine almanın, böylece Rusya sınırına, doğuya doğru genişlemenin hesabını yapmaktadır. Gürcistan ve Ukrayna ile uzun süredir devam eden bir yakın ortaklıkları olduğunu vurgulayan NATO Genel Sekreteri, “Gürcistan ve Ukrayna’nın egemenliklerine ve toprak bütünlüklerine desteğimiz sarsılmaz olmaya devam ediyor ve her iki ülkeye de desteğimizi arttırma taahhüdümüzü sürdürüyoruz.” diyerek, doğuya doğru genişleme hedefini dolaylı da olsa dile getirdi.
Ukrayna ve Gürcistan üzerinden doğuya doğru genişleme, Rusya’nın önünü alma hesabına dayalıdır. Nitekim her ne kadar öne çıkarılmasa da Avrupa’ya uzanan enerji yollarının “güvenceye alınması”, Rusya’nın Avrupa’ya enerji tedarikindeki etkinliğinin kırılması Riga toplantısının ana gündemlerini oluşturmaktaydı.
NATO Letonya’nın başkenti Riga’da Gürcistan ve Ukrayna üzerinden doğuya doğru genişlenin yanı sıra, Afganistan hezimetini de masaya yatırdı. NATO’nun Afganistan’dan çekilme kararını da konuştuklarını aktaran Stoltenberg, “Afganistan’dan alınan derslere baktığımızda, terörle mücadele çabalarımızı sürdürmeli ve ortaklarımızın kapasitesini geliştirmeliyiz. Irak’taki eğitim misyonumuzun kritik çalışmaları da dahil.” açıklaması yaptı. Her ne kadar dillendirilmese de bir daha “böyle hatalara” düşülmemesi için kafa yorulduğu kesin. Ki NATO Genel Sekreteri’nin Afganistan’la ilgili sözleri de yaşanan hezimetin dışa vurumundan başka bir şey değildir.
Doğudan batıya, oradan Balkanlara ve Orta Doğuya kadar uzanan savaş stratejisini masaya yatıran NATO tam anlamıyla savaş çığırtkanlığı yapmaktadır. Bir savaş ve iç savaş örgütü olan NATO’nun bu hamleleri karşısında Rusya’nın tavrı açık. Putin, Rusya sınırındaki NATO tatbikatlarının tehditkâr olduğuna vurgu yaparak, “Bütün bunlar bizim için bir tehdit oluşturuyor.” dedi. Ayrıca Polonya ve Romanya’da konuşlu NATO füze savunma sistemine yanıt olarak, “Rus Donanması 2022’nin başlarında yeni hipersonik ‘Zirkon’ füzelerini hizmete sokacağını” duyurdu.
NATO’nun yeni savaş hamlelerine Çin’in de kayıtsız kalmayacağı kesin. Kesin olan başka bir şey ise savaş çanlarının yüksek tonda çaldığıdır.
NATO her daim bir savaş ve iç savaş örgütü olagelmiştir. NATO’nun Riga zirvesi bunun yeniden tescilidir. Şimdi de “En kötüsüne hazırlıklı olmalıyız” diyerek, açıkça savaş çığırtkanlığı yapmaktadır. Dolayısıyla NATO’nun konumu ve işlevi ile beraber Riga zirvesinden yansıyan ve Asya’dan Balkanlara ve Orta Doğu’ya uzanan geniş coğrafyayı kapsayan saldırıları hazırlığını ve “yeni misyonunu” kitleler içinde teşhire ve eylemli tepkilere konu etmek süreklilik arz eden devrimci bir görevdir.