ABD’nin Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ile Çin’in en üst düzey diplomatı, Çin Komünist Partisi Dış İlişkiler Komisyonu Dairesi Başkanı Yang Jiechi, İsviçre’nin Zürih kentinde 6 Ekim Çarşamba günü bir araya geldiler. Görüşmenin, “iki ülke arasında yükselen stratejik rekabet ve gerilimi ele almak ve iletişimi arttırmak” içerikli olduğu bildirildi.
Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada, “ABD gerilimlere rağmen Çin ile en üst düzeyde görüşmeye ve birlikte çalışmaya devam etmek istiyor” denildi. Görüşme kararının, Joe Biden ve Şi Cinping arasında 9 Eylül’de yapılan bir telefon görüşmesinin ardından kararlaştırıldığı belirtildi. Söz konusu telefon görüşmesinde, “her iki tarafın gerilimlerin çatışmalara yol açmaması konusunda uyarılarda bulunduğu”, iki ülke arasındaki ilişkilerin en düşük seviyede seyrettiği bir dönemde rekabet ve gerilimin bir çatışmaya dönüşmesini engellemek ve gerilimi düşürmek için Zürih görüşmesine karar verildiği açıklandı.
Zürih’te kapalı kapılar ardındaki görüşmeden sonra yapılan açıklamalara bakacak olursak, “gerilimin” düşürüldüğü pek de söylenemez.
Tayvan gerilimi
İki ülke arasında gerilime neden olan konulardan biri kuşkusuz Tayvan’dı. Tayvan, Çin hava kuvvetlerine ait 148 savaş uçağının dört gün boyunca uyarılara rağmen Tayvan hava sahasını ihlal ettiğini belirtmişti. ABD, Çin’i Tayvan hava sahasında provokatif askeri faaliyetlerde bulunmakla suçlamıştı. Bu konunun Zürih’te tartışmaya açılması, “gerilimi” düşürmek bir yana artmasına neden oldu.
Beyaz Saray’dan gelen açıklamada, “Çin’in çeşitli alanlardaki eylemleriyle ilgili endişelerini” dile getirdikleri, “Sincan Eyaleti ve Hong Kong’daki insan hakları durumunun yanı sıra, Tayvan ve Güney Çin Denizi’ndeki anlaşmazlıkların gündeme geldiği ifade edildi.
Çin, Tayvan’ı kendi ülkesinin sınırları içinde ve bir parçası olarak görüyor. ABD ise Tayvan’ı bağımsız bir devlet olarak görüyor. Bu da iki ülke arasında gerilimlere neden oluyor.
Esas gerilim ticari
ABD bütün bir blokaja rağmen Çin’in ticari yükselişinin önüne geçemiyor. Bu olgu dünya pazarında olduğu gibi, ABD ve Çin arasındaki ticaret hacmine de yansıyor. ABD’nin Çine sattığı mal, oradan ithal ettiğinin çok altında.
ABD, Donald Trump’ın başkanlık koltuğunda oturduğu 2016 yılında, “bu ticaret açığını azaltmaya kararlı olduğunu” açıklamış, bu ticari açığı kapatmak için Çin’den ABD’ye ithal edilen mallara caydırıcı gümrük tarifeleri uygulamışsa da bunu bugüne kadar hala başarmış değil. Çin karşı hamle olarak ABD’yi korumacı ekonomi uygulamakla suçlamış ve o da Amerikan ithalatına yönelik caydırıcı tarifelerle karşılık vermişti. Joe Biden yönetimindeki ABD, Çin ile diyaloğu sürdürmek istediğini açıklasa da Trump döneminde getirilen caydırıcı cezai tarifeler hala duruyor.
Ticari savaş, teknolojik alanda da sürüyor. Çin merkezli teknoloji şirketlerini de markajına alan ABD, Çin şirketleri ZTE ve Huawei grubuna karşı harekete geçerek, müttefikleri ile beraber Huawei’nin 5G ağını genişletmesini engelleme çağrısında bulundular. ABD’nin talebi üzerine Huawei’nin CEO’sunun Kanada’da tutuklanması, iki Kanadalının Çin’de fiilen rehin olarak gözaltına alınmasıyla sonuçlanmıştı. Geçtiğimiz günlerde Kanada Huawei CEO’sunu, Çin de iki Kanadalıyı serbest bırakmıştı. Bu, Çin ile ABD arasında yapılması planlanan görüşmeler öncesi ‘jeste’ yorumlanmış ve iki ülke arasında gerilimin düşebileceği beklentilerine yol açmıştı.
Güney Çin Denizi
ABD’nin Güney Çin Denizi’nde “uluslararası sular” diye tabir ettiği bölgeyi Çin kendi karasuları olarak görüyor ve buradaki varlığına söz ettirmiyor. ABD “uluslararası sularda serbest dolaşım hakkı” konusunda ısrarlı davranıyor ve donanmalarını ısrarlı ve provokatif bir şekilde Güney Çin Denizi’nden geçişlere yönlendiriyor.
Her ne kadar gerilim kaynağı, Hong Kong, Tibet, Sincan Eyaleti, Güney Çin Denizi, Tayvan, Hint Pasifik, vb. gibi deklare edilse de esas gerilim kaynağı ticaridir. Dünya ölçüsünde derinleşen ekonomik kriz, ticari savaşları da tetikliyor. Emperyalistler arası keskinleşen çelişki ve çatışmalar, sertleşen rekabet, çığırından çıkmış bir militarizme çılgınca bir silahlanma yarışı eşlik ediyor. Ekonomik krizler emperyalist hegemonya gerilimlerinin sertleşmesine yol açıyor. Bu da sonu gelmeyen emperyalist müdahaleleri, artan savaşları, iç savaşları ve vekalet savaşlarını tetikliyor.
ABD ve Çin’in bugün Hong Kong, Tibet, Sincan Eyaleti, Güney Çin Denizi, Tayvan, Hint Pasifik üzerinden yarattıkları gerilim, dünyanın birçok bölgesinde emperyalistler eliyle sürdürülen iç savaşlardan, bölgesel çatışmalardan ve vekalet savaşlarından ayrı ele alınamaz. Her ne kadar gerilime konu edilen başlıklar ayrı özgünlükler taşısalar da ana başlık ticaridir, ticari gerilim ve ticaret savaşıdır.