Zorbalık sermaye devletinin mayasında!

Sermaye iktidarı, ilerici ve devrimci güçleri baskı ve zorbalıkla toplumdan yalıtmaya çalışsa da, muhalifleri zindanlara doldursa da tarihin çöplüğünde yerini almaktan kurtulamayacak.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 07 Şubat 2021
  • 18:31

Türk sermaye devleti kurulduğu günden itibaren, burjuvazinin sınıf egemenliğini sürdürebilmesi için baskı ve zorbalığı kılavuz edinmiştir. Karşımızda üç darbe gerçekleştirmiş, darbe aralarında ise burjuva sınırlarda bile demokratik olmamış bir devlet gerçeği var.  

2002’de AKP ile “yeni bir sayfa” açan sermaye devleti bir dönem “ileri demokrasi”, “vesayetle savaş” vb. palavralarla bazılarını kandırabilse de bu maskeler kısa sürede düşmüştür. Egemenlerin istediği “istikrarın” ancak baskı ve zulüm yoluyla kurulabileceği gerçeği kısa sürede tekrar ortaya çıkmış, dinci-faşist rejimi tahkim etme süreci hızlandırılmıştır.  

AKP iktidarı 7 Haziran 2015 seçimlerinde yaşadığı hezimete tahammül etmemiş, seçimleri geçersiz saymıştır. Kitle desteğindeki düşüşü durdurabilmek için ülkeyi adeta kan gölüne çevirmiş ve Kasım ayında erken seçime giderek iktidarını devam ettirmiştir. 

Bir yıl sonra darbe girişimini fırsata çeviren T. Erdoğan ve AKP’si burjuva hukukunu da askıya alarak kararnamelerle ülkeyi yönetmeye başladı. İzleyen yıllarda “tek adam rejimini” kalıcılaştıran din istismarcısı AKP, yanına şoven-ırkçı MHP’yi alarak dinci-faşist koalisyon oluşturdu. Bugün toplumun geniş kesimleri nezdinde gayrimeşru duruma düşen bu rejim sokağa saldığı faşist çeteleriyle, mafya bozuntularıyla, “karanlık” güçleriyle düzen muhalefeti ile ilerici-devrimci güçleri susturmaya, sindirmeye çalışmaktadır.

Çeteleşen rejimin “karanlık” güçlerinin kaçırma, işkence, kaybetme yöntemlerinin bir yenisi yakın zamanda yaşandı. Sosyalist kimliği nedeniyle İstanbul Başakşehir’de kaçırılan ve kendisine ajanlık teklif edilen Gökhan Güneş 138 saat sistematik işkenceye maruz bırakıldı. Gökhan Güneş’in ailesi, yoldaşları ve dostları tarafından “Gökhan Güneş nerede?” şiarı ile yürütülen eylemler sayesinde Güneş, kendilerine “Biz görünmeyenleriz” diyen devletin kontra güçlerinin elinden kurtarıldı. Bu olay, dinci-faşist rejimin kontra güçleri eliyle İstanbul’da gün ortasında insanları kaçırıp işkence merkezlerine kapatacak kadar pervasızlaştığını gözler önüne serdi.

İnsanları korkutma, yıldırma, vahşi işkenceyle ifade alma uygulamaları ile gözaltında insanların kaybedilmesi sermaye devletinin temel politikası idi, halen de öyledir. İnsan Hakları Derneği (İHD) Kayıplar Komisyonu’nun güncellenen son raporu, 1990’lardan bugüne gözaltına alınıp kaybedilenlerin sayısının 1388 olduğunu saptıyor. Ayrıca raporda, 253 toplu mezar bulunduğu, bu mezarlarda 4 binden fazla kişinin gömülü olduğu belirtilmektedir.

Kirli savaş taktiklerine sarılan rejim, bir yanda devletin “resmi” faşist çeteleri eliyle insanları kaçırıp işkence yaparken öte yandan “sivil” faşist çeteler sokaklarda gazeteci-siyasetçi avına çıkmaktadır. Sarayın suç ortağı faşist D. Bahçeli ve avaneleri, tek adam rejimine biat etmeyenleri tehdit ediyor, hakaretler savuruyor, hedef gösteriyor sonra da çetelere saldırı emri veriyorlar. AKP-MHP rejimi beslediği faşist çetelerin tasmalarını çözüp biat etmeyenlerin üzerine salıyor. 

“Yerli/milli” kılıklı rejim mafya bozuntularına devletin tüm imkânlarını sunup krallar gibi yaşatıyor. Organize suç şefi Alaattin Çakıcı, çakarlı araçla poz veriyor, il il gezdiriliyor, etrafa tehditler/hakaretler savuruyor. Buna rağmen bu mafya bozuntularının rejim tarafından açıktan korunması, içişleri bakanının herkese mafya liderleri gibi efelik taslaması gibi örnekler rejimin artık çetelerden ve mafyalardan oluştuğunu göstermektedir. Çeteleşen ve mafyalaşan rejim, topluma korku salarak ömrünü uzatmaya çalışmaktadır.

***

“Ve cellat uyandı yatağından bir gece,
Tanrım, dedi, bu ne zor bilmece
öldükçe çoğalıyor adamlar,
Ben tükenmekteyim öldürdükçe.”*

Yamalı bohçaya dönen sömürü sistemi, gelinen yerde artık dikiş tutmuyor. Servet ve sefalet arasındaki uçurum gün geçtikçe derinleşirken, işçi sınıfı ile emekçi halkın açlık ve sefaleti katlanılmaz hale gelmiştir. Kürt halkının temel ve meşru demokratik hakları yok sayılmıştır. Kadınlar ve gençler rejimin gerici politikaları nedeniyle adeta nefesiz bırakılmıştır. Doğal kaynaklar parsel parsel tekellere satılarak çevre katliamı pervasızca sürdürülüyor. 

Sermayenin kâr hırsı uğruna sergilediği gerici politikalarla toplumunun çoğunlunu hoşnutsuz bırakan rejim, patlayacak bombanın fitilini kendisi ateşlemektedir. Sermaye iktidarı, ilerici ve devrimci güçleri baskı ve zorbalıkla toplumdan yalıtmaya çalışsa da, muhalifleri zindanlara doldursa da tarihin çöplüğünde yerini almaktan kurtulamayacak. 

* Ataol Behramoğlu

N. Kaya