Geçtiğimiz haftalarda gündemi meşgul eden konular, Saray rejiminin çürümüşlüğünü bir kez daha gözler önüne serdi. Mafya lideri Çakıcı’nın ana muhalefet partisi liderine karşı sarf ettiği cümleler ve ardından yaşanan tartışmalar gündemi meşgul etti. İstanbul Belediye Başkanı İmamoğlu’na yönelik suikast hazırlıklarının olduğu iddiası, Kılıçdaroğlu’nun öldürüleceği üzerine yazılan senaryolar TV ekranlarında bol bol tartışıldı.
Tüm bunlar olurken olağan burjuva hukuk çerçevesinde, tehditler savuran faşist mafya bozuntusunun derhal tutuklanması ve hakkında soruşturma başlatılması, başta iktidar partisi olmak üzere tüm siyasi çevrelerin yaşanan bu olaya karşı tepki göstererek mahkûm etmesi gerekirdi. Fakat, Türkiye’de beklenenin tam aksi oldu. İktidar sessizliğe bürünürken Çakıcı’nın dava arkadaşı olduğunu söyleyerek övünen Devlet Bahçeli bir kez daha mafya bozuntusuna arka çıktı. AKP’li bürokratlar Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanını eleştiren her sözünü özenle vatan hainliğine bağlama çabalarını arttırdı. Suikast benzeri senaryolar ihtimal dahilinde günlerce tartışıldı.
Dinci-faşist iktidarın düzen muhalefetine dahi tahammülünün kalmadığını gösteren bu tabloda Çakıcı’nın üstlendiği rol ise dikkate değer. Zira, serbest bırakılması için af çıkarılan Çakıcı, gelinen yerde rejimin kirli yüzünün temsilcilerinden biri konumuna gelmiş bulunuyor. Baskı ve zora dayalı rejim, artık tetikçilik ve tehdit işlerini doğrudan mafyalara ihale etmiş görünüyor.
Tek adam rejiminin ve onun kuklası konumundaki MHP’nin sallanan koltuklarını korumak için başvurmayacakları yolun olmadığı bir kez daha anlaşıldı. Burjuva hukuk ve demokrasisinin bile rejimin üzerlerine dar geldiği ve bir paçavra misali fırlatılıp atıldığı günümüz Türkiye’sinde, Çakıcı’nın nelere kadir olduğu sorgulanır oldu.
Elbette mesele, salt bir mafya bozuntusunun şahsı ve onun kirli dünyasında dönen kanlı icraatları değildir. Sorun, AKP-MHP rejiminin Çakıcı ve benzerlerinin kirli dünyalarının tezahürüne dönüşmüş bulunmasıdır. Şüphesiz, CHP’ye yönelen bu kin ve tahammülsüzlüğün katbekat fazlası yıllardır toplumun tüm muhalif kesimlerine, başta da devrimcilere yönelmekteydi. Yeni olan, kendinden olmayanı terörist ilan eden Saray rejiminin, artık vatan hainliği yaftasını CHP sıralarına dek genişletmesidir. Erdoğan’a yönelik en küçük bir eleştiri nereden geldiğinden bağımsız olarak hedef alınmaktadır.
CHP’nin ise bu saldırılar karşısında topyekûn bir duruş sergileyemeyeceği bilinen bir gerçek. Temsilcisi olduğu düzenin temellerine zeval gelmesini istemeyen CHP, göstermelik çıkışlarla saldırıyı geçiştirmiş oldu. Ancak bu topraklar artık mafya bozuntularının dahi siyasal iktidarın ve ortağının açıktan tetikçiliğini yaptığını ve iktidarın buna alenen destek verdiğini de görmüş oldu.
2020 yılında devletin çeteleşmiş yüzünü görmek için Susurluk vakalarına değil sosyal medyaya bakmak yeterlidir. Zira, AKP trolü tetikçi kalemler, sosyal medya mecralarında çeteleşmiş rejimin alenen savunuculuğunu yapmaktalar. İşçi ve emekçilere düşen görev ise bu kokuşmuş düzeni hak ettiği şekilde tarihin çöplüğüne yollamak için mücadeleyi büyütmektir.