Pandemi ve eğitim sistemindeki çürüme

Pandemi bir kez daha göstermiştir ki ne sağlık ne de eğitim AKP-MHP rejiminin umurunda. Tek düşündükleri ekonomi çarklarının durmadan dönmesi ve savaş çığırtkanlığına devam etmektir. Evet, okulöncesi ve 1. sınıflar için ders zili çaldı. Ancak bu uygulamanın ilk sonucu endişeleri daha da derinleştirmek oldu.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 26 Eylül 2020
  • 14:00

21 Eylül günü Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı okulöncesi ve ilkokul 1. sınıfların ders zili çaldı. Öğrenciler koronavirüs günlerinde yüz yüze eğitime başladı. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, okulların açılmasına saatler kala yaptığı açıklamada, “Salgında tekrar şiddetlenme yaşıyoruz” dedi. Durumun vahametini sahada çalışan bilim insanları ve doktorlar aylardır anlatmaya çalışıldığı halde iktidar gerçeklere kulaklarını tıkamayı tercih etti.

Okulların açılması kararı, eğitimin temel bileşeni olan öğrenci, veli, öğretmen ve okul çalışanlarına sorulmadan alındı. MEB, okulların yeni düzenlemeler ve tedbirler ile açılacağını duyurmuştu. Öğrenciler okula haftada iki gün gidecekler, geriye kalan günlerde ise uzaktan eğitim alacaklar. Ders süreleri ise 40 dakikadan 30 dakikaya indirildi. Okul içerisinde dezenfektanlar ve temizliğin artırılması da alınan önlemler arasında. Ancak MEB, öğrenci koronavirüs olursa, tüm sorumluluğu peşinen veliye bırakan sözleşmeler imzalattırarak kendini güvenceye almıştı.

Okullarda normal zamanda dahi sabun ve peçete bulunmuyorken, çoğunluğu İş-Kur’a bağlı temizlik işçilerinin bir kısmı işten çıkarılırken, yüz yüze eğitimde hijyenin ne denli sağlanabileceği tartışma konusu. Yine MEB'in okul için gerekli hijyen malzemelerinin giderini velilerden karşıladığı da bilinen bir diğer gerçek. Gazete röportajları ve bazı araştırmalar, velilerin genelinin devlet okullarında alınacak önlemlerden emin olamadığı için çocuklarını okula göndermeyi düşünmediklerini ortaya koydu.

Eğitim-Sen, sürecin başından beri çeşitli araştırmalar aracılığı ile raporlar yayınlıyor. Raporlar, yüz yüze eğitim başlamadan önce öğretmenlerin seminer ve kurslar için gittikleri okullarda, koronavirüs saptanan okul sayısının 172’ye ulaştığını saptıyor. Böylece resmi olarak salgının bulaştığı toplam okul sayısı 479'a yükseldi. Okulların açılmasına günler kala Sağlık Bakanlığı YÖK Başkanlığı'na 2020-2021 sonbahar döneminde üniversiteler için derslerin uzaktan yapılması önerisinde bulunurken, MEB'e bağlı okullarda eğitimin belirli aşamalarda yüz yüze başlaması bir başka çelişkidir.

Birçok ülkede geçtiğimiz süreçlerde okullar açıldı ve yansıyan tablo önemli veriler sundu. Virüsün “başkenti” kabul edilen ABD'de lise ve üniversitelerin açılmasının ardından ilk hafta içinde 25 bin gence virüs bulaştığı belirtildi. Yine Almanya'da bazı eyaletlerde ilkokulların açılmasının ardından vaka sayıları artınca bazı bölgelerde okullar yeniden kapatıldı. İsrail'de okulların açılmasının ardından hastalananların sayısının 2 kat arttığı saptandı.

Uzaktan eğitime baktığımızda da durum iç açıcı gözükmüyor. Eba TV okulun ilk günü çöktü, öğrenciler sisteme giriş sağlayamadı. Bakan Ziya Selçuk'un Eba TV’nin çökmesinden dolayı özür dilemesi gerekirken, pişkince çıkıp “demek ki talep çok fazla, bu bizi sevindirdi” minvalinde bir açıklama yaptı. Kısacası yüz yüze eğitim alan öğrenci de, eğitime uzaktan devam eden ve etmeyi tercih eden öğrenci de ciddi mağduriyetler yaşıyor.

Eğitimde yaşanan kriz ve belirsizlik, yıllardır süregelen niteliksiz eğitimin geldiği boyutu gözler önüne serdi. Aslında koronavirüs süreci çürümüş eğitim sisteminin aynası oldu. Öğrenci ve veliler adeta ya sağlık hakkı ya eğitim hakları üzerinden bir tercih yapmaya zorlanıyor. Oysa sağlık da eğitim de en temel insani haklardandır. Günler öncesinden açılan özel okullarda alınan tedbirler, uygulanan bire bir uzaktan eğitimler ve tüm bunlar için sağlanan teknik ekipmanlar devlet tarafından da karşılanabilirdi. Buna rağmen eğitimde yaşanan kaosu çözme noktasında hiçbir adım atılmıyor. Görünen o ki, bütçeyi yayılmacı-işgalci politika için harcayan AKP-MHP rejiminin eğitime-sağlığa kaynak ayırmak gibi bir derdi bulunmuyor.

Bu süreçte yaygın öğretmen atamaları yapılmadığı gibi, öğretmen maaşları devlet tarafından “külfet” sayıldı. Aylardır süren “normalleşme” döneminde yaşanan ve insan hayatını tehlikeye sokan ihmaller zinciri, okulların hijyeni için velilerden para sızdırma girişimleri, hatta bazı okullarda öğretmenlerden okulun hijyen ürünleri için para alındığının ortaya çıkması ve okullarda personel sayısının azaltılması... Tüm bunlar gösteriyor ki, bu süreçte ne sağlık ne de eğitim AKP-MHP rejiminin umurunda. Tek düşündükleri ekonomi çarklarının durmadan dönmesi ve savaş çığırtkanlığına devam etmektir. Evet, okulöncesi ve 1. sınıflar için ders zili çaldı. Ancak bu uygulamanın ilk sonucu endişeleri daha da derinleştirmek oldu.