Faşist baskı ve zorbalığı geri püskürtmek için;

Siyasal hak ve özgürlükler mücadelesini büyütelim!

Faşist saldırganlığı boşa düşürmek ve geri püskürtmek için işçi sınıfı ve emekçiler bir yandan kendisine dayatılan sefaleti ve sosyal yıkımı reddetmeli öte yandan siyasal hak ve özgürlükleri için mücadeleyi büyütmelidirler.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 29 Mayıs 2024
  • 08:00

Gerici-faşist iktidarın işçi sınıfını, emekçileri ve toplumsal mücadele güçlerini hedef alan faşist saldırıları artarak devam ediyor. Taksim 1 Mayıs’ının ardından startı verilen gözaltı-tutuklama terörü ve Kabanê davasında çıkan cezalar söz konusu saldırganlığın son örnekleri oldu. Bu kuralsız ve ölçüsüz saldırganlık “yeni yargı paketleri”, anayasa değişikliği hazırlıkları, gece yarısı duyurulan yönetmelik değişiklikleri vb.yle tahkim edilmek isteniyor.

***

Komünistler, 31 Mart yerel seçimlerinin ardından gerici-faşist rejimin çok yönlü saldırılarının yoğunlaşacağına işaret etmişti. Ekonomik-mali krizin faturasını yeni bir boyutta emekçilere dayatmaya hazırlanan iktidarın, buna paralel olarak faşist baskı ve zorbalığı tırmandıracağına vurgu yapmıştı.

Ekonomik ve sosyal yıkım saldırısının kaçınılmaz olarak doğuracağı hoşnutsuzluk ve mücadeleleri dizginlemek üzere, baskı ve terör rejiminin yeni bir düzeyde pekiştirilmesi ise aynı saldırı sürecine eşlik edecek olan politik boyutu oluşturmaktadır. İşçi sınıfı hareketi, genel toplumsal muhalefet ve ilerici-devrimci hareket sosyal yıkımla bağlantılı bu saldırı alanının ana hedefleri durumundadır.” (Yerel seçimler ve sonrası, EKİM, Sayı:333, Nisan 2024)

1 Mayıs’tan bugüne, 3-4 haftalık dönemde yaşananlar dahi bu tespiti doğrulamış bulunuyor. Bu yönüyle, 1 Mayıs üzerinden estirilen gözaltı-tutuklama terörü hem işçi sınıfına hem de toplumsal mücadele güçlerine dönük açık bir mesaj niteliği taşımaktadır. Zira rejim, ekonomik krizin yükünü bütünüyle omuzlamış bulunan, IMF’siz IMF programı ile sefaleti derinleşen ve her geçen gün hoşnutsuzluğu artan emekçilere 1 Mayıs üzerinden bir nevi parmak salladı.

Uzun bir süredir ve halihazırda saldırının ilk hedefinde olanlar ise devrimci, ilerici-sol güçler ve Kürt hareketidir. Son bir ayda yaşanan gözaltı-tutuklama saldırılarının bilançosu ve Kobanê davası üzerinden verilen cezalar bu olguyu açıkça ortaya koymaktadır.

***

Sürekli gündemde tutulan “yeni anayasa” tartışmaları, gerici-faşist rejimin son yıllarda yoğunlaşan fiili-keyfi uygulamalarına anayasal zemin kazandırmayı amaçlamaktadır. Bu açıdan olası anayasa değişikliği faşist tek adam rejiminin yeni bir düzeyde kurumlaşması ve kalıcılaştırılması anlamına gelmektedir.

“Dinci-faşist iktidarın seçimler sonrası için hazırlandığı dördüncü bir önemli saldırı adımı, bugüne kadarki siyasal kazanımlarına anayasal düzeyde hukuksal bir biçim vermek üzere düşünülen ‘yeni anayasa’dır. Bu hazırlık doğal olarak dinci-gerici esasların kamusal ve toplumsal yaşama yeni bir düzeyde dayatılmasına yönelik bir dizi adımın önünü açmak niyet ve hesabını da içermektedir.” (a.g.y.)

Anayasa tartışmalarına paralel olarak gündeme getirilen ve hayata geçirilen düzenlemeler de bu aynı hedefle ilişkilidir. Gece yarısı devreye sokulan kararnamelerin, arkası kesilmeyen yönetmelik değişikliklerinin, peşi sıra meclisten geçirilen “yargı paketlerinin” muhtevası, tümüyle gerici-faşist rejimin “bekasını” güvencelemeye dönüktür. Tümü bir arada aynı zamanda işçi sınıfı ve emekçilerin siyasal hak ve özgürlüklerini hedeflemektedir. Öyle ya, gerici-faşist iktidarın “bekası” için en büyük tehlike çoklu krizlerin bunalttığı emekçilerin öfkesidir. Bu öfkenin sokak ve kitle mücadelelerine evrilmesidir. İktidarın “Gezi sendromu” da Taksim fobisi de bu korkunun dışa vurumudur.

Geçtiğimiz günlerde Resmi Gazete’de yayınlanan ve “Seferberlik İlanı” yetkisini Erdoğan’a veren yönetmelik değişikliği ise, iktidarın olası toplumsal mücadelelere dönük hazırlığının boyutlarını ortaya koymaktadır. Her türden farklı sesi “terörist” ilan eden, hak arama mücadelelerini “milli güvenlik” sorunu olarak kodlayan, aynı saçma gerekçe üzerinden grevleri yasaklayan bir iktidarın, böylesi bir yetkiyi Erdoğan’a vermesi başka türlü okunamaz. Yine, içeride ve dışarıda Kürt halkına karşı saldırganlıkta gemi azıya alan, Kürt sorunu üzerinden kirli savaşın dozunu arttırmak için fırsat kollayan gerici-faşist rejimin, yeri geldiğinde bu “yetkiyi” kullanacağından kuşku duymamak gerekiyor.

Söz konusu yönetmelik değişikliğinin bir diğer boyutunu ise dünya ölçeğinde kızışan emperyalist hegemonya mücadeleleri oluşturuyor. Hegemonya krizinin yoğunlaştığı Ortadoğu’da, Kafkasya’da ve Asya-Pasifik’te yaşanacak olası provokasyonların çok daha kapsamlı savaşların önünü açabileceği giderek genel bir kanı haline geliyor. Batı emperyalizmine göbekten bağlı olan Türk sermaye devletinin, ABD ve NATO adına ülkeyi savaş batağına sürükleyeceği ve bunun için “seferber” olacağı ise açıktır.

“Seferberlik ilanı” bağlamında son olarak altı çizilmesi gereken nokta ise şudur. Gerici-faşist rejim, iktidar gücünü elinde tutmak için “seferberlik ilanı” dahil her türlü yol ve yöntemi kullanmaktan geri durmayacaktır. 2016 yılından beri ülkeyi OHAL koşullarında yöneten faşist tek adam rejiminin, “iç-dış tehditler”, “beka sorunu”, “terörizm” vb. bahanelerle bugüne kadar altına imza attığı kirli icraatlar bunun dolaysız kanıtıdır. 2015 yılında tek başına iktidar olma koşullarını yitirdiğinde kirli savaş başlatmaktan geri durmayan, gerici-cihatçı tetikçiler eliyle katliamlar gerçekleştiren bir iktidardır söz konusu olan.

***

Bütünlüğü üzerinden bu gelişmeler en başta toplumun emekçi kesimleri için büyük bir tehdit ve tehlikedir. Zira bu kapsamlı zorbalık, ekonomik krizin faturasını omuzlamış bulunan işçi sınıfı ve emekçilerin yaşamını derinden etkileyecektir. İktidar, emekçileri faşist baskı ile kuşatıp edilgenliğe mahkum ederek acı faturayı sorunsuzca onlara ödetmeye devam etmenin hesabını yapmaktadır.

Dolayısıyla, söz konusu kapsamlı faşist saldırganlığı boşa düşürmek ve geri püskürtmek için işçi sınıfı ve emekçiler bir yandan kendisine dayatılan sefaleti ve sosyal yıkımı reddetmeli öte yandan siyasal hak ve özgürlükleri için mücadeleyi büyütmelidirler.