31 Mart yerel seçimleri beklenen, ama beklendiği kadar da şaşırtıcı olan sonuçlarla geride kaldı.
Beklenen sonuçlardı, çünkü ekonomik sorunların yaşamını çekilmez hale getirdiği milyonların bu duruma tepki vermesi artık kaçınılmaz bir durumdu. Nitekim, bu tepkinin daha öncesinde, Mayıs 2023 seçimlerinde kendisini göstermesi yönünde yaygın bir beklenti de vardı. Ne var ki, AKP’nin ustası olduğu havuç/sopa taktikleri o zaman da sonuç vermiş, onu bir sandık yenilgisinden kurtarmıştı.
2023 Mayıs seçimlerinin ardından girilen yeni dönem ise AKP için sopayı elden düşürmese de uzatacak havucunun kalmadığı bir dönem oldu. 20 yılı aşkındır dümeninde oturduğu sömürü düzeni büyük bir yıkımla karşı karşıyaydı ve bu yıkımın bütün faturasını işçi ve emekçi milyonlara havale etmekten başka bir imkanları kalmamıştı. 2019 ya da 2023 seçimlerinde olduğu gibi taşerona kadro ya da EYT gibi illüzyon gösterileri ile günü kurtarma şansı da yoktu artık. Bu tabloya artık teşhir olmuş bulunan Filistin konusundaki iki yüzlü siyasetine duyulan tepki de eklendiğinde, devletin tüm imkanlarını seferber ettiği, taşıma seçmenlerle girdiği ayak oyunları da kurtaramadı onu.
Yine de geride kalan seçimlerin sonuçlarının şaşırtıcı yanları olduğu açık. Özellikle 2023 Mayıs seçimlerinin ardından herhalde hiç kimse 22 yılda 17 seçimde üstünlüğü kimseye kaptırmayan AKP’nin bu düzeyde yenilgi almasını beklemiyordu. Ankara ve İstanbul’u geri alamayacağı, seçimin öncesinde de az çok öngörülebilen bir tabloydu. Ama özellikle aralarında Bursa ve Manisa gibi işçi sınıfının önemli bir toplumsal ağırlığa sahip olduğu kentler başta olmak üzere bir dizi önemli şehirde yaşadığı gerileme dikkate değer bir sonuç oldu.
Geleceğe dair tüm umutları çalınan işçi sınıfı ve emekçiler, içine itildikleri sefalet koşullarını kabul etmeye hiç de istekli olmadıklarını gösterdiler sandıkta verdikleri bu tepki ile.
Bu tepkinin ilk etapta kendisini sandık üzerinden ifade etmesinde de şaşırtıcı bir yan bulunmuyor. Zira, on yıllarca sandık demokrasisi masalları ile uyutulmasının da ötesinde en dar anlamdaki sendikal ve demokratik hak ve özgürlükleri ayaklar altına alınmış, örgütlülükleri tarumar edilmiş bir işçi sınıfı gerçekliği varlığını sürdürüyor. Dolayısıyla kendi gerçek gücünün farkında olmayan milyonların verdikleri ilk büyük tepkinin önlerindeki en “gerçekçi” seçenek üzerinden olması fazlasıyla anlaşılır bir durumdur.
Ne var ki iktidar partisi AKP’yi en yakın rakibi üzerinden tehdit ederek, bu saldırı programlarının uygulanmasının önüne geçilemeyeceği açık. Zira saray iktidarının bu programı uygulamaktan vazgeçme şansı bulunmuyor. Başta CHP olmak üzere düzen muhalefetinin de uygulanan bu ekonomik ve sosyal programa açık ve inandırıcı herhangi bir karşıtlığı bulunmuyor.
Seçim gecesi konuşan Erdoğan’ın önümüzdeki 4 yılın seçimsiz bir süreç olacağı ve Orta Vadeli Program’ın kararlılıkla uygulanacağına dair sözleri önümüzdeki dönemin işçi sınıfı ve emekçiler için zor geçeceğini gösteriyor. Ama öte yandan da siyasal olarak her geçen gün biraz daha yıpranan iktidara karşı mücadele olanakları giderek güçleniyor.
Sermaye sınıfının haklar ve özgürlüklere dönük kapsamlı saldırı programlarının bu seçim sonuçları ile engellenebileceği düşünmek ise içine düşülebilecek en büyük yanılgı olacaktır. İşçi sınıfının mevcut saldırı dalgasını püskürtmek için kendi bağımsız örgütlülüklerini oluşturup inisiyatifini ortaya koymak, böylece kendi devrimci sınıf bayrağı altında dişe diş bir mücadele vermek dışında bir şansı ve çıkış yolu bulunmuyor.
Emeğin Kurtuluşu’nun 1-15 Nisan 2024 tarihli 30. sayısından alınmıştır…