31 Mart seçimlerinde ağır bir hezimete uğrayan saray rejimi, Van’da “kayyum darbesi” girişiminde bulunarak ilk karşı hamleyi yaptı. Ancak iradesini çiğnetmeyen Kürt halkı, DEM Parti, ilerici-devrimci güçler ve düzenin ana muhalefet partisi CHP’nin gösterdiği tepkiler rejimi geri adım atmaya zorladı. Mazbatayı, seçimde ağır bir yenilgiye uğrayan AKP adayından alınıp seçimleri %55.51 oyla kazanan DEM Parti adayı Abdullah Zeydan’a vermek zorunda kaldılar.
Ağır seçim hezimetinin ardından giriştiği ilk saldırıda sokaklara çıkan kitleler tarafından püskürtülen AKP ile saray rejiminin çifte hezimeti sindirmekte zorlandıkları görülüyor. Bazı AKP’lilerin de “kayyum darbesi” karşısında tutum almaları ise sarayın memurlarını ayrıca rahatsız etti. AKP şefi Tayyip Erdoğan’ın Başdanışmanı Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili koltuğunda oturan Mehmet Uçum adlı saray memuru, uzun bir Twitter mesajı yayınlayarak hem sokağa çıkanları hem “kayyum darbesi” karşısında tutum alan AKP’lileri tehdit etti.
Hezimet AKP’deki çatlağı derinleştirdi
Saray memuru Uçum’un tehditleri bazı AKP’lileri korkuturken bazılarının karşı tepkisine neden oldu. “Kayyum darbesi” konusunda AKP şeflerinden Hayati Yazıcı şu mesajı yayınladı:
“Van ilimizdeki belediye başkanı seçimi ile ilgili 1 Nisan günü zuhur eden cinnet hali durumu, YSK verdiği isabetli kararla sonlandırdı. Yüksek Kurulu ve sayın üyeleri içtenlikle kutluyorum.”
AKP Genel Başkan Yardımcısı, Siyasi ve Hukuki İşler Başkanı sıfatı taşıyan Hayati Yazıcı, Mehmet Uçum’un tehditler savurmasından sonra mesajını sildi. Uçum’un sarayın “yüksek rütbeli” memurlarından biri olması, Hayati Yazıcıyı korkutmuş görünüyor.
Uçum tehdit mesajında şu ifadeleri de kullandı:
“Van süreci tamamen hukuki bir süreç olarak yaşandı. Ama bu hukuki süreci daha tamamlanmadan “ayaklanma” çağrılarıyla istismar eden terör örgütünü ve legal görünümlü uzantılarını meşrulaştırmaya çalışanların Devlet de Toplum da farkında. Muhalefetin tüm aktörlerinin ve daha çarpıcısı iktidar içinde yer aldığı kabul edilen ve neo liberal zehirle zihin dünyalarını batıcılığa teslim etmişlerin Van olayında aldıkları tutumların kaydedildiğini de herkes fark eder.”
Uçum’un tehdidine iktidar içinden tepkiler gösterilmesi kokuşmuş gericilik yuvası AKP’de klikler arası çatışmanın şiddetlendiğini gösterdi. Sosyal medya hesabından paylaşım yapan AKP MKYK Üyesi Aziz Babuşçu, sarayın memuruna isim vermeden şu sözlerle tepki gösterdi:
"Devlet farkında! Devlet okudu! Not edildi! Kaydedildi! Devlet haddini bildirir! Bu anlayış bize uymaz, bizi temsil edemez. Milletin Evi’nden millete parmak sallayamazsınız! Sizin üslubunuz ile söyleyeyim, haddinizi aşıyorsunuz."
AKP eski Milletvekili Orhan Atalay’ın tepkisi ise daha sert oldu:
“AK Parti’deki ruh ve mana kaybını önlemenin İlk Düğmesi, Milletin Evi’nden Millet’e sallanan parmağı kesip atmakla olur ancak. Üstelik hemen şimdi!”
AKP içinden tepki gösteren başka isimler de oldu. Vurgulamak gerekiyor ki bu tepkiler, sokağa çıkanları, DEM Parti ve CHP’yi hedef alan tehditlere yönelik değil. AKP’liler bu konuda Mehmet Uçum’la aynı pozisyondadırlar. DEM Parti tehdit edildiğinde “Milletin Evi” diye hamaset yapmıyorlar. Ancak tehditler AKP şeflerini de kapsayınca tepkiler peş peşe geldi. Dinci gericilik yuvası partide dışa vuran bu çatlak, seçimlerde yaşanan hezimetin yarattığı kaygılardan da kaynaklanıyor. Zira hem yağma/talan pastası küçüldü hem nemalandıkları mafyatik saltanatın çöküş emareleri belirdi.
Asıl korkuları sokaktır
Sarayın “üst rütbeli” memurunun yayınladığı tehdit mesajının esas hedefinde sokağa çıkan kitleler ve DEM Parti vardır. Zira AKP-MHP rejiminin en büyük korkusu kitlelerin sömürü, zulüm ve zorbalığa karşı sokağa çıkmalarıdır. Kitleler sokaklara çıkmadığı sürece hem ekonomik-sosyal yıkım saldırılarını hem orta çağ artığı ideolojilerini topluma dayatma konusunda bir sıkıntı yaşamıyorlar.
“Kemer sıkma” politikalarını “boğaz sıkma” boyutuna taşımak için geri sayımın başladığı günlerde kitlelerin sokaklara çıkıp saray rejimine geri adım attırması, AKP şefi Erdoğan’ı da diken üstünde bırakmış görünüyor. Nitekim sarayda nutuk atan Erdoğan sokağa çıkanları histerik bir kinle hedef aldı. Her zaman yaptığı gibi “terör örgütü” demagojisine sarılarak, hak aramak için sokağa çıkmayı düşünenleri küstahça tehdit etti.
Van’da Kürt halkının iradesini çiğneyen saldırıyı protesto etmek için sokağa çıkanlara saldıran Erdoğan, “Şiddeti, kaosu körüklemek, eşkıyalığı, vandallığı yaymak, terör örgütünün vekilleri olmak” gibi ipe/sapa gelmez laflar ederek, kitlelerin sokağa çıkmasından duyduğu korkuyu dile getirdi. Hak arama mücadelesi için sokağa çıkacak olanları kolluk kuvvetleriyle tehdit ederek faşizan zihniyetini birkez daha gözler önüne serdi.
Hak aramanın yolu fiili-meşru mücadeledir
Kendisi, partisi, rejimi hezimete uğrayan Erdoğan’ın kitlelerin haklarını savunmak için özgüvenle sokağa çıkmalarından korkması şaşırtıcı değil. Halk nezdinde meşruluğunu yitiren saray rejiminin başında oturan despotun işi eskisi kadar kolay olmayacak. Sosyal yıkımı derinleştiren icraatları şiddetlendirmek için 31 Mart’ın geçmesini dört gözle bekleyen rejimin en büyük korkusu ise işçi sınıfıyla emekçilerin bu saldırıya karşı biriken tepkilerinin sokaklara taşmasıdır.
Tarihsel deneyimler de günce olaylar da ezilen/sömürülen kitlelerin haklarını ancak fiili-meşru mücadele ile koruyabileceklerini sayısız kez göstermiştir. Rejimin Van’da Kürt halkının iradesini çiğneyen pervasızlıktan geri adım atmaya zorlanması bunun somut örneklerinden biri olmuştur. Elbette rejim bu ya da buna benzer yeni saldırılara girişecektir. Bu bağlamda seçim sonrası süreçte hem demokratik hak ve özgürlükleri savunmak hem sosyal yıkım saldırılarını püskürtebilmek için örgütlü, kitlesel, fiili-meşru mücadelenin geliştirilmesinin kritik bir önem taşıdığını vurgulamak gerekiyor.