Kendi bekası için toplumu zapturapt altına almaya çalışan tek adam diktası, her gün yeni baskı politikalarıyla karşımıza çıkıyor. İşçi sınıfı ve emekçilerin mesleki örgütlenmelerine dahi tahammül edemeyen, yargı gücü ve polis zoruyla hak arama mücadelelerini baltalamaya çalışan dikta rejimi, salgın günlerinde de şiddetten başka araç tanımıyor.
AKP-MHP koalisyonu bir yandan rant ve talan projelerine hız verirken öte yandan toplumsal yaşamı denetim altına alabilmek için uyguladığı politikalara yenilerini ekliyor. Riyakarlıkta sınır tanımayan bu dinci-faşist rejim, “biz bize yeteriz Türkiyem” naraları atıyor. Kendi bekası ve sermayenin çıkarlarından başka bir şey düşünmezken, buna rağmen “toplumun sorunlarına duyarlıyız” safsatasını halka yutturmaya çalışıyor. Toplumun sağlığını utanmazca hiçe sayarken, “salgına karşı önlem aldık” vaazları verebiliyor, ancak toplumun tepkisinden kurtulamıyor.
İktidar hırsıyla hareket eden Erdoğan - Bahçeli ikilisi ve müritleri, emekçileri yok sayan icraatlarını salgın döneminde daha da arsızlaştırdılar. Öyle ki, zaten ekonomik krizin yükünü taşıyan emekçileri bir de koronavirüs salgınının yarattığı faturaları da sırtlamaya zorluyorlar. Bu vahim tabloya, devletin sadece sermayenin çıkarlarını esas alan politikaları eklenince emekçiler ‘kaynayan kazan’ durumuna geldi. İktidar hırsıyla gözleri kararmış olan Erdoğan ve müritleri, kaynayan kazanın taşmasından korkuyor ve her gün baskıcı politikalarına yenisini ekliyorlar.
Geçtiğimiz günlerde yine ekranlara çıkarak “ulusa seslenen” Erdoğan, salgın hastalıkla ilgili alınan göstermelik tedbirleri açıklarken yine kendisini eleştirenleri, yaptıklarını suratına çarpanları, hala kendisine biat etmeyenleri hedef aldı. “Asıl virüs başkadır” diyerek saray rejimini eleştirenleri küstahça tehdit edip, “bindirilmiş kıtaları”na hedef gösterdi.
Salgın binlerce insanın hayatına mal olurken, kısmen de olsa gerçeklerin yansıtılmasından korkan rejim, yeni bir saldırı furyası başlattı. Bazı gerçekleri dile getiren yayın organlarını hem RTÜK aracılığıyla, hem mahkemelerle, hem de AKP tetikçisi trollerle hedef almaya başladı.
AKP-MHP koalisyonu, koronavirüs salgınına karşı alınan önlemlerdeki yetersizliği ve halkın sağlığını hiçe sayan vurdumduymazlığını eleştiren medya kuruluşlarını hedef tahtasına çaktı. FOX TV Ana Haber’e ve Tele 1 kanalına 3 kez yayın durdurma, Halk TV’ye idari yaptırım cezası verildi. Sarayın aparatlarından ‘RTÜK çetesi’, kanalların aynı “ihlali” tekrarlaması durumunda yayın lisansının iptaline bile karar verilebilecek. Sosyal medya paylaşımlarına yönelik estirilen gözaltı terörü ise, dikta rejimin korona günlerinde tam bir “şiddet salgınına” kapıldığını gözler önüne serdi.
Yıllardır devrimci, ilerici güçlere ve Kürt hareketine yönelik saldırılarda sınır tanımayan dikta rejim, gelinen yerde bazı burjuva yayın organlarının eleştirilerine bile tahammül edemiyor. Bu zorbalar, kokuşmuş rejimlerine dönük her eleştiriyi susturmaya çalışıyorlar. Kısacası kendilerine ‘dikensiz gül bahçesi’ yaratıp ülkenin bütün zenginliklerini pervasızca yağmalayacak, işçi ve emekçilere cehennem azabı yaşatacak bir ortam hazırlama derdindeler.
İşçi ve emekçileri açlığa ve ölüme terk eden bu rejimin, işçi ve emekçilerin sessizliğini çığlığa dönüştürmeye çalışan devrimci, ilerici güçleri ve pisliklerini suratına çarpan herkesi susturmaya çalışması nafiledir. Çünkü işçiler, emekçiler ve yoksul halklar yaşadıkları bu cehennem azabından kurtulmak için bir çıkış yolu arıyorlar.
Kapitalistlere teşvikler yağdırırken, emekçilere simit parasını çok gören, gerici politikalarıyla kadınları Ortaçağ karanlığına sürüklemek isteyen, Kürt hareketini yok etmeye dönük tarihte görülmediği şekilde saldıran, alevi emekçilere gericiliği dayatarak asimile etmeye çalışan, kısacası kendisinden olmayan herkese hücum eden bir cellat var karşımızda. Erdoğan, Bahçeli ve suç ortakları icraatlarının bir faturasının olacağını tarihte emekçilere zulüm eden diktatörlerin yaşadığı akıbetlerden bilmektedirler. O nedenle emekçilerin tepkilerini bastırmaya çalışmak, devrimcilerle buluşmalarını engellemek bir yere kadardır. Ne yaparsa yapsın bir gün emekçilerin öfkesinin hedefi olacak ve tarihin çöplüğüne atılacaktır.