AKP-MHP rejiminin baskı ve zorbalığına karşı biriken öfke

Korkuyu örgütleyen AKP iktidarına karşı korkusuzca mücadeleyi büyütmenin yolu, sınıf devrimcilerinin yaptığı üzere fabrikalarda, mahallelerde, kısacası işçi ve emekçilerin bulunduğu her alanda ilmek ilmek geleceği örgütlemekten geçiyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 11 Haziran 2020
  • 10:33

AKP iktidarı 2015 seçimleri öncesinden başlayarak toplumun desteğini yavaş yavaş yitirmeye başlamış, kitle tabanında önemli bir erime yaşandığı görülmüştü. Aynı yıl içinde Diyarbakır, Suruç ve Ankara’da meydana gelen bombalı saldırılar AKP-Erdoğan iktidarının beslediği dinci çeteler eliyle gerçekleştirilmiş, ülke adeta kan gölüne çevrilmişti. 7 Haziran seçim sonuçlarını kabul etmeyen Erdoğan, zorbalıkla Kasım 2015 tarihinde seçim tekrarı dayatmış ve yarattığı kaos ortamında tek başına çoğunluğu sağlamıştı.

7 Haziran seçimleri sonrasında yeniden tırmandırılan katliamlar ve kirli savaş Erdoğan ve AKP’sinin bir kez daha kendi iktidarını ayakta tutmasının temel aracı haline geldi. Toplumsal muhalefeti baskı ve zorbalıkla ezmeye çalışan AKP iktidarı, o dönemden itibaren faşist parti MHP’yi de yedeğine aldı. AKP-MHP koalisyonu, şaibeli referandumun ve seçimlerin ardından günümüze kadar hükmünü sürdürebildi.

Toplumu yıkıma götüren AKP-MHP koalisyonu halihazırda şovenizm ve din istismarı gibi temel dayanaklarını büyük oranda yitirmiş durumdadır. Dolayısıyla ayakta kalmak için baskı ve zor aygıtlarını tepe tepe kullanmaktan başka çaresi kalmamıştır. Gerici-faşist cephe dışında yer alan herkese çamur atmaktan ve saldırmaktan başka politikası olmayan dinci-faşist iktidar, toplumun biriken ekonomik sorunlarına çözüm üretmekten de acizdir. Son yıllara damgasını vuran ekonomik kriz salgınla birlikte daha da ağırlaşmış, işçi ve emekçiler bu süreçte “ölüm ya da açlık” ikilemi cenderesine sıkıştırılmıştır. Salgın döneminde sermayenin ihtiyaçlarını gani gani gidermekten geri durmayan ve yandaşlarını palazlandırmak için tüm olanakları seferber eden AKP iktidarı, işçi ve emekçilere ise ölümü, işsizliği ve açlığı reva görmektedir.

Dinci-faşist koalisyonun politikalarını eleştirenlere tahammül etmeyen AKP şefi, süregelmekte olan cadı avını yoğunlaştırarak, muhalefet eden herkesi sindirmeyi ve cezaevine atmayı da alışkanlık haline getirmiştir. AKP şefi Erdoğan, toplumda yarattığı tahribat sonucunda ortaya çıkabilecek olası bir toplumsal hareketliliği önlemek konusunda tümüyle zor aygıtlarına bel bağlamaktadır. Toplumun ihtiyaçları onun zerre kadar umurunda değildir. Salgın döneminde, işçi ve emekçilere ait fonlardan dağıtılan beş on kuruş üzerinden sanki milyar dolarlar veriliyormuş gibi bir algı yaratan AKP-Erdoğan zorbalığı, devletin bütün olanaklarını kendisi için seferber etmiştir. Bunun bir yanı yandaş sermayenin semirtilmesiyse, diğer yanı da kolluk güçlerinin ve teçhizatlarının miktarını her geçen gün arttırmaktır.

Kopacak fırtınalara kendi cephesinden hazırlık yapan dinci-faşist iktidar, yakın zamanda bu çerçevede yeni bir ihaleye imza attı. Kamu İhale Kurumu’nun (KİK) 27 Mayıs 2020 tarihli bülteninde Emniyet Genel Müdürlüğü'nün 18-25 Haziran 2020 tarihleri arasındaki ihaleleri yayınlandı. Bu ihaleler sermaye devletinin, toplumsal muhalefete karşı baskı ve zorbalığı daha da tırmandıracağının bir göstergesidir. Söz konusu ihale ilanında Emniyet Genel Müdürlüğü için 1 milyon adet plastik mermi, 103 bin 500 adet OC gaz spreyi, 5 bin adet taarruz el bombası gibi malzemelerin bulunduğu yüklü bir alım yapılacağı belirtilmektedir.

Kopacak fırtınalara hazırlıklı olmak

Sermaye iktidarı baskı ve zorbalıkla ayakta kalmayı hedeflerken, toplumsal mücadele dinamiklerinin kopacak fırtınalı günlere hazırlanmaları hayati bir önem kazanıyor. Yıllardır adım adım hayata geçirilen polis devleti uygulamalarıyla toplumun temel hak ve özgürlüklerini yok eden iktidar, toplumun büyük bir kısmının nefretini kazanmıştır. Toplumu adeta nefessiz bırakan Erdoğan AKP’si burjuva yasalarını dahi hiçe saymaktan geri durmamakta, yarattığı tek adam rejimi ile yasaları işine geldiği gibi kullanmakta veya değiştirebilmektedir. Bu nedenle zorba rejime karşı toplumda sürekli öfke birikmektedir. Toplumsal mücadele dinamiklerinde biriken bu öfkenin çok da uzak olmayan biz zamanda patlaması kuvvetle muhtemeldir.  

Düzen muhalefetini aşmak

Düzen muhalefeti toplumda biriken öfkenin dışa vurmasını engellemek için adeta itfaiye görevi üstlenmiştir. Cumhur İttifakın karşısında düzen sağı ve solundan beş benzemezler olarak yer alan düzen muhalefeti, AKP iktidarının uygun gördüğü, dayattığı kulvarda laf yarıştırmayı kendine görev bilmektedir. Anayasa ve hukukun üstünlüğünü dilinden düşürmeyen düzen muhalefeti, seçimleri adres göstermekte, böylelikle biriken öfkeyi kendince kontrol altında tutmaktadırlar. Hatırlanırsa şaibeli seçimlerin ardından sokağa çıkan emekçileri engellenmek ve toplumun tepkisini düzen sınırları içine hapsetmek düzen muhalefetine düşmüştü.

Tüm bunlara rağmen zaman geçtikçe daha çok pervasızlaşan AKP-MHP koalisyonu, düzen muhalefetini de hedef tahtasına çakmaktan geri durmuyor. AKP iktidarının karşısında yer alan düzen partileri ise kapitalist düzenin meşruluğuna leke sürmemekle kalmıyor, toplumsal dinamikleri kontrol altına almaya çalışıyor ve AKP iktidarına çanak tutmaya devam ediyorlar.

Çürümüş ve yok olmaya mahkum kapitalist düzen, AKP eliyle insanlığa kan kusturmaktadır. Burjuva düzenin ürünü olan AKP iktidarına alternatif gösterilen düzen muhalefetini aşmak ve biriken öfkeyi örgütlemek, bugün Türkiye’de kendine ilerici-devrimci diyen herkesin omuzlarındaki bir sorumluluktur. Yazık ki Türkiye’deki ilerici, sol birikimin büyük bir bölümü yaşadığı ideolojik erozyon sonucunda sinmiş, korku cenderesine hapsolmuştur. Bu kesim düzen muhalefetinden medet umar bir haldedir. Kendi gücüne yaslanmadığı yerde yalpalayıp durmakta, düzen cephesi içindeki güçlerin peşinden gitmeye meyletmektedir.  

Korkuyu örgütleyen AKP iktidarına karşı korkusuzca mücadeleyi büyütmenin yolu, sınıf devrimcilerinin yaptığı üzere fabrikalarda, mahallelerde, kısacası işçi ve emekçilerin bulunduğu her alanda ilmek ilmek geleceği örgütlemekten geçiyor. İşçi ve emekçiler haklı ve meşru talepleri uğruna mücadeleye bu yolla çekilebilir. Yarın açığa çıkabilecek bir öfke patlamasına da ancak bugünden sınıf cephesinde örgütlenecek mevziler üzerinden yön verilebilir.

N. Kaya