Her gün salgından yüzlerce insan ölüyor. Korona virüsü salgınına karşı dinci-faşist iktidar koruyucu tedbirler başta olmak üzere kayda değer hiçbir önlem almıyor. İlk hasta resmi olarak açıklandığından beri adeta virüsün hızla yayılması için zemin düzlüyor. Bu arada düzen siyaseti var gücüyle işçi ve emekçilerin yaşam hakkını tehdit eden ‘zorunlu çalışma’ dayatmasına karşı biriken öfkeyi kontrol altına almak için uğraşıyor.
Kapitalistlere 100 milyar liralık kurtarma paketi açıklayan AKP rejimi, bir-iki kırıntı dışında emekçilere “zırnık yok” politikası izliyor. İşçileri açlık-işsizlik ya da hastalık riskine rağmen çalışma ikilemiyle karşı karşıya bırakan bu rejimin başı T. Erdoğan, “üretim-ihracat devam” edecek diye vaaz veriyor. İktidarın yüzüstü bıraktığı yoksullara sınırlı da olsa yardım etmeye çalışan Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanları’nın başlattıkları “bağış” kampanyaları sarayın hışmına uğradı. Belediyelerin bağış kampanyası için açtıkları banka hesaplarına el koyan AKP iktidarı kendi kampanyasını başlattı. T. Erdoğan’ın “milli dayanışma kampanyası” diye yaftaladığı bağış toplama işi, ikinci gün emekçilerden zorla para toplama noktasına evrildi. Emekçiler için kuruş harcamayan rejim, güya ilan ettiği “bağış kampanyası” ile yoksulların derdine çare olacak.
Bağış kampanyaları emekçilerin çoğunluğunun derdine derman olmayacak. Yine de toplanan bağışların ihtiyacı olanlara dağıtılması durumunda, emekçilerin kabaran öfkesinin patlamaya dönmesinin önü alınmak isteniyor. Zira düzen partilerinin tümü olası bir toplumsal hareketin gelişmesinden çekiniyorlar.
Ellerinde işçi ve emekçilerin kanları olan düzen partileri sosyal politika kisvesi altında yalan ve aldatmaca ile milyonları uyutmak için çalışıyor. Örneğin Saadet Partisi ‘Bir nefes sıhhat’ sloganıyla reklam yaparak, AKP’ye “biz bol sıvı tüketiriz, paramız olursa dengeli de besleniriz siz yeter ki gücünüzü kanal ihalelerinde değil korona virüsle mücadelede harcayın” diyerek düzen sınırlarında ki muhalefeti kitlelerin öfkesini kontrol altına alacak biçimde yapıyorlar. Reklamda kullandıkları “bizim için muteber bir nesne yok devlet gibi, ama olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” vurgusuyla milyonların azgınca sömürüsü üzerine kurulan sermaye devletinin bekçilerinden biri olduklarını kanıtlıyorlar.
Meral Akşener ölümlerin kitlesel boyutlara ulaştığı günlerde burjuva muhalefetin gerici odaklarından biri olarak millet ittifakı belediye başkanlarını tebrik etmekle, ittifakın diğer partileri ile birlikte AKP’yi OHAL ilan etmesi için sıkıştırmakla meşgul.
Daha etkin bir şekilde sermayenin hizmetine girmeyi hayal eden Kılıçdaroğlu ise, bir taşla iki kuş vurmak için düzenin çizdiği sınırlar içinde AKP’ye karşı muhalefet yapıyor. Bu sırada işçi sınıfının mücadele dinamiklerini boğmaya çalışarak ikiyüzlü tutum alan icazetçi sendikalar DİSK, Türk-iş, Hak-iş şefleri ile sözde işçi hakları için görüşüyor.
Sendikal bürokrasinin işçileri eylemli hattan uzak tutan, sermayenin çarklarının dönmesini esas alan çizgisi üzerinden yaptıkları 'İşten çıkarmalar yasaklansın’ çağrılarını öven Kılıçdaroğlu “Bu süreçte hiç kimsenin işinden, aşından olmaması lazım. Bu bağlamda biz de size her türlü desteği veriyoruz.” diyerek AKP’yi sıkıştırmaya çalışıyor. Dinci-faşist iktidara “Mutlaka ortak aklı egemen kılalım, Ekonomik Sosyal Konseyi toplayın.” diyerek işçi ve emekçi kitlelerde salgınla birlikte büyüyen ekonomik sosyal hoşnutsuzluğun eyleme dönüşmesini “birlikte önleyelim” çağrısı yapıyor.
Belli ki sınıf hareketinin büyümesinden korkuyorlar. Sermaye devleti sözde arabulucu konumdadır. Patronlar ve işbirlikçi sendikaları uzlaştırarak emeğin sömürüsünü daha da kolaylaştırarak bu düzeni krizden çıkarmaya çalışıyorlar. Amaç sınıf işbirlikçisi politikayla işçi ve emekçileri kötürümleştirmek!
Böylece korona günlerindeki düzen siyasetinin icraatları tüm kurumlarıyla birlikte sermaye düzeninin çürümüşlüğünü gözler önüne sermiş oluyor. Bir taraftan düzen muhalefeti kitlelerde biriken hoşnutsuzluğu kendilerini alternatif olarak gösterecek bir imkân olarak görüyor. Her gün bu amaca uygun söylevler veriyorlar. Diğer taraftan salgın karşısında oluşacak öfkenin düzeni temellerinden sarsacak bir hareket yaratma ihtimaline kaşı şimdiden kendilerine biçilen role uygun bir şekilde yangın söndürücü bir misyonla hareket ediyorlar.
Burjuva cumhuriyet için bugün önemli olan ekonomik-sosyal krizin tam ortasında salgın tüm ülkeyi kasıp kavurup sağlık sistemini felce uğratırken istikrarın bozulmamasıdır.
Burjuva düzenin yalan ve aldatmacasına karşı tek yanıtı sınıfın birleşik, devrimci hareketi verecektir.
M. Devrim