Sermaye iktidarı ile pandemi halkın sağlığını tehdit ediyor

Ekonomik kriz, savaş, sıkıyönetim, pandemi! İşte sermayenin vurucu gücü olan AKP-MHP iktidarının özü özeti... İşçi sınıfıyla emekçiler, bu musibetlerin hiçbirinin sorumlusu değil. Tersine, tüm bunlar kapitalist sistem ile beka krizi yaşayan iktidarın yarattığı belalardır. O halde emekçiler bu yıkımların faturasını ödemek zorunda değiller. Enerjilerini, mücadele azimlerini rejimin hastalıklarının vebalini taşımak için değil, bu kokuşmuş sistemden kurtulmak için harcamalılar. Çaba da, enerji de, bedeller de sınıfsız, sömürüsüz, sosyalist bir dünya kurma mücadelesi için hasredilmelidir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 21 Ağustos 2020
  • 20:17

Covid-19 salgını aldı başını gidiyor. Hastalık yayılmaya başladığında ciddi önlem almayan AKP-MHP iktidarı aynı zihniyetle işe devam ediyor. Pandemi başladığında on binlerce kişinin Umre ziyaretine izin veren iktidar, Suudi Arabistan’dan taşınan virüsü ülkenin dört bir yanına kendi elleriyle dağıtmış oldu. Salgının devam ettiği bir aşamada da “normalleşme süreci”ni başlattılar. Zaten göstermelik olan önlemler rafa kaldırılınca, henüz kontrol altına alınamayan pandeminin yeniden yayılması kaçınılmaz oldu. 

Her şey normalmiş gibi bir hava yaratan gerici iktidar, maske zorunluluğu getirerek sorumluluğu halkın üstüne attı. Hasta sayısında dramatik artışlar olunca da “halk tedbirlere uymuyor” söyleminin ardına sığınarak, yakasını kurtarmaya çalışıyor. Oysa Türk Tabipleri Birliği (TTB) tarafından defalarca yapılan uyarıları düne kadar dikkate almıyorlardı. Önlem almak adı altında genelge yayınlayan sarayın İçişleri Bakanlığı, bu defa esas işi kolluk kuvvetlerine havale etti. 

Pandemi başladığında halkın sağlığını korumak için ciddi önlemler almayan iktidar, yükü sağlık emekçilerinin sırtına yıkarak işin içinde sıyrılmıştı. Sorun büyüdükçe hem hastaların hem hayatını kaybedenlerin sayısını düşük gösterdi, yalan dolanla gerçeklerin üstünü örtmeye çalıştı. Nitekim bilim insanları, pandemiden ölenlerin sayısının açıklanan resmi rakamların en az üç katı olduğunu belirtiyorlar. 

AKP iktidarının önlem almaktan anladığı şey kapitalistlere para dağıtmak, yaşlıları eve hapsetmek ve hafta sonları sokağa çıkma yasağı ilan etmekten ibaretti. Salgın yayılırken, haftalarca maske dağıtma işini bile organize edemeyen dinci-faşist rejim, gönüllü maske dağıtanları ise gözaltına aldırttı. Utanmadan kapitalistlerle cilveleşerek 100 milyar liralık ‘kurtarma paketi’ ilan ettiler. İhtiyacı olanlara yardım söz konusu olunca da halktan para dilendiler. Bu arada yerel yönetimlerin yoksullara yardım etmesini pervasızca sabote ettiler.

İlk dalgada en büyük suçu işçi sınıfına karşı işlediler. Ülke kaynaklarını yağmaladıkları için, işçilere iki-üç haftalık ücretli izin veremediler. AKP şefi, “çarklar dönmeye devam edecek” diye vaazlar verdi. Kapitalizmin sömürü çarkları döndü, ama işçilerin hayatı pahasına. Günü geldi, pandemiden “işçi hastalığı” diye söz edilmeye başlandı. Evlere kapanın diye vaaz verenler, sokağa çıkma yasağı olan günlerde bile kapitalistlere verdikleri özel izinlerle işçileri çalışmaya zorladılar. Dardanel, Vestel gibi örneklerde görüldüğü üzere, iktidarın özel izniyle fabrikalar bir tür ‘çalışma kampı’ haline getirildi. Hal böyleyken, pişkinlikte sınır tanımayan tutumlarıyla kendileri için “başarı hikayeleri” uydurdular. Böyle bir zihniyetin pandemiyi kontrol altına alması mümkün mü?

Son gelişmeler mümkün olmadığını gösterdi. Ankara başta olmak üzere birçok kentte sağlık emekçileri uyarı üstüne uyarı yaparken, AKP-MHP iktidarı Doğu Akdeniz’de gerilimi arttırmak, Yunanistan’la savaşın eşiğine gelmek, Güney Kürdistan’ı bombalamak, Libya’da savaşı yaymak, Azerbaycan’da tatbikat yapmak gibi militarist ve saldırgan işlere odaklanmış durumda. 

Ne sağlık emekçilerini ne de TTB’yi dikkate alan sermaye iktidarı, pandemi kontrolsüz bir şekilde yayılmaya başlayıncaya kadar kılını kıpırdatmadı. Sarayın ‘bilim kurulu’nda yer alan bazı hekimler bile hasta sayısındaki artışın korkutucu boyutlara ulaştığını açıklamak zorunda kaldılar. Ankara, Diyarbakır, Konya gibi büyük kentlerde hastaneler dolmak üzere. Sağlık emekçileri acilen önlem alınmazsa, krizin kaçınılmaz olacağı konusunda uyarıyorlar. Sağlık emekçilerinin çığlıklarını duymayan sarayın Sağlık Bakanı, Twitter hesabından mesajlar yayınlayarak nasihatleriyle virüsle “mücadele” ediyor. 

Bu aşamadan sonra genelge yayınlayan sarayın İçişleri Bakanlığı ise, denetleme seferberliği ilan etti. İşin çoğu artık polise, jandarmaya, bekçilere, özel güvenlik şirketlerine havale ediliyor. Yani bir tür ‘fiili sıkıyönetim’ ilan ederek, virüse karşı ‘mücadele’ edecekler. Pandemiyle mücadele Sağlık Bakanlığı’ndan İçişleri Bakanlığı’na havale edilince, göreve çağrılan da Jandarma Genel Komutanlığı ile Emniyet Genel Müdürlüğü oluyor. 

Hasta sayısındaki artışlar ile hastanelerdeki doluluk oranına dikkat çeken bilim insanları, Türkiye’nin ‘birinci dalganın ikinci piki’ veya ‘2. dalga’ ile karşı karşıya olduğunu ifade ediyorlar. “Normalleşme” koşullarında virüsün kontrolsüz bir şekilde yayılması, hasta sayılarının dramatik bir şekilde artmaya devam edeceğine işaret ediyor. AKP-MHP iktidarı bir kez daha halkın sağlığı için ciddi bir tehdit olduğunu ispatlamıştır. 

Kapitalist elitler arasında yer alan AKP şefleri, halkın sağlığını hiçe sayarken, kendilerinin haftalık test yaptırdıkları ortaya çıktı. Basına yansıyan bilgiler, Genel Merkez’in talimatıyla AKP’lilerin her hafta test yaptırdıklarını deşifre etti. Bu olay, dinci-faşistlerin sadece lükse-şatafata düşkünlüğünü değil, kendilerini “seçilmiş kast’ gibi gördüklerini de gözler önüne serdi.

Savaşı tırmandırır, komşuları tehdit eder, yeni cepheler açmak için bahane ararken, bu iktidar ekonomiyi iyice batırdı. İşsizlerin on milyonlarla ifade edildiği, asgari ücretin açlık sınırının altına düştüğü koşullarda, pandeminin kontrolsüz bir şekilde yayılmaya başlaması, sermaye iktidarının emekçileri yeni felaketlere sürükleyeceğinin somut verileridir.

Ekonomik kriz, savaş, sıkıyönetim, pandemi! İşte sermayenin vurucu gücü olan AKP-MHP iktidarının özü özeti... İşçi sınıfı ve emekçiler, bu musibetlerin hiçbirinin sorumlusu değil, tersine en ağır bedeli ödeyen kesimdir. Söz konusu tüm sorunlar kapitalist sistem ile beka krizi yaşayan iktidarın yarattığı belalardır. O halde emekçiler bu yıkımların faturasını ödemek zorunda değiller. Enerjilerini, mücadele azimlerini rejimin hastalıklarının vebalini taşımak için değil, bu kokuşmuş sistemden kurtulmak için harcamalıdırlar. Çaba da, enerji de, bedeller de sınıfsız, sömürüsüz, sosyalist bir dünya kurma mücadelesi için hasredilmelidir.