Koronavirüs sorunu tüm dünyada çığ gibi büyümeye devam ediyor. Zira, toplum sağlığını hiçe sayan ve kendi sefil çıkarlarını öncelik gören kapitalistler, salgını bitirmek şöyle dursun daha da yayılmasına neden oluyorlar.
Pandemi ülkemizde olduğu gibi dünya ülkelerinde de tırmanışa geçti. Dünyada şimdiye kadar can kaybı 850 bini aşmakla birlikte toplam vaka sayısı 25 milyon 383 bini geçmiş bulunuyor. Vaka sayılarında Amerika ve Brezilya’dan sonra üçüncü sırada yer alan Hindistan’da 30 Ağustos’ta rekor artış yaşanarak 24 saatte 78 bin 761 kişide virüs tespit edildi. Bu gelişme tüm zamanlarda bir günde en yüksek vaka sayısı olarak kayıtlara geçerken, buna karşın ülkede ekonominin çarkı dönsün diye hiçbir önlem alınmamakta ve göz göre göre insanlar ölüme terk edilmekteler. Yine yakın zamanda Almanya ve İngiltere’de de vaka sayılarında ciddi bir artış yaşandı. Tüm bunlar yaşanırken, emperyalist-kapitalist devletler koronavirüs krizini emekçilerin sırtına yükleyerek bu süreci kendi lehlerine en az hasarla atlatma derdindeler.
Dünya ölçeğinde test sayısı arttıkça korkunç gerçekler de gün yüzüne çıkıyor. Türkiye’de ise test sayıları sınırlı tutularak gerçeklerin üzeri örtülmeye çalışılıyor. Böylelikle gerici faşist rejim toplumu virüsün “kontrol” altında olduğu yalanına inandırmaya çalışıyor. Öte yandan, sağlık emekçilerinin “tükeniyoruz”, “ölüyoruz” çığlıklarını duymayan rejim, beş sağlık emekçisinin bir günde hayatını kaybetmesine seyirci kalarak, sağlık emekçilerin taleplerini ise görmemezlikten gelerek ölümlerine sebep oluyor.
Sağlık Bakanı tarafından açıklanan günlük koronavirüs tablosunda dahi vaka sayılarının iki bine yaklaştığı ve ölümlerin arttığı görülürken, gerçek tablonun bunun on katı olduğu ifade edilmektedir. Örneğin, bir günde sadece Diyarbakır’da 15 kişi hayatını kaybetti. 23 Ağustos’ta sadece Malatya’da 28 kişi hayatını kaybederken, resmî açıklamaya göre ülke genelinde 18 kişinin koronadan hayatını kaybettiği söylendi. Açıklanan resmi rakamların sahada bir karşılığı olmadığını söyleyen enfeksiyon uzmanları hastanelerdeki yoğunluğun açıklanan rakamların çok ötesinde olduğunu belirtiyorlar. Hastanelerdeki yoğunluktan kaynaklı doktorlar, hastalar arasında seçim yapmak zorunda bırakılıyor. Gerici faşist iktidar ise resmi olarak yaptığı açıklamalarda rakamları düşük tutarak toplumu rahatlatmaya çalışıyor. Yayılan virüse rağmen fabrikalar, madenler, işletmeler tam gaz çalışırken, işçilerin ölüleri üzerinde yükselen saltanatlarının keyfini çıkaran sermaye iktidarı, pandemi koşullarını fırsata çevirerek ortaya koyduğu politikalarla işçi ve emekçilere kölelik koşullarını dayatıyor.
AKP-MHP rejimi kendi bekasını toplumun çıkarıymış gibi yansıtarak ve bir avuç zümrenin zenginliğini her şeyin üstünde tutarak önüne gelen her şeyi yağmalıyor. Gerici faşist iktidar ne koparırsam kar mantığıyla hareket ederken, geçtiğimiz hafta kendileri de birer sermayedar olan bakanların yaptığı açıklamalar toplumda infial yarattı. Özel okul sahibi Eğitim Bakanı öğretmen maaşlarının “yük” deme rahatlığını kendinde görürken, Medipol Hastaneleri’nin sahibi Sağlık Bakanı ise “özel hastanelerde 250 TL’ye test yapılabilir” diyerek arsızlıkta sınır tanımadı.
Bu iki örnek de gösteriyor ki AKP iktidarı ve sermayedarlar için toplum sağlığı yok hükmündedir. Bütçeyi ve kaynakların çoğunu yağlamayıp geri kalanları da savaş ve saldırganlık için harcayan, milyonlar salgın ve açlıkla boğuşurken pandemiyi fırsata çevirip zenginliklerini büyüten sermaye ve AKP iktidarı, pandeminin kontrol altına alınmamasının bizzat sorumlularıdır. Halkı koronavirüsün insafına terk ederek, rezil planlarını hayata geçirmek için pervasızlıktan kaçınmamaktadırlar. İşçiler ve emekçiler virüsten, işsizlikten, açlıktan boğuşurken, sarayın efendileri ise bu ortamı istismar ederek kirli planlarını bir an önce gerçekleştirme telaşı içerisindedir.
Ortaya koyduğu politikalarla kitle desteğini kaybettiğinin farkına varan Saray rejimi, etekleri tutuşmuş bir şekilde Ayasofya şovu ya da bol gazlı “müjde”lerle günü kurtarmaya çalışıyor. Yaptıklarının toplum tarafından bir karşılığı olmadığını görünce de toplumun üzerindeki baskı ve zorbalığı tırmandırıyorlar.
Günümüzde gelişen bilim ve teknolojiyle salgın şimdiye kadar kontrol altına alınabilirdi. Var olan imkânlar toplumun sağlığını esas alan şekilde kullanılsaydı ne salgın ne de başka bir şey toplum için tehdit unsuru olabilirdi. Fakat sermayenin çıkarlarını gözeten ve bir avuç asalağın zenginliğini toplumun ihtiyaçlarından daha öncelikli sayan kapitalist sistem var oldukça işçi ve emekçilerin yaşamı tehlike altında olmaya devam edecek.
N. Kaya