Covid-19 salgınının dünya genelinde tekrardan hızla yayılmaya başladığı görülüyor. Özellikle ABD ve Avrupa ülkelerinde hasta sayılarında ciddi bir artış var, ölümler ilk zamanlarda ki kadar yüksek değil ama grafik çizgisinde eğri yavaş da olsa yukarıya doğru tırmanıyor. Meksika, Hindistan, Güney Kore gibi başka ülkelerden de benzer haberler geliyor. Türkiye’de ise tablo günden güne vahimleşiyor.
“Normalleşme” adımları kapsamında yaz aylarında her alan gevşetildi, insanlarda rehavet yaygınlaştı. Hem kapitalist devletler tarafından önlem alma ve hazırlık yapma konusunda ciddi adımlar atılmadı hem de salgın hastalık bilincinin yeterince oturtulamaması sebebiyle maske, sosyal mesafe gibi kurallara uyum konusunda ilk zamanlardaki duyarlılık azaldı. Kapitalistlerin çıkarlarına öncelik verilerek sağlık ikinci plana atıldı. Pandemiye karşı önlem almada başarısız olan devletler, bu başarısızlıklarını sürdürecekleri yönünde işaretler veriyorlar.
Kuzey yarımküre ülkelerinde yazın bitimiyle birlikte mevsimsel hastalıkların pandemiyi daha da vahim bir noktaya getirebileceği tartışılıyor. Tekrardan sağlık sistemlerinin kilitlenebileceği, yeni faciaların yaşanabileceği konusunda uyarılar yapılıyor. Hal böyleyken yeni eğitim-öğretim yılında okulların açılmasına dönük hazırlıklar yapılıyor. Okulların açılma tarihi, nasıl olacağı, alınacak önlemler ülkeden ülkeye değişiyor ancak salgın riski yaygınlaştığında atılacak adımlara dair belirsizlik de devam ediyor. Salgının engellenmesi konusunda alınan önlemler göstermelik sınırlarda kaldığı takdirde yeniden ağır sonuçlar yaşanması kaçınılmaz olacak.
Dünya haritasını göz önüne getirerek bazı ülkelerin durumlarına bakmakta fayda var. Her ne kadar Covid-19 Çin’de ortaya çıkmış, oradan dünyaya yayılmış olsa da, salgının ülkelere verdiği zarar açısından Amerika ve Avrupa kıtaları öne çıkıyor. Dünyada toplam vaka sayısı 24 milyonu aştı. Ölenlerin sayısı ise 800 binin üzerinde. Ölen ve hastalanan kişi sayısında ABD başı çekiyor, hemen ardından Brezilya takip ediyor. Açıklanan resmi rakamlara göre ölümlerin en çok yaşandığı ülkeler şöyle sıralanıyor: ABD 180 binin, Brezilya 115 binin, Meksika 60 binin, Hindistan 58 binin, İngiltere 41 binin, İtalya 35 binin, Fransa ise 30 binin, İspanya 28 binin, Peru 27 binin, İran 20 binin, Rusya 16 binin üzerinde. Koronavirüs tanılarında ise 6 milyona yakın sayı ile ABD yine başı çekiyor, onu Brezilya, Hindistan ve Rusya takip ediyor. Salgın Çin’de başlamasına rağmen Çin’de ölüm sayısı 4.634, vaka sayısı ise 85 bine yakın.*
Bu sayılar neyi ifade ediyor?
Toplum sağlığı açısından salgın hastalıkların yönetilmesi konusunda kapitalist devletlerin genelde başarısız olduğu ama özellikle gelişmiş kapitalist devletlerde durumun daha da içler acısı olduğunu görüyoruz. Ayrıca önceki yüzyıllarda insanlığın yaşadığı salgınlar ile günümüzdeki salgın sürecinde ulaşılan teknolojik gelişmişlik ve tıbbi bilgi düzeyi karşılaştırılınca utanç verici bir tablo ortaya çıkıyor. Çin öbür devletlere nispeten daha iyi durumda, devasa nüfusuna oranlarsak bu durum daha da belirginleşiyor. Ancak her bir ülke toplum sağlığına değil siyasal ve ekonomik çıkarlarına öncelik verdi.
Virüsler de diğer canlılar gibi kendi varlığını idame ettirme savaşı veriyor. Virüslerin hastalık yapması doğası gereğidir ancak salgının hastalık ve pandemi boyutuna gelmesi tamamen yaşam koşullarına bağlıdır. Günümüz yaşam alışkanlıklarını belirleyen ise kapitalist düzendir. Salgın hastalığın engellenmesi yönünde gerçek politikaların hayata geçirilmesine engel olan da bu düzendir.
Geçen yüzyılda Sovyetler Birliği’nin varlığı ve sert toplumsal mücadeleler sonucunda ‘sosyal devlet’ uygulamaları en azından gelişmiş kapitalist ülkelerde vardı. Bunlar kazanılmış hak sayılıyordu. Ancak Sovyetlerin dağılması ile birlikte kapitalizmin peçesi yırtılmış, vahşi yüzü bir kez daha kendini göstermiştir. Karşı saldırının adı ‘neoliberal politika’ idi ve insafsızca hayata geçirildi. Sağlık ve eğitim hizmetinde yaşanan dönüşümler sonucunda temel insan haklarının gaspı inanılmaz boyutlara ulaştı. Pandemi sürecinin gösterdiği vahim durum bu oldu. Dünyanın en zengin ülkeleri sağlık sistemleri konusunda hem donanım eksikliği açısından hem de insani olarak iflas bayraklarını çektiler.
“Normalleşme” adımları sonrasında tekrardan yükselişe geçen salgın hastalık önümüzdeki haftalarda yeniden zor zamanlar yaşatacak. Salgının faturasını en ağır şekilde ödeyen işçi ve emekçi sınıflar inisiyatifi eline alıp harekete geçmezse yazık ki, ödenecek bedeller daha da ağırlaşacak. Salgının seyri, hastanelerin durumu konusunda doğru bilgiye ulaşımı türlü yöntemlerle maniple eden kapitalist devletler pandemi sürecini iyi yönetiyormuş gibi bir görüntü çizme derdindeler. Oysa testler yaygın yapılmıyor, işyerlerinde işçiler hastalandığında dahi çalışanlara ücretli izinler verilmiyor. Ne olursa olsun sömürü çarkını döndürme hırsıyla hareket eden kapitalistlerden çözüm beklemek abes olur. Toplum sağlığını, eğitim hakkını, insanca yaşam koşullarını ancak işçi ve emekçilerin sosyalist mücadelesi sağlayabilir. Kapitalizm yıkılıp bilimsel alternatifi olan sosyalizm dünyada inşa edilene kadar bu sistem insan soyunun başına yeni belalar açmaya devam edecektir.
*CNN Türk Covid-19 verileri, 25 Ağustos 2020.