Kapitalizm, iklim krizi ve tarım

İklim krizi özellikle tarımsal üretime etkileri ile gıda sorununda da ciddi tehditler barındırıyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 28 Ağustos 2020
  • 14:29

Dünya genelinde pandeminin sürdüğü bugünlerde acil konulardan biri de yine küresel bir sorun olan iklim krizidir. Önümüzdeki yıllarda eğer köklü bir değişim ve dönüşüm gerçekleşmezse, yine dünya çapında ve özellikle yoksul ülkelerde iklim krizinin daha ağır sonuçlarının yaşanması bekleniyor.

Dünya Su Konseyi (WWC) 2020 yılı için paylaştığı veriler ile günümüzde dünya çapında 1,1 milyar insanın suya erişimi olmadığını ve toplam 2,7 milyar insanın her yıl en az bir ay boyunca su kıtlığı çektiğini belirtiyor. Su kaynaklarına erişim konusu henüz Türkiye’de ciddiyetle ele alınmıyor. Ancak önümüzdeki senelerde durum kötüleştikçe işin ciddiyeti daha iyi anlaşılacak. Koronavirüs ilk olarak Çin’de başladığı zamanlarda da sanki buralara salgın hastalık gelmeyecekmiş gibi düşünüldü. Kapitalist devletler önlem almak çerçevesinde gerekli adımları atmadılar. Çünkü kapitalist bir dünyada yaşıyoruz ve kapitalist düzende ekonomik ve siyasi çıkarlar toplum sağlığından daha önemlidir. Yaşanan pandemi sürecine rağmen bu hakim bakış açısında değişen bir şey yoktur. Aynı yaklaşım iklim krizi konusunda da geçerlidir.

Yakın yıllara kadar küresel ısınma genellikle buzulların eriyeceği, deniz seviyelerinde yükselme olacağı, penguenlerin yaşam alanlarının kalmayacağı gibi örnekler üzerinden dile getiriliyor, yer yer alayla ele alınıyordu. Ne de olsa kutuplar buradan çok uzaktı. Ancak son yılların bunaltıcı havaları, mevsimsel geçişlerin bozulması, beklenmedik hava olayları ile küresel ısınmanın günlük yaşama etkileri daha da konuşulur oldu. Bunda ayrıca iklim krizine dikkat çekmek konusunda oldukça başarılı olan Greta ve milyonlarca gencin FFF (İklim İçin Cumalar) hareketinin de önemli bir rolü oldu.

Geçen yüzyılın sonlarından itibaren uyarılarda bulunan bilim insanları 2020 senesi ile birlikte dünyanın iklim dengesinin önemli oranda bozulduğunu raporlar ile açıklıyorlar. Mesele artık bu bozulmayı sınırlandırmak. Uluslararası sözleşmeler, anlaşmalar vs.ler yapıldı, halen çağrıları sürüyor. Ancak toplumsal muhalefetin basıncı olmadıkça kapitalistlerin bu konuda adım atacakları yok. Kendi imzaladıkları kararları dahi hayata geçirme konusunda acizler.

Küresel iklim değişikliğinin etkileyeceği alanlardan biri de gıda sektörüdür. Salgını yaşadığımız bugünlerde gıda sektörünün önemi bir kez daha açığa çıktı. Bağışıklık sisteminin güçlü olmasının arkasında sağlıklı beslenme koşulu da var. Gıdaya erişim bir dert, sağlıklı gıdaya erişim daha ağır bir dert olmuş durumda. Kapitalist tarım politikaları sonucunda hem doğada hem de temel besin kaynaklarında yaratılan tahribat pandemi süreciyle tekrardan gündeme geldi. Gıda güvenliğine yönelik sorgulamalar bir yana, bir de 2050 senesi için 10 milyara ulaşacağı tahmin edilen dünya nüfusunun beslenmesi sorunu tartışılıyor.

Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından yeni yayınlanan “İklim Değişikliği ve Tarım” isimli raporda olası senaryolara dair çarpıcı açıklamalar yer aldı: “Araştırmalar, 2050 yılında dünya nüfusunu beslemek için tarım ve gıda üretiminin, bugünkü düzeyinden en az %50 oranında arttırılması gerektiğini belirtmektedir. IPCC’nin Değerlendirme Raporları, iklim değişikliğinin etkisiyle dünyada su kıtlıklarının ve kuraklıkların artacağını, tarımsal verimliliklerin düşeceğini, gıda fiyatlarında dünya genelinde %85’e varan artışların gerçekleşebileceğini öngörmektedir. Yağış rejiminin değişmesi nedeniyle bazı tarım alanlarının kuraklaştığı, tarımsal ürünlerin olgunlaşma sürelerinin değiştiği, bazı tarım alanlarının sel suları altında kalarak kullanılamaz hale geldiği ya da deniz suyunun yükselmesi ile tuzlandığı ve bu koşullarda verimin düştüğü bilinmektedir. Yüksek sıcaklıklarda gıdalarda bakteri üretimi artacaktır. İklim değişikliği gıda güvenliğini de tehdit etmektedir.”

Türkiye, iklim krizinin en çok etkileyeceği alanlardan biri olan Akdeniz kuşağında yer alıyor. Bu noktaya da işaret edilen Bakanlık raporunda, Türkiye’nin önümüzdeki 10 ila 20 senenin tarım politikaları belirlenirken, 2-3 ⁰C sıcaklık artışı varsayımı ele alınmış. Bu varsayıma göre arazi verim kayıplarının 2030-39 arası %6-7, 2040-49 da ise %8-9 seviyelerine ulaşacağı söyleniyor. Raporda ayrıca 2025 yılı itibariyle dünya çapında 3 milyardan fazla insanın su kıtlığı yaşayacağı da belirtiliyor.

İklim değişikliği ile beklenen sonuçlardan biri de tüm dünyada kahve yetiştirilen toprakların önümüzdeki 30 yıl içerisinde yüzde 50 oranında azalacağı yönündedir. Kahvenin günümüzde oldukça fazla tüketilen bir içecek olduğu bilinmektedir. Kahvenin sonraki senelerde lüks tüketim ürünleri kategorisine geçeceğini ifade etmek yanlış olmayacaktır.

İklim krizinin çok yönlü sonuçları olacaktır. Örneğin aşırı hava olayları normal hale gelecek, aylarca yağması gereken yağış birkaç saatte yağıp ani sel baskınları veya benzeri felaketlere sebep olabilecek. Hem betonlaşma, ormansızlaşma hem de önceliğin doğa ve insan yaşamına verilmemesinden kaynaklı bu felaketler facialara yol açacak. Bugüne kadar bunlar gerçekleşti ama ileriki yıllarda sık sık yaşanma ihtimali artacak.

İklim krizi özellikle tarımsal üretime etkileri ile gıda sorununda da ciddi tehditler barındırıyor. Kapitalist üretim sürecinin sonucunda oluşan iklim krizi böylesi teknolojik gelişmişlik içerisinde, açlığı ve kıtlığı yaygınlaştıracaktır. Açlık ve kıtlık olgusu daha çok üçüncü dünya ülkelerinin haber başlıkları iken, artık gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerin de gündeminde olacaktır. Kapitalist düzen aşılmadığı sürece önümüzdeki yıllarda özellikle yeni nesilleri etkileyecek küresel sorunlar da büyümeye devam edecektir.

İLİŞKİLİ HABERLER