Yıkım politikalarına karşı örgütlü mücadele!
Türkiye’de işçi sınıfı ve emekçilerin sorunları, beklentileri, talepleri ve özlemleri ile sermaye rejiminin dayattığı suni gündemler arasında adeta bir uçurum var. Kapitalistlerin “demir yumruğu” olarak hareket eden AKP-MHP iktidarı, emekçileri gerçek sorun ve gündemlerinden uzaklaştırabilmek için her yol ve yöntemi kullanıyor, her türlü kirli aracı devreye sokuyor. En temel sorunu olan kendi bekası için yayılmacı-fetihçi heveslerinin de ürünü olan savaş çığırtkanlığını tırmandırıyor.
İzlediği saldırgan siyasetle kitle tabanını korumaya çalışırken, burjuva muhalefeti de kuyruğuna takıyor. Düzen partileri ya destek verip bu suça ortak oluyor ya da utanç verici bir sessizliğe bürünüyorlar. Güçlü bir toplumsal muhalefetin olmadığı koşullarda bu durum geçici de olsa dinci-faşist rejimi rahatlatıyor.
Birçok cephede ciddi sorunlarla yüz yüze olan AKP-MHP iktidarının soluk alabilmesi ancak milyonlarca emekçiyi nefessiz bırakan icraatların sürekliliği ile mümkün olabiliyor. Bu icraatlar emekçiler için ağır sonuçlar yaratıyor. Ekonomik kriz derinleşirken, Covid-19 pandemisi yeniden tırmanıyor. Sürekli büyüyen işsizlik devasa bir sorun haline gelmiş bulunuyor. Milyonlarca emekçi insanca yaşama olanağından yoksun bırakılıyor. Hak arama mücadelesinin karşısına kolluk kuvvetlerinin zorbalığı çıkarılıyor. Resmi terör yetmiyor, sarayın içişleri bakanına bağlı çeteler sokaklara salınıyor. Bunları tamamlayan yayılmacı-fetihçi dış politika ile gerici iktidarın ömrü uzatılmaya çalışılıyor.
***
Türkiye kapitalizminin çözümsüz sorunları dinci-faşist iktidarın yeni icraatlarıyla daha da ağırlaşmış durumda. Yapay gündemlerle kitleler aldatılmaya çalışılırken, pandemi hızla yayılarak kontrolden çıktı ve ölüm oranları yükselmeye başladı. Yalan dolanla felaketin büyüklüğü gizlenmeye çalışılıyor. Fabrikaları kapatmamakla övünüyorlar ama bunun onlarca işçinin hayatına mal olduğundan söz etmiyorlar. Pandemi yeniden zirve yaparken, “çarklar dönecek” vaazları sürecek. Emekçiler ölüm riski altında çalışmak ile işsiz-aç kalmak arasında tercihe zorlanacaklar.
Kronikleşen ekonomik krizin ve saldırgan politikaların bedelini on milyonlarca emekçi öderken, rejimin icraatları “yangına körükle gitmek” oluyor. Üretimde daralmanın önüne geçilemiyor, bütçe açığı büyüyor, Türk Lirası’nın değer kaybı sürüyor. İşçi sınıfı ve emekçilerin reel gelirleri düşüyor, sefalet derinleşiyor. Dış borcu döndürmek için alınan yüksek faizli krediler ile borç yükü, dolayısıyla emekçilere ödettirilecek fatura katlanıyor.
Durum bu denli ağır iken, yeni saraylar inşa eden rejimin efendileri şatafatlı yaşamlarını tam bir arsızlıkla sürdürüyorlar. Hala da yandaşlara altın tepside ihaleler sunuyor, kurmuş bulundukları yağma, talan, rant ve soyguna dayalı düzenlerinden hiçbir taviz vermiyorlar.
***
Uzun bir dönemdir işgal ve yayılmacılığa dayalı bir dış politika çizgisi izleniyor. Rejimin şefleri sürekli olarak yayılmacılık histerisi sergiliyorlar. Adeta bir sultan edasıyla hareket eden AKP şefi ile yandaşları Osmanlı’nın fetihçi politikasını uygulamaya çalışıyorlar. Ülke ekonomisi tam bir kriz batağı içinde debelenirken, “bölge gücü” olmak adına sınırlı kaynaklar tüketiliyor.
İzlenen saldırgan politikanın maliyeti ülke kaynaklarının yutulmasından ibaret de değil. Daha tehlikeli olanı, belli alanlarla sınırlı çatışmaların fiili bir savaşa dönüşme ihtimalinin güçlenmesidir. AKP-MHP rejimi kendi bekası ve yayılmacı hırsları için ülkeyi bir savaş cehennemine atmaktan çekinmeyecek derecede zıvanadan çıkmış bulunuyor.
***
İflas etmiş bir ekonomi ile işgalci-yayılmacı politikaların sürdürüldüğü koşullarda rejimin zirve yapan pandemiye karşı ciddi önlemler almayacağı yeterince açık. Nitekim salgının yarattığı yıkım karşısında tam bir umursamazlık sergileniyor. Giderek daha çok sayıda sağlık emekçisi yaşamını yitiriyor. Covid-19’a yakalanan emekçilerin sayısı her geçen gün artıyor.
Bu insani yıkım tablosu önümüzdeki süreçte giderek ağırlaşacak, ekonomik krizin derinleşmesiyle işsizlik daha da artacak, sefalet yaygınlaşacaktır. Bu koşullarda dinci-faşist rejimin zorbalığı tırmandırmadan ayakta kalması mümkün değildir. Grev yasakları, muhalif gazetecilerin tutuklanması, ilerici avukatların zindanlara kapatılması, baroların hedef alınması, “sivil” çetelerini sokaklara salınması vb. icraatlar, rejimin elinde kamçıdan başka bir araç kalmadığını gözler önüne sermektedir. Bu gözü dönmüş saldırganlık ve savaş çığırtkanlığı AKP-MHP iktidarına verilen desteğin hızla azalmasıyla da doğrudan bağlantılıdır. Toplumun çoğunluğunu yapay gündemlerle oyalamak artık mümkün olamamakta, meşruiyet sorunu büyüyen gerici rejim kamçının zulmüyle ayakta kalmaya çalışmaktadır.
***
AKP-MHP koalisyonu, ülkeyi uçuruma sürükleyen politikaların daha da büyüteceği faturaları işçi sınıfı ve emekçilerin sırtına yıkmak için her yola başvuracaktır. Saraylarda sefahat sürebilmek için, sömürü ve soygun çarklarının sorunsuzca dönebilmesi için ihtiyaç duyulan yeni saldırıları gündeme getirmekten geri durmayacaktır.
Ancak işçi sınıfı harekete geçip örgütlenerek, mücadele sahnesinde yerini alarak, böylece diğer emekçileri, ezilenleri ve ayrımcılığa maruz kalan toplumsal katmanları arkasından sürükleyerek, bu saldırganlığa ket vurabilir, yaşanmakta olan yıkımı durdurabilir. Ancak birleşik bir mücadele ile faşist baskılar püskürtülebilir, yayılmacı dış politikaya set çekilebilir, rejim pandemiye karşı ciddi önlemler almaya zorlanabilir, ekonomik krizin faturası kapitalistlere ödetilebilir.