“Gerilimin periyodik çatışmalarla ve ufukta sorunu çözecek bir barış anlaşması olmadan 30 yıldır devam ettiğini” belirten The Times gazetesi, “Aynı topraklar üzerinde hak iddia eden devletler arasında, nadiren çözüm olur. Bunun yerine sonuçlar olur” diye devam ediyor. Ermenistan’la Azerbaycan arasında Dağlık Karabağ kaynaklı sorunun böyle olduğunu belirten gazete, daha büyük bir çatışma ihtimali ve insani kriz olasılığından söz ediyor. Bölgenin son 30 yılda dünya piyasalarına hizmet veren bir petrol ve doğalgaz hattı olarak daha da önem kazandığını belirten Times, savaşın ekonomik şok anlamına geleceğini de vurguluyor.
Sorunun Karabağ’dan ibaret olmadığına işaret eden Times, Rusya’nın Ermenistan ile askeri ittifakı bulunduğunu, Türkiye’nin Azerbaycan’ın müttefiki olduğunu, İran’ın ise her iki ülkeyle sınırı olduğuna vurgu yaparak çatışmanın uluslararası karakterine işaret ediyor.
BBC Azerice Servisi editörü Könül Halilova ise bölgedeki uzmanlara dayandırdığı haberinde, ‘’Hem Ermenistan, hem de Azerbaycan liderlerinin koronavirüs salgını sürecini iyi yönetemediklerini, işsizliğin arttığını ve bu nedenle liderlerin halkın ilgisini başka yöne çekmek için böyle bir çatışmaya girmiş olabilecekleri yorumunu yaptıklarına” dikkat çekiyor.
Libya ve Suriye’de gerçekleştirdiği kısmi işgal ve Doğu Akdeniz’de yaptığı savaş kışkırtıcılığında gücünün sınırlarına, demek oluyor ki büyük emperyalist güçlerin iradesine toslayarak süngüsü düşen, pandemi ve ekonomik krizin basıncı altında çözülmeye doğru sürüklenen AKP-MHP rejimi Azerbaycan-Ermenistan çatışmasına can havliyle sarıldı.
AKP şefi T. Erdoğan, “Bölgede Dağlık Karabağ’ın işgaliyle başlayan krize artık bir son verilmelidir. İşgale uğrayan topraklar Azerbaycan topraklarıdır” diyerek olayları fütursuzca ters yüz etti. Cihatçı çeteleri Suriye’den Azerbaycan’a transfer etmekle suçlanan T. Erdoğan, “Artık hesap vakti geldi, Azerbaycan kendi göbeğini kendisi kesmek zorunda kalmıştır” ifadeleriyle Azerbaycan’ı kışkırtmaya devam etti. “Azerbaycan sahada çözmek istiyorsa biz Azerbaycan’ın yanında olacağız dedik” açıklamasını yapan sarayın Dışişleri Bakanı M. Çavuşoğlu da savaşı körüklemekte geri kalmadı. Azerbaycan’a savaşa devam etmesi telkininde bulunan Çavuşoğlu, sarayın bekası uğruna bölgede savaş yangınını büyütmekten geri durmayacaklarını gösterdi.
Saray rejiminin yayılmacı politikalarına bundan önce de destek veren burjuva muhalefet partileri, Azerbaycan-Ermenistan çatışmasında da şaşırtmadılar. “Azeri kardeşlerimizin hakları” gibi tek taraflı söylemlerle Azeri halkını savaşın kucağına sürükleyerek, AKP-MHP rejimi gibi savaş yangınını körüklediler.
Ekonomik ve toplumsal krizler döneminde egemen sömürücü sınıflar emekçilerin dikkatlerini asıl sorunlardan uzaklaştırarak sahte ‘dış düşmanlara’ çekmek için tarihsel sorunları ve sınır çatışmalarını kışkırtırlar. Lokal alanda başlatılan bu çatışmalar emperyalizm çağında hızla kontrolden çıkıp yaygınlaşarak genelleşme tehlikesini taşır. Bu savaşların yol açacağı çok yönlü acı ve yıkımın yükünü işçiler ve emekçilere ödetirler. İşçilerin ve emekçilerin sofralarındaki ekmek daha da küçülüp, sağlık ve eğitim hizmetlerine ulaşmak hayal olurken savaş siperlerinde bıraktıkları cesetleri de kapitalist tekellerin kasalarına kâr olarak akıtılır.
Bu kanlı ve kirli çark kırılabilir
Oysa tarihte halkları birbirine kırdırmadan, büyük kârlar uğruna kanlarını dökmeden bu tür sorunların çözüm yoluna koyulabildiğine insanlık tanık olmuştur.
İnsanlık tarihinin en büyük devrimlerinden olan 1917 Sosyalist Ekim Devrimi, halklar arasında kökleri derinlerde olan ulusal, dinsel önyargı ve düşmanlıkların kökünü kazımak için işçi sınıfı ve emekçi halkların çıkarlarına olan çözüm programlarını hayata geçirerek, sömürücü sınıflara karşı emek cephesinin bayrağını onurla dalgalandırdı. Bugün de Azerbaycan-Ermenistan halklarını sefil çıkarları uğruna birbirine kırdırmak isteyen sömürücü sınıflara karşı direnilebilir. Kendi öz tarihlerinden öğrenme başarısını gösteren işçi sınıfı ve emekçi halklar kapitalist barbarlığı yere çalabilirler.
Ekim Devrimi ile tarihin çöplüğüne atılan Çarlık Rusya’sının bir diğer adı “halklar hapishanesi” idi. Buna rağmen 1922’de Sovyetler Birliği’ni oluşturan Sosyalist Cumhuriyetler ulusal, dinsel düşmanlıklara son vermek için “Transkafkasya Sovyet Sosyalist Federe Cumhuriyeti” içinde birleşme kararı aldılar. Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan delegeleri, tarihsel haksızlık ve düşmanlıklara karşı emekçi halkların dayanışma bayrağını yükselttiler. 1922 yılında oluşturulan “Transkafkasya Sovyet Sosyalist Federe Cumhuriyeti” içinde ulusal ve dinsel önyargı ve düşmanlıkları aşarak birleşme kararı alan Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan delegelerinin tarihi kararı bugün de sorunların çözümünde tutulması gereken devrimci çözümün yolunu gösteriyor.
***
EK: “Transkafkasya Sovyet Sosyalist Federe Cumhuriyeti” için Karar
Sovyet Cumhuriyetlerinin kurulmasından bu yana, dünya devletleri iki kampa bölünmüş bulunuyorlar: kapitalizm kampı ve sosyalizm kampı.
Orada, kapitalizm kampında, ulusal düşmanlık ve eşitsizlik, sömürgeci kölelik ve şovenizm, ulusal baskı ve pogromlar, emperyalist canavarlıklar ve savaşlardan başka bir şey yok.
Burada, sosyalizm kampında, karşılıklı güven ve barış, ulusal özgürlük ve eşitlik, barış içinde bir arada yaşama ve halkların kardeşçe işbirliği var.
Milliyetler sorununu, halkların özgür gelişmesini, insanın insan tarafından sömürülmesi sistemi ile bağdaştırarak çözme yolundaki kapitalist dünyanın onlarca yıllık denemeleri verimsiz çıkmıştır. Tersine, ulusal çelişkiler yumağı, gitgide daha karmaşık bir duruma geliyor ve bizzat kapitalizmin tüm varlığını tehdit ediyor. Burjuvazinin, halkların işbirliğini örgütlemekte aciz kaldığı ortaya çıkmıştır.
Ulusal baskıyı kökünden yıkma, bir karşılıklı güven ortamı yaratma ve halkların kardeşçe işbirliğinin temellerini atmanın ancak Sovyetler kampında, ancak nüfusun çoğunluğunu kendi çevresinde toplamış bulunan proletarya diktatörlüğünde olanaklı olduğu ortaya çıkmıştır.
Sovyet cumhuriyetlerinin, iç ve dış tüm dünya emperyalistlerinin saldırılarını püskürtmesi yalnızca bu koşullar sayesinde mümkün olmuştur.
İçsavaşa başarıyla son vermeleri, varlıklarını güvence altına almaları ve barışçıl iktisadi inşaya geçmeleri yalnızca bu koşullar sayesinde mümkün olmuştur.
Ama savaş yılları hiç de iz bırakmadan geçip gitmemiştir. Savaşın mirası olan yakılıp yıkılmış tarlalar, işlemez olmuş fabrikalar, yakılıp yıkılmış üretici güçler ve tükenmiş iktisadi kaynaklar, tek tek Cumhuriyetlerin ekonomiyi inşa etme alanındaki münferit çabalarının yetersiz olduğunu göstermektedir. Ulusal ekonominin yeniden inşasının, Cumhuriyetler ayrı ayrı var oldukları sürece imkânsız olduğu ortaya çıkmıştır.
Öte yandan, uluslararası durumun istikrarsızlığı ve yeni saldırılar tehlikesi, kapitalist kuşatmaya karşı Sovyet Cumhuriyetlerinin birleşik cephesinin kurulmasını kaçınılmaz kılmaktadır.
Son olarak, sınıf niteliği itibariyle enternasyonal olan Sovyet iktidarının tüm yapısı, Sovyet Cumhuriyetlerinin emekçi yığınlarını sosyalist bir aile içinde birleşme yoluna itmektedir.
Bütün bu koşullar, Sovyet Cumhuriyetlerinin, aynı zamanda hem dış güvenliği, hem iç iktisadi gönenci ve halkların ulusal gelişme özgürlüğünü güvence altına almaya yetenekli bir federal devlet halinde birleşmesini buyurmaktadır.
Kendi Sovyet Kongrelerinde kısa süre önce ‘Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’ni kurma kararını oybirliği ile kararlaştırmış bulunan Sovyet Cumhuriyetleri halklarının iradesi, bu Birliğin, eşit haklara sahip halkların özgür bir birleşmesi olduğunun; her Cumhuriyetin Birlik’ten özgürce çıkma hakkının güvence altında bulunduğunun; Birliğe girişin var olan ya da gelecekte ortaya çıkacak tüm sosyalist Sovyet Cumhuriyetlerine açık olduğunun; yeni federal devletin, halkların barış içinde bir arada yaşama ve kardeşçe işbirliğinin 1917 Ekim’inde atılan temelinin ona layık bir taçlandırması olduğunun; onun dünya kapitalizmine karşı güvenilir bir kale olacağının ve bütün ülkeler emekçilerinin bir Dünya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti halinde birleşmesine giden yolda yeni bir adım oluşturacağının güvenilir garantisidir.
Tüm bunları bütün dünya önünde ilan eden ve bizlere vekalet vermiş bulunan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetlerinin anayasalarında ifadesini bulan Sovyet iktidarının temellerinin sarsılmazlığını resmen ilan eden biz işbu Cumhuriyetler delegeleri, bize verilmiş bulunan vekalet gereğince, ‘Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin kuruluşu üzerine sözleşmeyi imzalamayı kararlaştırırız. (Stalin, “Marksizm, Ulusal Sorun ve Sömürge Sorunu” derlemesi, sayfa 159-161, İnter Yayınları)