AKP-MHP iktidarı ile Avrupa Birliği (AB) arasındaki gerilim inişli çıkışlı bir seyir izlese de, aşılamıyor. T. Erdoğan’la müritlerinin kaba saba çıkışları kimi zaman gerilime yol açsa da sorunun kapsamı daha geniştir. Tüm acımasızlığıyla mültecileri bir şantaj aracı olarak kullanan AKP şefi, Doğu Akdeniz’deki gerilimi de körükleyerek AB nezdinde ‘ciddi bir sorun’ haline geldi. Daha önce Almanya, Hollanda, Belçika, Avusturya gibi ülkelerle yaşanan gerilimler, son aşamda AB ile gerilim boyutuna ulaştı.
Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının paylaşımı için kurulan kurtlar sofrasından dışlanan AKP-MHP rejimi, kendisine yer açmak için gücünü aşan, kaba, tehditkar açıklama ve hamleler yaptı. Dış politikaya egemen olan yayılmacı-fetihçi histeri, ‘dost’ kazanamadı ama çok sayıda ‘düşman’ kazanmaya muvaffak oldu. Katar emirini saymazsak, saray rejiminin dostu kalmadı. Yunanistan’ı hedef alan tehditler ise, emperyalist reflekslerle hareket eden AB şeflerini ciddi bir şekilde rahatsız etti. Gerçi saray rejiminin kabadayılığı kof çıktı. Ne de olsa karşısında emperyalistler var. Irak’a, Suriye’ye, Libya’ya fütursuzca müdahale edenler, batılı emperyalistler ‘höt’ deyince yelkenleri indirdiler. Buna rağmen gerilim aşılabilmiş değil.
Olayın yaptırım tehdidi noktasına varması, dinci-faşist iktidarın yayılmacı-fetihçi politikası ile AB emperyalistlerinin “haddini bil” diye ayar çeken politikasının karşı karşıya gelmesinden kaynaklanıyor. Saray rejiminin fetihçi hevesleri çok kuvvetli olsa da, dayanakları çürüktür. Başarabildiği şey, ülkenin kaynaklarını hoyratça harcayarak farklı cephelerde bozgunculuk yapmaktır. İşin içine AB girince durum değişti. AB’de bozgunculuk yapmak bir yana, ekonomik olarak ona gebedir. Elbette AB menşeli tekellerin de saray rejimiyle çıkara dayalı ilişkileri var. Yine de AB’nin yaptırım uygulaması durumunda, zaten krizdeki ekonominin çökmesi işten bile değil.
AB zirvesinde buluşan üye ülkelerin liderleri, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in ‘Türkiye lehine’ harcadığı çabalara rağmen, yaptırım sopasını saray rejiminin tepesinde sallamaya başladı.
Hem AB liderler zirvesinin ardından yayınlanan bildiride hem AB şeflerinin yaptıkları açıklamalarda yaptırım tehdidinden söz edildi. Türkiye ile olumlu ilişkinin “provokasyonlar ve baskılar durunca” başlayabileceğini söyleyen AB Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen şu ifadeleri kullandı: “Ankara'nın bu faaliyetlerini tekrarlaması halinde, AB elindeki tüm enstrümanları ve seçenekleri kullanacak. Elimizde derhal uygulamaya sokabileceğimiz bir alet çantamız var…”
Zirve adına yayınlanan AB Konseyi Bildirisinde ise Türkiye'nin, “tek taraflı adımlar atması halinde”, AB'nin “elindeki tüm enstrümanları ve seçenekleri kullanacağı”, bunların AB Anlaşması'nın 29. maddesiyle AB'nin İşleyişi Hakkındaki Anlaşmanın 215. maddesi uyarınca yapılacağı belirtildi. (215. madde, AB'nin üçüncü ülkelere tedbir uygulamasını içeriyor. 29. madde ise üye ülkelerin, ulusal politikalarını AB'nin tutumuyla uyumlu hale getirmesini öngörüyor.)
Bir diğer uyarı AB Konseyi Başkanı Charles Michel’den geldi. “Türkiye’ye yönelik çift yönlü bir strateji izlediklerini, yapıcı bir siyasi diyaloğa şans vermek istediklerini, bunun olmaması halinde tüm seçenekleri masada bulundurduklarını” ifade eden Michel, “Bir taraftan karşılıklı çıkarlara dayalı siyasi bir diyaloğa şans vermek istediklerini, diğer taraftan ise Yunanistan ve Kıbrıs Rum yönetimine tam desteklerini ifade ettiklerini” bildirdi. Michel, “Türkiye'nin olumlu adımlarını görmemeleri halinde” tüm enstrümanlarını ve seçeneklerini masada tuttuklarını söyledi.
AB şefleri sopa sallarken, Angela Merkel, Türkiye ile AB’ye vizesiz seyahat konusunun Aralık ayında konuşulacağını söyledi. Yani bir taraf sopa, bir taraf havuç sallıyor. Gençlerin %76’sının ülkeyi terk etmek istediğini bildiren anketler yayınlanırken, vizesiz dolaşım hakkının gündeme gelmesi olası görünmüyor.
Havuç bir yana bırakılırsa, sopanın yayılmacı-fetihçi politikanın en azından Yunanistan’la bağlantılı kısmında revizyona yol açması kaçınılmaz görünüyor. Nitekim AB’nin yaptırım tehditlerine yanıt veren sarayın Dışişleri Bakanlığı, itirazını “yumuşak” bir üslupla dile getirmekle yetindi. Oysa kısa süre öncesine kadar, AKP şefinin vaazlarında, Yunanistan’a “ayağını denk al, yoksa mahvederiz” türü tehditlerden geçilmiyordu.
AB’nin Türkiye’ye yaptırım uygulama ihtimali düşüktür. Yine de bu, tehdidin ciddi olmadığı anlamına gelmiyor. Görünen o ki, AB şefleri bu tehditlerle saray rejiminin yayılmacı-fetihçi histerisini en azından Doğu Akdeniz’de dizginlemeyi hedefliyorlar.