Suriye’den Kafkasya’ya milis taşımak neden tehlikeli? - Fehim Taştekin

Suriye’den Azerbaycan’a cihatçı taşınması, Kafkasya’da Rusya’yı doğrudan karşısına alan, İran’ı da yakından ilgilendiren farklı bir hesaplaşma senaryosunu akla getiriyor.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 03 Ekim 2020
  • 18:52

Türkiye’nin Suriye’den Azerbaycan’a milis taşıdığına dair iddialar artık geçiştirilemez bir noktaya vardı. Türkiye’nin iki asırdır Rus kontrol ve nüfuz alanında Ermenistan’a karşı Azerbaycan’dan yana ağırlığını koyması Libya ve Suriye’den sonra Kafkasya’da da Rusya ile yüzleşmekte olduğu anlamına geliyor.

Bakü yönetiminin “Yeterince asker ve yedeğimiz var” diyerek inkâr etmesine karşın Suriyeli yerel kaynakları ve uluslararası medyadan Dağlık Karabağ ve işgal altındaki topraklar için yürüten savaşta Azerbaycan’a destek için Suriye’den milis taşındığına dair detaylar geliyor. Hatta ilk ölüm haberleri teyit edildi.

Bir dönem ABD’nin desteklediği Devrimci Komando Ordusu’nun (Ceyş Mağavir El Sevra/Jaysh Maghawir Al-Thawra) eski sözcüsü Muzahem El Salum’a göre Sultan Murat Tugayı milis toplama merkezi açtı. Suriye’den Azerbaycan’a ilk sevkiyat Azerbaycan-Ermenistan arasındaki çatışmalar başlamadan yaklaşık bir hafta önce gerçekleşti. Feylak el Şam’dan 150 kişilik ilk grup Afrin’den Hatay’a giriş yaptıktan sonra Adana havaalanından Azerbaycan’a uçtu. Bu kişiler Hazar Denizi’nde iki adada ortak askeri taktik ve ateş talimine alındı. Komutanları milislere ileri askeri operasyon üsleri ve doğalgaz tesislerinde koruma görevi üsteleneceklerini söyledi. Milislere 10-12 bin lira (yaklaşık 1300-1500 dolar) maaş vaat edilirken komutanların bunun 3 bin lirasını kendilerine kestiği aktarıldı. Dil sorunu olmasın diye Türkmenlere öncelik veriliyor. Sultan Murat Tugayı’nın birkaç hafta içinde 2 bin savaşçı göndermesi bekleniyor.

Center for Global Policy’nin araştırmacısı Elizabeth Tsurkov ise Suriye’de milislerin aileleri ve arkadaşlarıyla görüştükten sonra düzinelerce savaşçının Suriye’den Türkiye’ye geçtiğini, aileleriyle irtibatlarının kesildiğini ve nereye gittiklerinin teyit edilemediğini aktardı. Tsurkov’a göre Azerbaycan’a 2 bin ilâ 2 bin 500 dolar maaşla adam arandığına dair dedikodular, SMO savaşçıları arasında WhatsApp mesajıyla yayıldı. Çoğu WhatsApp üzerinden ismini kaydettirirken diğerleri Türk ordusunun kontrolündeki bölgelerde ofislere gidip yazıldı. Tsurkov bu operasyonun bir Türk özel güvenlik şirketinin yürüttüğü ihtimaline işaret etti. Suriye ve Libya’da adı öne çıkan özel güvenlik şirketi SADAT’tı.

SMO komutanlarından Ziyad Hacı Ubeyd de Gaziantep’ten Rudav TV’ye bağlanarak “Savaşçılar kötü ekonomik koşullar nedeniyle ailelerinin geçimini sağlamak için Azerbaycan’da çatışmaya gitmek zorunda” dedi. Ubeyd talep olması halinde neresi olursa olsun Türk ordusu ile birlikte savaşa gitmeye hazır olduklarını vurguladı.

The Guardian gazetesi de Azerbaycan'da muhafız olarak konuşlandırılmak üzere milislerin Afrin'de bir Türk özel şirketi tarafından eğitildiğini yazdı. Gazetenin aktardığı bilgilere göre program 1 ay önce başladı. 13 Eylül’de programa dahil olan Suriyeli iki kardeş, normalde Azez'de yaşadıklarını, milis liderleri aracılığıyla Afrin'e gittiklerini, burada görüştükleri Sultan Murat Tugayı komutanının aylık 7 bin ile 10 bin TL arasında maaşla Azerbaycan'daki petrol-gaz tesisleri ve gözlem noktalarında muhafızlık yapmaları için üç ila altı aylık kontratlar önerdiğini anlattı. Kardeşlerden biri "Liderimiz bize savaşmayacağımızı, sadece bazı bölgeleri koruyacağımızı söyledi. Maaşlarımız yeterli değil, bunu para kazanma fırsatı olarak görüyoruz" dedi. 22 Eylül’de İdlib’den Afrin’e ulaşan bir savaşçı ise ilk teklif geldiğinde insanların Libya'ya gitmeye korktuğunu belirterek “Şimdi Libya veya Azerbaycan'a gitmek isteyen binlerce kişi var" dedi. Aynı kişi maaşların yüzde 20’sinin komutanların cebine gittiğini de kaydetti.

Reuters da biri Ahrar el Şam diğeri Ceyş El Nukba’dan iki kişiyle konuştu. Bunların verdiği bilgilere göre milislere aylık 1500 dolar teklif edildi. Kendilerine savaşmaya değil tesisleri koruma görevi verileceği söylendi. Afrin’de bir SMO yetkilisi 700-1000 kişinin Azerbaycan’a gönderileceğini belirtti.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne (SİHG) göre de 24 Eylül’de çoğu Sultan Murad ve El Amşat tugaylarından yüzlerce savaşçı 1500-2000 dolar maaş vaadiyle Afrin’den Azerbaycan’a gönderildi.

Azerbaycan’a 4 bin savaşçının gönderildiğini öne süren Ermenistan’ın Moskova Büyükelçisi’nin iddiasında olduğu gibi Erivan tarafında mesele propaganda malzemesine dönüşmüş olsa da “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz” tabirini akla getiren bir durum tekrarlanıyor. SİHG, 4 bin milis iddiasının doğru olmadığını, kendilerinin teyit ettiği rakamın 320 olduğunu belirtiyor.

Milis haberleri teyitli değil diye ihtiyatla karşılanırken Suriyeli gazeteci Hüseyin Akuş, Azerbaycan’dan ilk ölüm haberini paylaştı. Akuş, kendi kasabası Atarib’den Muhammed Şaalan’ın bir hafta önce Azerbaycan’da gittiğini ve öldüğünü teyit ettiğini yazdı. Ölen Talha adlı ikinci kişinin de Kfar Halep’ten olduğunu belirtti. Kısa süre sonra SİHG de ilk kayıp haberini geçti.

Libya’da olduğu gibi Azerbaycan’a seferberlik silahlı gruplar arasında tartışmalara yol açıyor. Suriye’de savaşın bitmediğini düşünenler Türkiye’nin kendi çıkarları için savaşçı devşirmesini “devrimin zayıflatılması” olarak görüyor. Selefi cihadi kanatlarda iki etkili isim Azerbaycan savaşına katılmanın caiz olmadığına dair fetva yayımladı. Heyet Tahrir El Şam’ın (HTŞ) önde gelen isimlerinden Şeyh Ebu Yakzan el Masri bir laik Şii ordu (Azerbaycan) ile bir Hristiyan ordunun savaştığını belirtip “Gençlerin Suriye'den çıkıp zorunlu cihadı terk etmeleri büyük günahlardan biridir” fetvasını verdi. Ahrar El Şam'ın şeyhlerinden Abdurrezzak El Mehdi de bugün en büyük cihadın Suriye'de olduğunu belirtip Azerbaycan’a gidilmesine karşı çıktı.

Türk makamları ve medya milis haberlerini mazeret sunar gibi bir ‘yansıtma’ stratejisiyle karşılıyor. Medya “Ermenistan Azerbaycan’a karşı militanları eğitmek için PKK-YPG’li teröristleri işgal altındaki topraklara transfer ediyor” iddiasını gündemleştirdi

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar da “Ermenistan yurt dışından getirdikleri paralı askerleri, teröristleri geri göndermelidir” dedi. Ermeni diasporasının Karabağ savaşına dahli bilinen bir durum. Aynı şekilde Türkiye’den de Azerbaycan’a giden gönüllü savaşçılar oldu. Bu durum şimdi de tekrarlanabilir.

Libya’da da başlangıçta inkâr edilen milis transferi bizzat Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından doğrulanmıştı. Suriye’de Türk istihbaratının çabasıyla oluşturulup Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Bahar Kalkanı harekâtlarında kullanılan SMO bileşenlerinin Libya’ya gönderilmesi, milis güçlerinin artık Türk dış politikasının yeni müdahale unsurları olduğunu tescillemişti. Buna Azerbaycan’ın eklenmesi şaşırtmasa da hedef bölgenin Rusya’nın yakın hinterlandı Güney Kafkasya olması durumu değiştiriyor.

Kafkasya’ya cihatçı seferberliği birkaç nedenle alarm konusu: Azerbaycan’ın hakim dini kimliği Şii Müslüman. Şiileri “Hristiyan ve Yahudilerden daha tehlikeli düşman” olarak addeden Selefi cihadi grupların etkisiyle ideolojik altyapısı olmayan SMO unsurları içinde basmakalıp mezhepçi nefret ve düşmanlık yaygınlaştı. Türkiye’nin Azerbaycan’a taşırken tercih ettiği Türkmen savaşçılar da bundan istisna değil. Teyitsiz olmakla birlikte savaşçılardan biri, bir ses kaydında şu ifadeleri kullanıyor:“Türklerle birlikte Ermenistan sınırındaki Türk üslerine gittiğimizi düşünüyorduk. Fakat Türkler bizimle değil, sadece Azerbaycan ordusu ve hepsi Şii. Bu bana uymaz. Onlar Yahudi ve Hristiyanlardan daha fazla bizim düşmanımız. Onlarla birlikte savaşmayız.” Para için gitmelerine rağmen cihadi söylemler kullanan milislerin Azerbaycan’da olması sıkıntılı bir seçenek. Ki Azerbaycan öteden beri İslamcı hareketler konusunda tetikte. Hatta “tek millet iki devlet” şiarına rağmen Devlet Başkanı İlham Aliyev’in yıllarca AKP’ye mesafeli durmasının nedenlerinden biri partinin İslamcı gündemiydi.

Bu konuda alarma geçecek diğer taraf Rusya. Çeçenya savaşında temelleri atılmış Vahhabizm tehlikesini Kafkasya’da diriltecek cihatçı bir kanalın açılması Rusya’nın bigane kalacağı bir gelişme değil. Rusya Federasyonu’na bağlı Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerinde Vahhabizm fenomeni, Şamil Basayev liderliğindeki savaşçıların Dağıstan’da iki köyü ele geçirip şeriat ilan ettiği 1999’dan beri Rus güvenlik çatısının bir numaralı konusu. Çeçenya ile birlikte İslami geleneğin en güçlü olduğu yer Dağıstan. Dağıstan, Azerbaycan’la sınır. Benzer bir hassasiyet İran için de geçerli. İran, Suriye’de savaştığı milisleri sınırlarında görmek istemez.

Rusya’nın Suriye’ye müdahale etmesindeki etkenlerden biri Kafkasyalı cihatçıları uzak bir bölgede halletmek ve geri dönemlerine fırsat vermemekti. Gidenlerin Kafkasyalı olmaması ve paradan başka dertlerinin bulunmaması bu konudaki endişeleri azaltmıyor. Açılan bir kanaldan başka nelerin geçeceği kestirilemez. Rusya bunu doğrudan kendi kontrol alanına yönelik gelişme olarak görebilir.

Daha genel anlamda Rusya, Türkiye’nin savaşta taraf olmasını 1918’deki Kafkasya İslam Ordusu ile yürütülen seferberlikten sonra Kafkasya’ya sıçrama denemesi olarak değerlendirebilir. Eğer Türkiye Suriye ve Libya’da taviz koparmanın ötesinde amaçlarla Azerbaycan cephesini ısıtıyorsa Rusya buna fazla kayıtsız kalmayabilir. Haklı olarak Emekli Büyükelçi Ünal Çeviköz gibi oldukça “mutedil” tepkiler veren kişiler de bir Türkiye-Rusya karşılaşması tehlikesine işaret ediyor.

Al-Monitor / 02.10.20