Azerbaycan ile Ermenistan orduları arasında dün başlayan çatışmalar devam ediyor. Her iki taraftan da hem asker hem sivil kayıplar olduğu bildiriliyor. Temmuz ayında yaşanan gerilim, kısa süren bir çatışmanın ardından durulmuş gibiydi. Ancak iki aylık bir aradan sonra silahların yeniden patlaması, sorunun çözülmediğini, sadece çatışmalara ara verildiğini gösteriyor.
Dağlık Karabağ’da çatışmaların yeniden başlamasından dolayı her taraf diğerini suçluyor. Her iki taraf da “sivilleri hedef aldığı” gerekçesiyle ötekini suçluyor. Her iki taraf da uluslararası kurumlara başvurarak birbirlerinden şikayetçi oldu. Yani her konuda iki muhtelif rivayet var. Ancak rivayetlerden bağımsız olan bir gerçek de var; bu da Karabağ’ın yeniden yıkıcı çatışmalar arenasına dönüşmesi ve her iki taraftan da hem askerlerin hem sivillerin öldürülmesidir.
Propaganda savaşları da ilk gün başladı. Hem birbirini suçlamak hem birbirlerinin kayıplarını ağır göstermek konusunda da farklı iki rivayet anlatılıyor. Ordularını seferber eden her iki taraf da savaşı körükleyen beyanlarda bulunuyor. Her iki taraf da, en azından söylemde savaşa angaje olmuş gibiler.
Sırtını Türkiye’ye yaslayan Azerbaycan’daki “tek adam rejimi”nin şefi İlham Aliyev, Azerbaycan ordusunun tüm cephe boyunca bir karşı saldırı başlatmaya karar verdiğini vaaz ediyor.
Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan ise, TV’den yayınlanan konuşmasında, “Azerbaycan'ın otoriter rejimi bir kez daha Ermeni halkına savaş ilan etti… Güney Kafkasya'da sonucu belli olmayan büyük çaplı bir savaşın eşiğindeyiz” ifadelerini kullandı.
***
Rusya, Avrupa Birliği (AB), Birleşmiş Milletler (BM), ABD gibi güçler, taraflara ateşkes çağrısında bulundular. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ise, çatışmalara son verilmesi için her iki ülkenin Dışişleri Bakanıyla telefon görüşmesi yaptı. İran yönetimi de çatışmalara son verilmesi çağrısında bulundu. Ateşkes çağrıları yapılırken, AKP-MHP rejimi açıkça taraf tuttu. Ateşkes çağrısı yapmaktan uzak duran AKP şefi ile müritleri Ermenistan’ı hedef alırken, Azerbaycan’a ‘her alanda arkandayız’ vaazlarıyla gaz vermeye çalışıyorlar.
Temmuz ayında yaşanan çatışmalar sırasında da benzer bir tutum takınan AKP-MHP rejiminin yayılmacı-fetihçi iştahı kabarmış, Azerbaycan’la ortak tatbikat yaparak güç gösterisinde bulunmuştu. Bu arada Türkiye’nin Suriye’de kullandığı silahlı çetelerden yüzlerce kişiyi Karabağ bölgesine taşıdığına dair iddialar da var. Olayı gündeme getiren Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, silahlı güçlerin İdlib’den Azerbaycan’a taşınmaya devam ettiğini de iddia ediyor. Ermenistan konuyu incelediğini söylerken, Azerbaycan ise, iddiaların saçma olduğunu savunuyor. Yayılmacı-fetihçi politikasıyla öne çıkan AKP-MHP rejiminin zan altında kalması elbette şaşırtıcı değil.
***
Ekim Devrimi’nden sonra onlarca yıl birlikte yaşayan halkların ilişkileri, Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecine girdiği 1987 yılında bozulmaya başlıyor. Karabağ’da da o dönem sorunlar nüksediyor. Sovyetlerin dağılmasından sonra bölge savaş alanına dönüştürülüyor, on binlerce kişi öldürülüyor. Büyük bir yıkımın ardından gelen kitlesel bir göç yaşanıyor.
Sovyetlerin dağılmasından 30 yıl sonra bölge yine savaş alanına çevriliyor. Sovyet sistemi tüm sorunlarına rağmen halkların kardeşçe yaşamasına zemin sağlıyordu. Oysa kapitalist ilişkiler hakim olmaya başladığı anda kışkırtmalar, çatışmalar, savaşlar başladı. Halklar arası kardeşliğin sağlam bir şekilde yeniden inşası, ancak kapitalizmi ortadan kaldırma mücadelesinin bölgesel çapta gelişmesiyle başlayabilir.