Karabağ sorunu ve Ermeni-Azeri çatışması

Sosyalizm, halkların ve ulusların eşitliğe dayanan kardeşçe birliğini güçlendirip gerçekleştiren yegâne tarihsel deneyim olarak insanlığın önünde durmaktadır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 26 Ekim 2020
  • 08:00

Büyük sosyalist Ekim Devrimi uluslar ve azınlıklar sorununda insanlık tarihinin gördüğü en ileri çözümü ortaya koydu. Sosyalizm bayrağı altında birleşen ve savaşan farklı uluslardan işçi ve emekçiler mücadele içinde kardeşleştiler, sosyalist toplum düzeninde ise on yıllar boyunca eşit, özgür ve barış içinde bir arada yaşadılar. Sovyetler Birliği ve Balkanlar bunun anlamlı örnekleri oldular. Ulusal baskı ve eşitsizlikleri yıkarak halkların kardeşçe birliğini yaratmanın temellerini atan sosyalizm, bu sorunun nasıl çözüleceğini tüm açıklığıyla ortaya koydu.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardında birçok bölgede halklar ve azınlıklar arasında düşmanlıklar ve boğazlaşmalar yeniden alevlendi. Bazı bölgelerde kanlı çatışmalar yaşandı. İkinci Dünya Savaşı döneminde emperyalist işgale ve işbirlikçi burjuvaziye karşı savaşıp birleşen Yugoslavya halkları, ‘89 yıkılışının ardında büyük trajediler yaşadılar. Yugoslavya parçalanıp dağıldı.

Sosyalizm dünyasında ulusların özgürlüğe ve eşitliğe dayalı kardeşçe birliği vardı. Kapitalizm dünyasında ise ulusal düşmanlık ve eşitsizlikleri, ulusal baskı ve köleliği, azgın bir şovenizmi, halklar ve mezhepler arası boğazlaşma ve savaşları yaşıyorlar.

Sorunların yaşandığı bölgelerde emperyalistler ve bölge devletleri bu sorunları çözmek bir yana, içinden çıkılmaz bir duruma getiriyorlar. Uluslar ve azınlıklar sorununu yayılmacı emellere, gerici rekabete ve milliyetçi histerilere konu ediyorlar. Çıkarları doğrultusunda kaşıyıp kullanarak halklara büyük acılar yaşatıyorlar.

Yıllardır emperyalistlerin ve gerici bölge devletlerinin yanı sıra, Ermenistan ve Azerbaycan burjuvazisinin bu amaçlar doğrultusunda kullandıkları sorunlardan biri Dağlık Karabağ’dır. Yetmiş yıl boyunca Sovyet yönetimi altında barış içinde yaşayan bu iki ülke Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte 30 yıldır gerilim ve çatışmalarla boğuşuyor.

AKP iktidarının savaş çığırtkanlığı

Azerbaycan ile Ermenistan arasında on yıllardır devam eden ve zaman zaman savaşa evrilen gerilim, Erdoğan rejimi tarafından da kışkırtılıyor. AKP, Temmuz-Ağustos aylarındaki provokatif girişimlerle, Azerbaycan ile yaptığı ortak tatbikatlarla ve şoven kudurganlıkla adeta Eylül’de başlayan savaşa hazırlık çabası içindeydi. Savaş kışkırtıcılığı yapan Erdoğan hükümeti şoven histeri eşliğinde Azerbaycan’ı destekliyor, büyük bir kin ve düşmanlıkla Ermenistan’ı hedef alıyor.

Erdoğan Ermenistan’ın, “bölgede barışın ve huzurun önündeki en büyük tehdit olduğunu” iddia ediyor. “Bölgede Dağlık Karabağ’ın işgaliyle başlayan krize artık bir son verilmelidir.” “Artık hesap vakti geldi, Azerbaycan kendi göbeğini kendisi kesmek zorunda kalmıştır” çığırtkanlığıyla Azerbaycan’ı kışkırtıyor. “Azerbaycan sahada çözmek istiyorsa biz Azerbaycan’ın yanında olacağız” sözleriyle Azerbaycan’a güvenceler veriyor. Bu tutumu nedeniyle Türkiye, Azerbaycan’ı kışkırtıp savaşı körüklediği, Suriye’den cihatçı milisleri Azerbaycan’a taşıdığı ve mevcut ateşkesi baltaladığı suçlamasıyla karşı karşıya kalıyor.

Türkiye’deki gerici rejimin histerik savaş çığırtkanlığına sermaye medyasının Ermeni halkına yönelik kin ve nefret propagandası eşlik ediyor. “İki devlet, tek millet” demagojisi altında Türkiye ve Azerbaycan burjuvazisi, şoven milliyetçiliği kullanarak, ağır bir sömürü ve baskı altında tuttukları emekçilerin kendilerine yönelik öfkesini Ermeni halkına yöneltiyorlar. Türk medyası ırkçı hezeyanlar eşliğinde işi Stalin ve sosyalizm düşmanlığına vardırıyor. Ermenistan burjuvazisi de benzer kaygılarla milliyetçi şoven duyguları tırmandırıyor.

Temmuz ayında yaşanan Tavuz/Tavuş savaşının devamı niteliğindeki bu gerici savaş, Moskova’nın inisiyatifi altında ateşkesle “sonuçlandı”. Ankara’nın bunu sıcak karşılamadığı biliniyor. Azerbaycan Savunma Bakanlığı, ateşkese rağmen Erivan güçlerinin birçok kentte yerleşim yerlerini bombaladığını ve kendilerinin de buna karşılık verdiğini belirtti. Türkiye Dışişleri Bakanlığı ise, “Azerbaycan yaklaşık 30 yıldır işgal altında olan topraklarını kendi imkanları ve özgüveniyle geri alabileceğini Ermenistan ve tüm dünyaya göstermiştir” açıklaması yaptı.

Ermenistan başbakanı Nikol Paşinyan, çatışmaların durmasının ancak Türkiye’nin “tutum değiştirmesiyle” mümkün olduğunu dile getirirken, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev de “Ermenistan’a savaş meydanında cevap vereceğiz” ifadelerini kullandı. Ateşkese rağmen devam eden çatışmaları Türkiye’nin yeni Navtex ilanı izledi.

AKP iktidarı, emperyalistler arası çelişkilerden yararlanabileceği umuduyla, yayılmacı emelleri ve iç politikaya dönük kirli hesaplarıyla Suriye, Libya ve Akdeniz’de fetih savaşına çıkmıştı. Türkiye burjuvazisi, dünya ölçüsünde derinleşen rekabet koşullarında yağmadan pay kapmak için bölgede durumunu güçlendirmek peşindedir. Yayılmacı hayallerine, kimi yerde “Güvenli Bölge”, kimi yerde “Mavi Vatan”, Azerbaycan’da “soydaşlık-kardeşlik”, “iki ülke, tek millet” çığırtkanlığı üzerinde meşruiyet kazandırmaya çalışmaktadır. Fakat hemen her yerde Rusya başta olmak üzere emperyalist güçleri karşısında buluyor. Zira söz konusu bölgeler, emperyalist güçlerin hegemonya savaşının sahnesidir. Bu sahnede boyunu aşan işlere kalkışması durumunda burnunun sürtülmesi ve hezimete uğraması kaçınılmazdı. Nitekim öyle oldu. Bu ülkelerde yaşananların ardında Erdoğan rejimi, Azeri-Ermeni çatışmasına iştahla atıldı.

Kendi egemenlik sahasında yaşanan Ermeni-Azeri çatışmasında belirleyici güç olan Rusya, 2018’de “Kadife Devrim” ile işbaşına gelerek batı yanlısı bir tutum izleyen Paşinyan’ın burnunu sürtmek amacıyla Türkiye’ye belli ölçülerde yol vermiş oldu. Böylece Karabağ gibi netameli bir sorunda, gaz-petrol gelirleri sayesinde ordusunu güçlendiren ve Türkiye’nin tam desteğini arkasına alan Azerbaycan karşısında Rusya’nın desteğine muhtaç olduğunu Ermenistan’a yeniden göstermiştir. Aliyev yönetimini de kendisine yakınlaştıran bir tutum izlemektedir.

Azerbaycan, Türkiye’nin doğrudan desteği ve Rusya’nın belli ölçülerde göz yummasıyla 1992-94 savaşında kaybettiği rayonların bir kısmını geri aldı. Rusya’nın daha fazlasına izin vermesi beklenmiyor. Savaşın kontrolden çıkarak, Rusya, Türkiye, AB ve ABD’nin dahil olmasına yol açması istenmiyor. Zira günümüzde savaşlar ilgili ülkelerin savaşı olarak kalmamakta, emperyalist güçlerin ve bölge devletlerinin müdahil olduğu savaşlara evrilebilmektedir.

Çözüm sosyalizmdedir!

Ulusal, etnik ve mezhepsel sorunların kapitalist dünya içinde çözüme kavuşması bir yana, sonu gelmeyen çatışma ve savaşlara yol açabilmektedir. Bugün Balkanlar’da ve Kafkasya’da düşman olarak karşı karşıya duran halklar, dün kardeşçe bir arada yaşıyorlardı. Kökleri derinlerde olan bu sorunlar tamamen çözüme kavuşmuş olmasa da halklar barış içinde yaşıyorlardı. Bu, sorunun çözüm kaynağının ne olduğunu da göstermektedir.

Azerbaycan toprakları içinde yer alan ama ağırlıklı olarak Ermenilerin yaşadığı Dağlık Karabağ’a 1923’te geniş bir özerklik demek olan otonom bölge (özerk oblast) statüsü verilmişti. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından hemen önce bağımsızlığını ilan eden Karabağ, Ermenistan ile birleşmek isteğini ortaya koydu (12 Temmuz ‘89). 1 Aralık’ta ‘89’da ise Ermenistan Yüksek Sovyeti ve Karabağ Halk Temsilcileri Sovyeti’nin ortak oturumunda Ermenistan’a bağlanma kararı alındı. Bunun üzerine Azerbaycan da Karabağ Halk Temsilcileri Sovyeti’ni dağıtma kararını açıkladı. Sovyetler Birliği’nin yıkılması ve Sovyet Birlikleri’nin çekilmesi sonrası süreçte Ermenistan, Dağlık Karabağ özerk bölgesinin neredeyse tamamını ele geçirdi. Yanı sıra Karabağ’ı çevreleyen Azerbaycan’a ait toprakları işgal etti. Bölgesel ve küresel güçlerin de taraf olduğu bu karmaşık sorunun, kapitalist dünya içinde çözümünün olanaklı olmadığını 30 yıllık süreç ortaya koymuş bulunuyor.

Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki savaşın nereye evrileceğini kestirmek güçtür, bunu bir dizi faktör belirleyecektir. Fakat yarattığı ve yaratacağı olası sonuçlar ortadadır. Bu savaş, sadece her iki ülkenin halklarına değil aynı zamanda bölge ülkelerinin emekçilerine de yıkım ve acılar yaşatacaktır. Zira, her iki ülke burjuvazisinin ve emperyalist güçlerin Karabağ sorununun çözümü adına izlediği politika tam bir çözümsüzlüktür. Sovyetler Birliği’nin ve Yugoslavya’nın dağılmasıyla özgürlüklerine kavuştuklarına inanan halklar, milliyetçilik zehriyle birbirilerine düşman edildikleri gibi bin bir türlü kölelik zincirleriyle emperyalistlere bağlanarak kanlı yıkımlara sürüklenmişlerdir.

Tüm yaşananlar bir kez daha, bu sorunun ancak Ekim Devrimi’nin yükselttiği bayrak altında çözüme kavuşabileceğini göstermektedir. Zira sosyalizm, halkların ve ulusların eşitliğe dayanan kardeşçe birliğini güçlendirip gerçekleştiren yegâne tarihsel deneyim olarak insanlığın önünde durmaktadır.