Koronavirüs, açgözlü sermaye ve halk sağlığı

Kapitalist tekeller koronavirüse karşı gerekli tıbbi imkanların geliştirilmesinin önündeki tek engel olarak karşımıza çıkıyor. Patent hakkını tekellerinde tutmak için deneylerin sonuçlarını rakiplerinden saklayarak, dolayısıyla da süreci uzatarak, pozitif sonuca ulaşmayı zorlaştırıyorlar.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 13 Mart 2020
  • 22:00

Çin’de ortaya çıkan ve dünyaya yayılan koronavirüs salgını öncelikle emekçi halkların yaşamlarını tehdit ediyor. Tarihsel olarak insanlığın ortak kültürel mirası olan bilim ve teknolojiyi gasp ederek mülkiyetlerinde tutan kapitalist tekeller, virüse karşı gerekli olan tıbbi araç ve çarelerin geliştirilmesine odaklanmak yerine kirli hesaplar yaptılar. İnsanlığın ortak değeri olan ve ulaştığı düzeyiyle bilim, virüsün yapısını rekor sürede tamamen çözümlemeyi başardı. Fakat kârlılık hesabı yapan kapitalist tekeller ve devletler gerekli olan yatırımları yapmaktan kaçındılar.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), salgının yeterince ciddiye alınmadığını açıklayarak, salgının hızla yayıldığı gerçeğini verilere dayanarak ortaya koydu. Buna rağmen kâr-zarar hesabı yapan sermaye devletleri olayı hep savsakladılar. Bu davranışın altında kirli hesaplar vardı. Batının kapitalist tekelleri Çin’de ortaya çıkan salgının Çin’le sınırlı kalacağından hareket ettiler. Virüsün Çin ekonomisine vuracağı darbeyi kendi lehlerine nasıl bir avantaja dönüştüreceklerinin hesaplarını yaptılar. Çin mallarının da koronavirüs taşıyıcısı olacağı şeklinde asparagas haberler üreterek, Çin ekonomisine karşı kapsamlı bir çökertme kampanyası yürüttüler. Sürdürülen kirli kampanyayı daha çekici ve etkili kılmak için Çin halkını aşağılayan milliyetçi-ırkçı “fıkralar” yaydılar. Burjuva medyanın böyle günler için yağlayıp parlattığı ve el altında tuttuğu kimi satılık “ünlü” insan müsveddelerini bu iş için öne sürdüler.

Ancak toplumsal diyalektik süreç kendi yolunda ilerliyordu. Dünyayı sınırlarla bölüp, insanların kafasını milliyetçi-ırkçı çitlerle sınırlayıp teslim alan kapitalist tekellerin umutları ve çabaları boşa çıktı. Koronavirüs doğum yeri olan Çin’den dünya turuna çıktı. Sınırların ve sınır korumacılığının beyhude bir çaba olduğunu, kafaları milliyetçi zehirle teslim alınanlar gibi sahipleri de yeniden öğrendiler. Her doğal felaket gibi, gerici savaşlar ve veba salgınlarının yol açtığı yıkımın öncelikli hedefi yoksullar ve emekçiler olur. Kapitalist tekeller için burada bir sorun yoktur ve olamaz da. Ne zaman ki koronavirüsün kapitalist dünya ekonomisini vuracağı, kârları düşüreceği verileri ortaya çıktı, çürümüş sistemin alarm zilleri de çalmaya başladı.

Son yirmi yıldır bir krizden çıkamadan yeni bir krize sürüklenen kapitalist sistemin oligarkları için koronavirüsün kapitalist ekonomiye, özcesi kapitalistlerin kârlarına darbe vuracağına dair ortaya çıkan ön veriler efendilerin uykularını kaçırmaya yetti. Raporlar, oturumlar, açıklamalar, merkez bankalarının para musluklarını daha da gevşeteceğine dair kararlar birbirini izledi. Halk sağlığı bakımından bir tehdide dönüşen koronavirüs ve diğer hastalıklar için hiç de acele etmeyerek, dahası Çin ekonomisinde yol açacağı yıkımdan nasıl kazançlı çıkacaklarının kirli hesaplarını yaparak geçirmişlerdi günlerini. Rekabet hırsı, çok sevdikleri ve ağızlarından düşürmedikleri “globalleşen dünyada” hiçbir salgının ve sonuçlarının lokal kalamayacağını anlayamayacak kadar gözlerini karartmıştı.

Felaketi vurguna dönüştürmek

Burjuva medya feryat ediyor: “Koronavirüs salgını dünya ekonomisini tehdit ediyor.” Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’ndan (OECD) yapılan açıklamada, durum iyileşmediği ve salgının yayıldığı ülkelerin sayısı arttığı takdirde küresel ekonomik büyümenin %1,5’a gerilemesinin söz konusu olabileceğine dikkat çekildi. Virüsün ilk ortaya çıktığı ülke olan Çin’in, salgının ekonomik etkilerinin en ağır hissedileceği ülke olacağına, ardından da bu etkinin tedarik zinciri ile dünya çapında şirketler, seyahat acentaları ve hammadde tüccarlarına yansıyacağına dikkat çekiliyor.

Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) Genel Direktörü Roberto Azevedo, salgının “Dünya ekonomisine etkileri muhtemelen hayli büyük olacak ve önümüzdeki haftalarda ticari istatistiklere yansıyacak” şeklinde konuştu. ABD Merkez Bankası, 6 Mart’ta koronavirüs salgını için gerekli önlemlerin alınacağını duyurmuş, Japonya Merkez Bankası da o hafta başında ulusal finans sistemine ek likidite sağlamıştı.

Avrupa Merkez Bankası (AMB) da hazırlık içinde. Fransa Merkez Bankası Direktörü Francois Villeroy de Galhau, AMB’nin gerekirse konjonktürü destekleyebileceğini duyurdu. Ölü sayısı 34’e çıktıktan sonra bile İtalyan hükümeti “koronavirüse karşı çarelerin araştırılması ve halk sağlık sorunlarının düzeltilmesi yerine korona nedeniyle ekonomide yaşanan zararın karşılanması amacıyla 3 milyar 600 milyon euroluk bir yardım paketini hayata geçireceğini” açıkladı.

Rabobank analistlerinden Michael Every, Asya-Pasifik bölgesinde durumun değiştiğini, başta sadece Çin’in koronavirüs salgınından etkileneceği tahmin edilirken, komşu ülkelerde de virüse yakalanan insanların sayısının artması üzerine durumun artık farklı olduğunu söyledi. Every “Muhtemelen sonuçlar, 2003 yılındaki SARS salgınından ziyade 2008 ve 2009 yıllarındaki küresel mali krizin sonuçlarına benzeyecek” dedi.

Alman basınında çıkan haberlere göre, salgının kapitalist ekonomideki etkileri ile mücadele adına merkez bankalarının aldıkları önlemler borsacılara yaradı. Salgından sonra küresel borsalarda yaşanan düşüşün, 5 trilyon euro değerindeki sermayeyi yok ettiği hesaplanıyor.

Rekabet mi dayanışma mı?

Stuttgarter Zeitung şöyle diyor: “Suriyeliler muhtemelen refah toplumlarının koronavirüs karşısındaki endişelerini şu an içinde bulundukları dehşete yeğlerler. Zira gece gündüz ölüm kalım savaşı veriyorlar. Savaş bölgelerinde her şey eksik, yardım sevkiyatları bile yapılamıyor. Suriye’dekilerin durumunu iyileştirmek için kararlı adımlar atmayan hükümet yetkilileri siyasi sorumluluklarını yerine getirmiyor demektir. Fiyaskonun devamından onlar sorumlu.”

Hepsi bu kadar. Halk sağlığına karşı bir tehdit olarak kıtalararası yolculuğa çıkan koronavirüs ve diğer hastalıklara karşı araştırmalar için kasalarını kapalı tutan merkez bankaları borsaların düşüşüne karşı para musluklarını açmakta tereddüt etmiyorlar. İnsanlığın ortak kazanımı olan bilim ve teknoloji bu asalaklar sürüsünün elinde insanlığa karşı bir silaha dönüşüyor.

Alman filozofu Feuerbach’ın vurguladığı gibi, “Sarayda başka türlü, kulübede başka türlü düşünülür.” Dolayısıyla dünyaya ve olaylara insanların nereden, hangi maddi zeminden, nasıl baktıklarına göre, şeylerin anlamı gibi, beklenti ve çözüm yöntemleri de değişir.

Kapitalist sistem emekçi halklar için çoktandır bir virüse dönüşmüştür. Virüsten virüsler çoğalarak yayılır. Haksız savaşlar, işgal ve yağmalar, ekolojik dengelerin bozulmasına bağlı olarak yaşanan çevre felaketi, işsizlik, yoksulluk ve açlık gibi insanlık trajedilerine son olarak koronavirüsü eklendi. Bütün salgın hastalıklar gibi yeni çıkacak olan virüslerin de kuluçkalama rahmi kapitalist mülkiyet sistemidir. Virüslerin kuluçka yatağı olan kapitalist sistem yok edilmeden insanlık virüslerle de baş edemeyecektir. 2003 yılında ortaya çıkan SARS salgınını, korona ve diğerleri takip edecektir.

Kapitalist tekeller arasında süren rekabet savaşı, çözümlenerek yapısı tanınan koronavirüse karşı gerekli tıbbi imkanların geliştirilmesinin önündeki tek engel olarak karşımıza çıkıyor. Patent hakkını tekellerinde tutmak için deneylerin sonuçlarını rakiplerinden saklayarak, dolayısıyla da süreci uzatarak, pozitif sonuca ulaşmayı zorlaştırıyorlar. Merkez bankaları eliyle piyasaya sürülen trilyon dolarları halk sağlığını tehdit eden koronavirüsün yol açtığı felaketin önlenmesi yerine düşen kârlarını telafi etmenin olanağına dönüştürüyorlar. Buradan bir tek sonuç çıkar. Halk sağlığını tehdit eden korona gibi diğer virüslerin yol açtığı ve açacağı felaketleri önlemenin biricik yolu, kapitalist tekelleri yok edip, rekabet yerine dayanışmaya ve doğayla uyuma dayanan bir ekonomik sistem kurarak bu felaketlerin önünü alabiliriz. İnsanlığın ortak kazanımı olan bilim ve teknolojiyi bu asalaklar sürüsünün ellerinden söküp alarak insanlığın hizmetine sunmaktan başka çözüm yolu kalmamıştır.

İLİŞKİLİ HABERLER