Kapitalist sistem bir kez daha ağır bir ekonomik kriz içerisine girmiş bulunmaktadır. 2008 krizine çözüm olarak getirilen yıkım saldırıları ile krizin faturası bir kez daha emekçilere ödetilmişti. Kapitalist üretim anarşisinin devamı anlamına gelen bu çözüm yolları, kaçınılmaz olarak sistemi daha ağır bir krize sürüklüyor. Uzmanların açıklamalarına göre, son üç yıldır dünya çapında ekonomik büyüme geriliyor.
Bu gelişmeden önemli boyutlarda etkilenen kapitalist ülkelerden biri de Almanya. Dünyanın beşinci büyük ekonomisine sahip olan bu ülkede otomobil sektöründe başlayan kriz. yan sanayi başta olmak üzere metal sektörünü de içine alarak hızla derinleşmektedir. Son üç yıldır Alman ekonomisindeki durağanlık kalıcı hale dönüşmüş bulunmaktadır. DIW adlı ekonomik araştırmalar kurumun yöneticisi, Deutsche Welle adlı yayın kurumuna yaptığı açıklamada bu gerçeği şöyle dile getirmektedir: “2018 yılının başından itibaren konjonktür daha düşük seviyeli ekonomik büyümeye dönüştü, ekonomi alanlarından biri olan endüstri, yılın son çeyreğinde bariz bir resesyona girdi…”
Dünyanın birçok ülkesinde yaşanmakta olan durgunluk ve daralma, Çin'de başladığı varsayılan ve şu an 104 ülkeye yayılmış bulunan Koronavirüs salgını ile çok daha yıkıcı bir hale dönüşmüş bulunmaktadır. Gelişmeler üzerine uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor's, yükselen hisse senedi piyasaları ve petrol fiyatlarındaki keskin dalgalanmaların Avrupa ekonomisi için gittikçe artan "fırtına tablosu"na katkı sunduğunu ifade etti.
Benzer görüşler IMF tarafından da dile getirilmektedir. Koronavirüsün küresel ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerine ve alınabilecek ekonomik önlemlere ilişkin olarak yapılan açıklamada, salgının ekonomiye etkisinin önceki kriz ve salgınlardan daha derin olduğuna dikkat çekilmektedir. Acil önlem alınmaması durumunda şirket iflaslarının başlayacağı ve işten çıkarmaların yaşanacağını söylenmektedir.
Derinleşen krizin sonuçları ve işçi sınıfını bekleyen felaketler
Uzmanlar tarafından ortaya konulan tablo, kapitalist sistemin kaçınılmaz ürünü olan krizlerin, işçi ve emekçiler cephesinde yaratacağı ağır yıkımı açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Alman tekelleri uzun bir zamandır temel sanayi sektörlerinde işçi sınıfına yönelik kapsamlı saldırıları başlatmış bulunmaktadır. Her zaman olduğu gibi saldırıların hedefinde işçi ve emekçiler vardır, fatura bir kez daha onlara ödetilmek istenmektedir. Sınıfın kitle örgütleri olan sendikalar tarafından bu saldırılara karşı ortaya konulmuş bir mücadele programından bahsetmek ise mümkün değildir. Tersine, sendikaların başına çöreklenmiş bürokratlar, Koronavirüsü gerekçe göstererek her türden eylem planlarını iptal etmiş bulunmaktadırlar.
Dolayısıyla işçi sınıfı bu kavgaya elleri kolları bağlanarak sürülmektedir. Sendikal bürokrasi her zaman olduğu gibi, resmi ve resmi olmayan tüm görüşmelerinde, kapitalist tekellere bunun garantisini vermektedir. Yayınlanmış olan toplu sözleşme açıklamaları bunu ortaya koymaktadır.
Bir ay önce Alman Sendikalar Birliği'nin (DGB) üst düzey sekiz bürokratı ile sermayenin temsilcisi politikacılar arasında, Alman parlamentosunda basına kapalı bir görüşme gerçekleştirilmiştir. Bu görüşmede konuşulanlar sır gibi saklanmaktadır. Ama bu günlerde kapitalist tekelerin çıkarlarını korumak için alınmış olan bir dizi karar, buralarda dönen kirli pazarlıkların mahiyetini ortaya koymaktadır.
Her beş kişiden birisinin yoksulluk içerisinde yaşadığı Avrupa’da, bu sefaletle mücadele için tek bir adım atılmazken, kapitalist tekelleri kollayan bir dizi karar alınmış bulunmaktadır. Bu kararlarla, işçi ve emekçilerden vergi adı altında zorla el konulan milyarlar tekellerin hizmetine sunulmaktadır. Alman sermaye devleti, tekelleri krizin sonuçlarından koruyabilmek için 500 milyarlık bir bütçeyi parlamentoda onaylayarak sermayenin hizmetine sunmuştur. Yanı sıra, kısa süreli çalışma uygulaması desteği ile, tekellerin ödemek zorunda olduğu ücretin yüzde 66'sı işsizlik sigortası kasalarından karşılanacaktır.
Alınan bu önlemlerle kapitalist tekeller korunurken, işçi ve emekçilerin yararına tek bir karar alınmamaktadır. Tersine, tekellerin yüzbinlerce işçinin işine son verecek planlarına tam destek sunulmaktadır. Satılmış sendika bürokratları tarafından grev, genel grev, direniş silahları elinden alınmış işçi sınıfını çok ağır saldırılar beklemektedir.
Sendika bürokratları tarafından tekellere sunulan ve aslında işçi sınıfı için kölelik demek olan toplu sözleşme önerileri, buna rağmen sermaye sınıfı tarafından reddedilmektedir. Sermaye sınıfı işsizlik tehdidiyle işçi sınıfını tam bir köleliğe zorlamaktadır. Bavyera ve Baden-Württemberg metal işverenleri birliği, toplu sözleşmelerin beş yıla çıkarılmasını talep etmektedir. Bu, beş yıl boyunca bütün yasal grev ve direnişlerin ortadan kaldırılması demektir. Yanı sıra sendikaya, işyerlerini tehlikeye sokacak her türlü eylemlerden kaçınması şartı dayatılmaktadır. Sendikanın görüşmelerdeki en önemli talebi olan, işten atma ve işyerlerinin kapatılmalarına karşı garanti verilmesi, tekeller tarafından reddedilmektedir.
Sermaye sınıfı saldırılar konusunda tam bir kararlılık göstermektedir. Bu kararlılıkta, sendikal bürokrasinin ihaneti özel bir rol oynamaktadır. Bugün sınıf hareketinin elini kolunu bağlayan bu handikap sınıf devrimcilerine tutulacak yolu da göstermektedir. Bu yol, sendikal bürokrasinin denetiminden kurtarılmış, işçilerin özgür iradeleri ile seçilmiş ve her an görevden alınabilen taban örgütlenmeleri üzerinden yükselecek fabrika komitelerini yaratmak için yoğun bir çabanın ortaya konulması demektir.
Dünyanın her tarafında işçi sınıfı ile emekçileri, derinleşen ekonomik kriz ve onu daha da derinleştirecek olan Koronavirüs salgınıyla birlikte çok daha ağır saldırılar beklemektedir. Bu saldırılar, işsizlik, sefalet, açlık tehlikesi ve toplu ölümler olarak önümüzde durmaktadır. Bu saldırılar başta işçi sınıfı hareketi olmak üzere kaçınılmaz olarak diğer toplumsal mücadele dinamiklerini tetikleyecektir. İşçi sınıfı ve emekçiler geleceklerini yok etmeye yönelik bu saldırılara uysalca boyun eğmeyeceklerdir. Bundan dolayı sınıf devrimcileri sınıfın devrimcileştirilmesi için olağanüstü bir çaba ortaya koymalıdırlar. Çünkü işçi ve emekçiler böylesi dönemlerde devrimci propaganda ve ajitasyona daha açık hale geleceklerdir.
Dün olduğu gibi bugün de kapitalizmin insanlığa acılardan başka verebileceği bir şey yoktur. Onun bütün tarihi krizler, savaşlar, salgın hastalıkları, açlık, sefalet, milyonlarca insanın mülteci duruma düşürülüp yerlerinden edilmesi, ırkçılık, faşizm ve daha onlarca kötülüğün tarihidir aynı zamanda. Bir tarafta bir avuç asalak burjuvanın elinde toplanan büyük bir zenginlik, öte tarafta Koronavirüsten korunmak için ellerini yıkayacakları sabunu bile alamayan üç buçuk milyar insan...
Tüm bu nedenlerden dolayı kapitalizm, hem bilimsel olarak hem de insanlığın vicdanında ömrünü doldurmuş çağdışı bir sistem olarak yıkılmayı beklemektedir. Günümüz dünyasında onu yıkabilecek tek devrimci güç, önderliğiyle buluşmuş olan işçi sınıfıdır. Ve tarih artık işçi sınıfını bu devrimci eylemi için göreve çağırmaktadır.