Öncelikleri halkın sağlığı değil, kapitalistleri kurtarmak

“Ekonomik İstikrar Kalkanı” paketi için 100 milyar lira ayırdıklarını ilan eden T. Erdoğan, bu paranın kimleri desteklemek için harcanacağını anlatırken ne işçilerin, ne yoksulların, ne işsizlerin, ne çiftçilerin adını andı.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 19 Mart 2020
  • 19:30

 

Dinci-faşist rejimin
“Ekonomik İstikrar Kalkanı” paketi

 

AKP şefi T. Erdoğan, koronavirüs salgınıyla mücadele amacıyla “Ekonomik İstikrar Kalkanı” isimli 100 milyar TL’lik bir paket açıkladı. Paketin ismi, nasıl bir zihniyetle hazırlandığını ele veriyor. Suriye’ye karşı giriştikleri savaşa “Bahar Kalkanı” ismi verenler, koronavirüs salgınına karşı da “kalkan”lı bir paket açıkladılar. Hem seçilen isim hem paketin içeriği, sermayenin zorba rejiminin bu salgın koşullarında bile halk sağlığıyla ilgilenmediğini gözler önüne seriyor.

İlla da propaganda

Koronavirüs dünyada yayılırken, AKP-saray rejimi Suriye’ye saldırmak için askeri yığınakla meşguldü. Virüs Ortadoğu’da kol gezmeye başladığında ne kadar çok “rejim unsuru”nu etkisiz hale getirdiklerini iftiharla anlatıyorlardı. Halkı taciz eden günübirlik açıklamalarla, Avrupa üzerine salınan göçmenlerden kaç kişinin Yunanistan sınırını geçtiği zafer edasıyla dünyaya ilan ediliyordu. Virüs Suudi Arabistan’da kol gezerken, 21 bin kişinin umreye gitmesine izin verdiler. Bütçeyi silahlanmaya, saray şatafatına, yandaş müteahhitlere, tarikatlara, vakıflara harcadılar. Ne sağlık alanında bir hazırlık yaptılar, ne test yaptılar, ne sağlık emekçileri için koruyucu tedbirler aldılar. Tam tersine, saraylarda sefahat sürenler, “bu virüs Türk’e bulaşmaz” anlamına gelen nutuklar atmakta beis görmeyecek bir gaflet içindeydiler.

Durum bu iken, bir haftadır ortalıkta görünmeyen AKP şefi, dün müritlerini toplayıp bir paket açıkladı, ardından “ulusa sesleniş” konuşması yaptı. “Son 17 yılda ülkemizin temel hizmet alanları ve altyapısında gerçekleştirdiğimiz büyük dönüşüm sayesinde hamdolsun bu sürece en hazırlıklı şekilde yakalanmıştır.” sözleriyle konuşmaya başlayan AKP şefinin derdi, halk sağlığından çok propagandadır.

Vahşi neo-liberal politikalara imza atan iktidarın başı, korona virüsünü bir kenara bırakmış kendi reklamını yapıp batıyı eleştiriyor. Yanında oturan Sağlık Bakanı özel hastane sahibi iken, sarayındaki “leydi” bir özel hastaneler zincirinin ortağı iken, hastaneleri özel şirketlere devretti diye batıyı eleştirebiliyor. “Batıyı eleştirmek AKP destekçisi kitlede prim yapar” zihniyeti hemen kendini belli ediyor. İbretlik olsa da bu tablo şaşırtıcı değil. Zira önce kendi rejiminin bekası, sonra sermayenin çıkarları üzerine titreyen zihniyet, halkın sağlığıyla ne kadar ilgili olabilir ki?

Vaazına “Büyük güçlü Türkiye hedefimize 2053, 2071 vizyonlarımıza bağlılığımızı artırarak hep birlikte çok çalışacağız. 21. asrı Türkiye'nin asrı haline getireceğiz” şeklinde devam eden T. Erdoğan, zaman-mekan mefhumunu yitirmiş izlenimi verdi. Belli ki, virüsün yayılmasını önleyip halkın sağlığını korumak onun için bir ayrıntıdır. O, dinci-faşist rejiminin vizyonlarına odaklanmış durumdadır.

Yine “Allaha havale”

Depremi “allahın takdiri”, maden ocaklarında toplu işçi kıyımını “fıtrat” diye sunun bu rejim, şimdi de ancak bilimin yöntemiyle, sermayeyi değil, halkın sağlığını esas alan kolektif bir çabayla mücadele edilebilecek koronavirüs salgınına karşı da, bazı uyduruk önlemler alıp işi yine Allaha havale ediyor:

 “Tedbir alarak takdiri Allah'a bırakacağız. Tehdit geçene kadar mümkün olduğu kadar evlerden çıkmayın.”

Virüs salgınına “hazırlıklı yakalandık” diye propaganda yapan AKP şefinin önlemleri bunlar. “Yaşlılarını ölüme terk eden” batılılara tekrar sataştıktan sonra, “… bizim kültürümüzde, yaşlılarımızı el üstünde tutmak, dünya ve ahiret saadetinin temel şartlarından biri olarak kabul edilir…” diyerek konuyu yine dine çekiyor. Ortada bir küresel bir salgın varken o, peygamberden, sahabelerden hikayeler anlatıyor… Böyle bir zihniyet için halkın sağlığı, en iyi ihtimalle bir “teferruat” kadar önem taşır.

100 milyarlık paket kapitalistlere

“Ekonomik İstikrar Kalkanı” paketi için 100 milyar lira ayırdıklarını ilan eden T. Erdoğan, bu paranın kimleri desteklemek için harcanacağını anlatırken ne işçilerin, ne yoksulların, ne işsizlerin, ne çiftçilerin adını andı. 60 yaş üstü olanlara maske-kolonya dağıtımını dışta tutarsak, en düşük emekli maaşı bin 500 lira olacak vaadi ile “ihtiyaç sahibi ailelere nakdi yardım” için vaat edilen 2 milyar lira… Bunlar dışında paketten emekçilerin payına düşen kayda değer bir şey yok.

Göründüğü kadarıyla iktidarın tek derdi, bu süreçte zor duruma düşen kapitalistlere destek vermektir. Halk can derdine düşmüşken, AKP şefi, konut alımını teşvik edeceklerini söyleyebiliyor. Bu akla ziyan yaklaşım, iktidarın hangi kaygılarla hareket ettiğini anlatmaya yeter. Oysa salgından önce de zorlu bir yaşam mücadelesi veren milyonlarca yoksul-işsiz-emekçi şimdi çok daha ağır koşullara maruz kalacak, adeta ölüm-kalım mücadelesi verecekler. Birikmiş toplumsal servetten pay almak öncelikle emekçilerin hakkıdır. Hal böyleyken emekçiler, AKP-saray rejiminin umurunda bile değil.  

İşsizlik fonunu döne döne yağmalayan bu rejim, Merkez Bankası’ndaki “yedek akçe”yi de pervasızca hortumladı. Yani şimdi kapitalistlere vaat ettiği 100 milyar liralık paket için ancak borçlanma ile kaynak sağlayabilecek. Hesapları, ilk fırsatta faturayı yine emekçilerin sırtına yıkmaktır. 

Bir kez daha sınıfa karşı sınıf

Kurtarma paketini ilan ederken T. Erdoğan’ın yanında kapitalist örgütlerin temsilcileri de vardı. Halk can derdine düşmüşken utanmadan onlarla cilveleşip gülüşebildiler. Sorunun asıl muhatabı olan Türk Tabipler Birliği başta olmak üzere, sağlık emekçilerinin hiçbir temsilcisi muhatap bile alınmadı. Sendikaların da esamisi okunmadı. AKP şefleriyle cilveleşen kapitalistlerin fabrikalarında, AVM’lerinde çalışan yüzbinlerce işçinin can güvenliği umurlarında değildi. Onlar 100 milyardan paylarına düşecek miktarı düşünerek gülüşüyorlar.

AKP-saray rejiminin varlık nedeni elbette burjuvaziye hizmet etmektir. 18 yıldır bu hizmeti fütursuzca yapıyor da. Ancak virüs salgını küresel bir sorun haline gelmişken bile bu kadar pervasız olması, emekçilerin hayatını umursamaması, insani ya da ahlaki değer kırıntısından bile yoksun olduğunu gözler önüne seriyor.

İşçi sınıfı ve emekçiler bu tablodan yansıyan sınıfsal gerçeği hafızalarına kazımalı, sınıfa karşı sınıf eksenli mücadele dışında bir çıkar yollarının olmadığını bir an bile unutmamalıdırlar. Hastalık katlamalı bir şekilde artarken, kapitalistlerle cilveleşenler emekçileri salgından kurtaramazlar. Onlar, emekçilerin kurtulması gereken en tehlikeli vebadır.