ABD emperyalizmi, 11 Eylül 2001’de İkiz Kulelere yapılan saldırıyı, Ortadoğu’da barbarca bir savaş başlatmanın bahanesi olarak kullandı. New York’taki saldırının Usame bin Ladin’in başını çektiği El Kaide örgütü tarafından düzenlendiğini öne süren ABD ve NATO güçleri, intikam ve “teröre yardım eden ülkelere ders vermek” amacıyla 21. yüzyılın ilk savaşını Afganistan’a karşı başlattılar. El Kaide ortaçağ artığı Taliban’dan türemiş, Taliban’sa emperyalizmin savaş gübreliklerinde boy vermişti. Her ikisi de ABD emperyalizminin öz çocuğuydular. Sonra da onun savaş bahanesi oldular. ABD-NATO savaş makinesi “Teröre karşı mücadele ve Ortadoğu halklarına özgürlük götürme” yalanıyla, Afganistan’a aylarca bombalar yağdırdı ve ülkeyi işgal etti. Yıkıcı savaş o günlerden bu yana acımasızca devam etti.
Halklara karşı ilan edilen ve Afganistan’da startı verilen uzun süreli savaşın amacı, iddia edilenden tümüyle başkaydı. ABD emperyalizmi, bu kanlı ve yıkıcı savaşı dünya egemenliğini pekiştirmek, potansiyel rakiplerini dizginlemek, kendisine boyun eğmeyenleri dize getirmek için yapmıştı.
Öncesinde olduğu gibi son 20 yıl içinde de emperyalistler Afganistan’a “özgürlük” götürmediler elbette. Afgan halkı savaş boyunca şiddet, katliam, yoksulluk, açlık ve göç girdabında yaşam mücadelesi vermek zorunda kaldı. 20 yıl içinde yarım milyondan fazla Afgan yaşamını yitirdi, binlercesi savaştan veya açlıktan dolayı ölmemek için göç yollarına düştü.
Şimdilerde ABD emperyalizmi ve dünyanın en güçlü savaş aygıtı olan NATO, Afganistan’da batağa saplandığını ve fiyasko yaşadığını kabullenerek, geri çekiliyor. ABD ve NATO güçleri, geride hemen her şeyi yerle bir edilmiş bir ülke ve çağ dışı şeriatçı Taliban örgütünü bırakarak Afganistan’dan ayrılıyorlar. ABD İkiz Kuleler saldırısının 20. yıldönümü olan 11 Eylül’e kadar tüm birliklerini ülkeden çekeceğini açıkladı. Kabil Uluslararası Havaalanı’nın güvenliğini sağlama taşeronluğu ise, ABD emperyalizmine uşaklığını ve bağlılığını tescillemek için yanıp tutuşan AKP-Erdoğan yönetimi altındaki Türk devletine kaldı.
Emperyalist savaşların faturası işçi ve emekçilere kesiliyor
1989’da Doğu Bloku’nun dağılması ve Sovyetler’in çökmesinin ardından gerçekleştirilen Malta Zirvesi’nde “tarihin sonu”nu ve kapitalizmin ebediliğini ilan eden ABD emperyalizmi, Ortadoğu’da kurmayı arzuladığı “yeni düzen” üzerine şatafatlı planlar açıklamıştı. Başta Ortadoğu’dakiler olmak üzere ezilen tüm halklara “demokrasi, barış ve özgürlük” verileceğini vadetmişti. Ancak bunun ne menem bir “özgürlük” olduğu, çok geçmeden patlak veren “Körfez Krizi”yle anlaşıldı. Irak’ın Kuveyt’i ilhak etmesini önce teşvik eden, sonra da bunu fırsata çeviren ABD emperyalizmi, sonraki yıllar boyunca da Ortadoğu’daki kanlı icraatlarını aralıksız sürdürdü.
2000’li yıllarda Afganistan, Irak, Lübnan, Filistin, Suriye, Libya gibi bölge ülkeleri yeniden emperyalistlerin savaş arenasına dönüştürüldü. Bu savaşların ağır faturası her zaman olduğu gibi işçi ve emekçilere, ezilen halklara ödetildi, ödetilmeye devam ediyor. Bu ülkelerde kentler ve diğer yerleşimler yerle bir edildi, sanayii altyapısı çökertildi. Yüzbinlerce insan hayatından oldu. Milyonlarcası açlık ve sefalet koşullarında yaşamaya mahkum edildi. Savaşın sürdürüldüğü bölgelerde başta Afgan, Ezidi, Arap halklarından olmak üzere kadınlar ve çocuklar tecavüze uğradılar, ortaçağ artığı çetelerin mezatlarında satıldılar.
Bütün bu yıllar boyunca savaşın yıkımından, ölümden, açlık ve yoksulluktan kaçan milyonlarca insan da ülkelerini terk etmek zorunda kaldılar. Mülteciler, çoğu kez ülkeler arasında kirli pazarlıkların konusu edildiler. Gittikleri ülkelerde dışlandılar, sık sık ırkçı saldırılara maruz kalarak katledildiler. Özellikle dünyada en çok mülteci sayısına sahip ülke olan Türkiye’de çeşitli ülkelerden gelen mülteciler, en başta da Suriyeliler yoğun bir şekilde ırkçı söylem ve saldırılara maruz kalıyorlar.
Türkiye’ye kitlesel göç dalgasının yeni kaynağı, ABD’nin harabeye çevirerek terk ettiği, hükümet güçleri ile Taliban arasında çatışmaların yoğunlaştığı Afganistan oldu. Yıkımdan ve ölümden kaçmak isteyen binlerce Afgan, Avrupa’ya ulaşmak için Türkiye’ye göç ediyorlar. Ve Türkiye de dahil göç ettikleri, etmek istedikleri ülkelerde ırkçı söylemlerin hedefi oluyorlar.
Emperyalist-kapitalist devletler, Ortadoğu’nun zenginliklerini sömürmek ve dünya üzerinde daha fazla hakimiyet kurmak amacıyla sürdürdükleri savaşların ağır bilançosunu işçi ve emekçilere ödetmektedirler. Afganistan’da tırmandırılan savaş sonucunda yaşamını yitiren veya göç yollarında yaşam mücadelesi veren binlerce Afganın ödediği bedel bunun son görünümlerinden biridir.
Emperyalist ülkeler tarafından halklar arasına ekilen nifak tohumlarının, tırmandırılan ırkçılığın asıl nedeni, emperyalist-kapitalist sisteme karşı ezilen halkaların birlikte mücadele etmesinin önüne geçebilmektir. Tırmandırılan ırkçılığa ve milliyetçi şoven histeriye karşı bulunduğumuz her alanda işçi ve emekçi saflarda “Yaşasın halkların kardeşliği!” şiarını öne çıkarmak ve gereklerini döne döne işlemek, bugün önümüzde büyük bir görev ve sorumluluk olarak durmaktadır.