Ülkeyi 30 yıl yöneten Ömer el Beşir’in 2019’da devrilmesinden bu yana halk hareketinin devam ettiği Sudan’da 25 Ekim 2021’de yönetimi sivillere devretmemek için yapılan ikinci askeri darbe, 100 gününü geride bıraktı.
Konuyla ilgili yazan Al Araby al Cedid gazetesinden Abdulhamit Avad, ülkenin 1956’daki bağımsızlığından bu yana üç askeri yönetimin iktidarda bulunduğunu hatırlattı. Avad, “Birincisi 1958 ve 1964 yılları arasında Korgeneral İbrahim Abbud’un yönetiminde; ikincisi 1969 ile 1985 yılları arasında Mareşal Cafer Nimeiri liderliğinde ve sonuncusu 1989’dan 2019’a kadar devrik Cumhurbaşkanı Ömer El Beşir’in önderliğindeydi” diyerek Sudan’ın askeri darbelerden muzdarip olduğuna ve halkın sivil yönetim istemesinin arka planına dikkat çekti
IŞİD yeniden gündem
İslam devleti kurma iddiasıyla Suriye ve Irak’ta saldırıya geçen ve önemli kentleri bir süre elinde bulundurduktan sonra iki ülkede de yenilgiye uğratılan cihatçı terör örgütü IŞİD de, geçtiğimiz iki hafta yeniden gündemdeydi.
Kısaca hatırlayacak olursak Suriye’de kurulan örgüt, 2014 haziranında Irak’ın ikinci büyük kenti Musul’u aldı. Büyümesinin ne kadarının bölgesel ve küresel alanda etkin olan aktörlerin desteğinin ürünü ve ne kadarının bölge halkının desteğinin sonucu olduğu hep tartışılageldi. Bu tartışmanın zeminini oluşturan en belirgin olay, şüphesiz ki 2 binin altında militan sayısıyla 50 bin asker ve polis varken Musul’u ele geçirebilmesiydi.
IŞİD’e karşı özellikle Suriye’nin Kobanê kentinde Kürt halkının verdiği direniş döneme damgasını vururken, eylül 2014’te 40’a yakın ülkenin katılımı ve ABD’nin yönetimi alında “IŞİD’le Mücadele Koalisyonu” kuruldu. ABD’nin O Dönemki Lideri Donald Trump, uzun süren operasyonlardan sonra mart 2019’da IŞİD’e zafer ilan etti. Aynı yılın ekim ayında Örgütün Lideri Ebubekir el Bağdadi’nin öldürüldüğü açıklandı.
IŞİD; Kuzey Suriye’de, Suriye Demokratik Güçlerinin (SDG) bölgesinde bulunan hapishanede tutulan militanlarını kurtarmak için saldırıya geçmesiyle yeniden gündeme geldi. Çatışmalarda 120’den fazla SDG’linin yaşamını yitirdiği duyuruldu. Saldırıyla birlikte hapishanede ayaklanan 374 IŞİD’linin de öldürüldüğü açıklandı. SDG, saldırının bastırıldığını ve kontrolün sağlandığını açıkladı.
Geçtiğimiz hafta ise ABD özel birliklerinin Suriye’nin kuzeybatısındaki İdlib bölgesinde gerçekleştirdiği baskının ardından Bağdadi’nin halefi Ebu İbrahim el Haşimi el Kureyşi’nin öldürüldüğü duyuruldu.
Açıklamayı ABD Başkanı Joe Biden yaptı. IŞİD karşıtı koalisyonun lideri ABD başta olmak üzere, örgüt, bölgenin şekillendirilmesinde ve Amerikan güçlerinin bölgede bulunmasında hep önemli bir faktör olageldi. Ayrıca örgüt saldırılarıyla hem bölgede mezhepler arası fay hatlarını büyüttü, hem de bazı ülkelerin ABD stratejisine daha ileriden bağlanmasının vesilesi oldu.
Arap dünyasının İran’ın ekseninde olduğu bilinen, tanınmış yazarlarından Abdulbari Atwan, IŞİD’in yeniden Ortadoğu gündeminin merkezine oturmasını bölgeyi yeniden dizayn etmek isteyen ABD’nin meşruiyet yaratma amacıyla ilgili olduğunu ileri sürdü. El Kureyşi’nin öldürüldüğü operasyonu ele alan Atwan; “Özetle, ayrıntılara girmeden ve olay mahallini incelemeden önce bu operasyonun amacının; Fırat’ın doğusundaki petrol, gaz ve diğer madenler açısından zengin verimli alanlar üzerindeki kontrolü sıkılaştırmak, Suriye’nin kuzeyinde ve doğusunda Amerikan güçlerinin mevcudiyetine bahane oluşturmak olduğu söylenebilir” dedi.
Konuyu başyazısında taşıyan al Kuds al Arabi gazetesi de operasyonda 6 kadın ve 4 çocuğun öldürülmesini ele aldı. Yazıda, şu ifadeler kullanıldı: “Tüm bu insanların örgüt liderinin giydiği mühimmat ceketi yüzünden öldürüldüğü gerçeğine odaklanmanın ABD yönetimine pek faydası olmaz ve hatta zarar verebilir. Bu, aynı zamanda Suriye’nin kuzeybatısındaki saldırı bölgesinde bulunan medya kuruluşlarının yayımladığı ve evin büyük yıkımını, duvarlarda kurşun deliklerinin varlığını ve yangının yayılmasını gösteren video kasetleriyle de uyuşmuyor. Ayrıca iki katlı binanın birçok yerinde kan var.
Ortaya çıkmalarının siyasi, ekonomik ve sosyal nedenlerine değinmeden terör örgütlerini askeri olarak ortadan kaldırma olasılığını varsaymak, Amerikan siyasi yönetimleri (ve müttefikleri) için uygun görünmektedir, çünkü bu terörizmin zeminini oluşturma konusundaki büyük sorumluluklarını gizlemektedir.”
ABD, sivillerin el Kureyşi’nin bomba patlatarak intihar etmesi nedeniyle öldüğünü savunuyor.
Sudan’da darbe... Yüz günlük şiddet ve tecrit
Abdulhamit AVAD
al Araby al Cedid
Dış baskılar ve tecrit ile kafa karışıklığı ve kargaşa arasında Sudan’daki askeri darbe, bir bütün olarak ülkenin krizlerinin daha da kötüleştiği 100 iktidar gününü tamamladı. Ordunun 25 Ekim’deki darbenin ilk gününden bu yana durmayan kitlesel protesto hareketine karşı koymanın bir yolu olarak şiddeti benimsemesine rağmen, bu Sudanlıları sivil yönetim talep etmekten caydırmayı başaramadı.
Genelkurmay Başkanı Korgeneral Abdul Fettah el Burhan, türünün dördüncüsü olan geçen 25 Ekim askeri darbesini gerçekleştirerek, Sudan’ın 3 yıl önce aralık devriminin dayattığı demokrasi ve uygarlığa geçişinin önünü tıkadı.
Ülkenin 1956’daki bağımsızlığından bu yana üç askeri yönetim iktidarda bulundu. Birincisi 1958 ve 1964 yılları arasında Korgeneral İbrahim Abbud’un yönetiminde, ikincisi 1969 ile 1985 yılları arasında Mareşal Jaafar Nimeiri liderliğinde ve sonuncusu 1989’dan 2019’a kadar devrik Cumhurbaşkanı Ömer el Beşir’in önderliğindeydi.
El-Burhan’ın, Egemenlik Konseyindeki yardımcısı, “Hemeti” olarak bilinen Hızlı Destek Güçleri Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Dagalo tarafından desteklenen darbesi öncekilerden farklı olarak ilk anlarda bile halkta karşılık bulamadı. Yüz binlerce Sudanlı, 25 Ekim sabahı, darbeyi tamamen reddettiklerini ifade etmek için sokağa indi.
Darbecilerin liderlerinin protestocuların karşısına gerçek kurşunla çıkmaktan başka çaresi kalmamıştı. O gün 8 kişi hayatını kaybetti. Bundan sonra da darbeye karşı çıkan barışçıl devrimci harekete karşı şiddet makinesi çalışmaya devam etti.
Yüz gün boyunca Sudanlılar başkent Hartum’da, ülkenin merkezindeki Wad Madani’de, Kuzeyde Atbara, Nyala, el Obeid ve el Faşer gibi 20’den fazla Sudan kentinde milyonlar halinde (en az) 21 kez sokağa çıktı. Darbeden bu yana Sudanlılar iki kez sivil itaatsizlik eylemi gerçekleştirdiler; birincisi darbenin ilk günlerindeydi. İkincisi milyonlarca kişinin katıldığı ve 7 kişinin öldüğü 17 Ocak’ta gerçekleşti. Öte yandan sendika ve meslek kuruluşları çeşitli sektörlerde 10’dan fazla grev yaptı. Doktorlar acil olan vakalar dışında haftalarca greve gitti.
Yerel ve uluslararası insan hakları örgütlerinin raporlarına göre, askeri darbe, devrimci harekete aşırı şiddetle karşılık verdi. Sudan Doktorları Merkez Komitesine göre 30 Ocak’a kadar 79 kişi öldürüldü ve 2 bin 200 kişi bir bölümü sakat kalarak yaralandı.
İlk günlerde gerçekleşen darbenin sonucu, “Özgürlük ve Değişim Güçleri” partilerinin yaklaşık 100 liderinin ve “Güçlerin Kaldırılması Komitesi” üyelerinin tutuklanmasıydı. Daha sonra, 21 Kasım’da görevine iade edildikten sonra General el Burhan ile Başbakan Abdullah Hamduk arasındaki anlaşma uyarınca serbest bırakıldılar.
Darbecilerin vizyonu yok
Siyasi olarak ve birçok tahmine göre askeri darbe, ilk gününden bugüne ülkeyi yönetecek siyasi bir vizyona sahip değildi ve yaklaşık bir ay boyunca hükümet kuramadı. Ta ki 21 Kasım’da Hamduk’un görevine geri dönmesi ve darbenin birçok maddesini donduran anayasal belgenin eski haline getirilmesini şart koşan bir siyasi anlaşma yapmak zorunda kalana kadar. Anlaşma ayrıca bağımsız yetkilere sahip bir hükümetin kurulmasını da şart koşuyordu.
Darbe, Geçiş Dönemi Yasama Konseyi (Parlamento), Anayasa Mahkemesi ve bağımsız komisyonlar gibi geçiş dönemi kurumlarının geri kalanını tamamlamak için vadettiğini uygulayamadı. Silahlı kuvvetlerin yeniden yapılandırılması ve silahlı hareketlerle barış anlaşması için güvenlik düzenlemelerinin uygulanması yolunda tek bir adım bile atmadı. Darbenin tek yaptığı, 5 yeni sivil ekleyerek, askeri üyeleri yerlerinde tutarak Egemenlik Konseyini yeniden oluşturmaktı.
Geçen ocak ayının ikinci günü Hamduk, başbakanlık görevinden ve yeni hükümet kurma görevlerinden istifa ederek darbenin yeni bir zayıflık ve kargaşa hali yaşaması için, darbenin üzerindeki örtüyü yeniden kaldırdı. Cunta, şimdiye kadar başbakanlık görevine yeni birini atayamadığı için, başbakanın ve bakanlıkların görevlerini yürütmek üzere Bakanlar Kurulu Genel Sekreteri Osman Hüseyin’i atamakla yetindi.
Askeri darbe ülke dışında benzeri görülmemiş bir uluslararası tecritle karşılandı. ABD, Hamduk Hükümeti döneminde Sudan’a yaptığı yardımları durdurduğunu açıkladı, “Dünya Bankası” ve “Uluslararası Para Fonu” gibi uluslararası finans kuruluşları da ekonomik reform için tüm mali ve ekonomik yardımları ve desteği durdurdu. Afrika Birliği Sudan’ın üyeliğini askıya aldı.
ABD suikastı IŞİD’in dönüşünü etkiler mi?
Abdulbari ATWAN
Rai al Youm
Amerikan güçlerinin İdlib kentinin kuzeyindeki “Atme” kasabasına düzenlediği askeri çıkarma operasyonunda ABD Savunma Bakanlığı “Pentagon” sözcüsü, IŞİD Lideri Ebubekir el-Bağdadi’nin halefi Ebu İbrahim el Haşim el Kureyşi’ye karşı suikast düzenlemeyi başardığını söyledi. İlk olarak yapılan eylemin belirsizliği, ikinci olarak sonuçlarını çevreleyen şüpheler ve üçüncü olarak böylesi bir süreçte yapılmasının arkasındaki gerçek hedefler birçok soru işareti doğuruyor.
Özetle, ayrıntılara girmeden ve olay mahallini incelemeden önce bu operasyonun amacının; Fırat’ın doğusundaki petrol, gaz ve diğer madenler açısından zengin verimli alanlar üzerindeki kontrolü sıkılaştırmak, Suriye’nin kuzeyinde ve doğusunda Amerikan güçlerinin mevcudiyetine bahane oluşturmak olduğu söylenebilir. Ayrıca merkezinde Hasekê olan bu bölgeleri kontrol eden Kürt özerklik rejiminin yeteneklerinin güçlendirilmesi de amaçlar arasında.
İdlib’in kuzeyindeki bu Amerikan operasyonu hakkında sorulabilecek birçok sorunun yanı sıra birkaç temel nokta var:
ABD güçlerinin “IŞİD”in Yeni Lideri el-Kureyşi’ye suikast düzenlediğini doğrulayan somut bir fiziksel kanıt yok.
ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) tarafından yapılan son açıklamada, Kureyşi’nin kendisini büyük bir bombayla havaya uçurduğu ve binanın içine yayılan parçalara ayrıldığı belirtildi. Bu beyan, Amerika’nın kendisini, çocukların ve kadınların öldürülmesinden sorumlu tutmayı ve Kureyş’in kurbanlar arasında olduğuna dair herhangi bir kanıt sunmamayı amaçlamaktadır.
Bu “gizemli” saldırının uygulanma zamanlaması, IŞİD’in Hasekê hapishanesine on günden fazla süren saldırısından birkaç gün sonraya geliyor. SDG’nin zayıflığını ve saldırgan örgütün (IŞİD’in) en tehlikeli unsurlarını barındıran bu hapishaneye etkin koruma sağlamadaki başarısızlığını gösterdi.
Bu operasyona, detaylarına ve kurbanlarına ilişkin Amerikan açıklamalarında yer alan bilgilerin doğruluğu ne olursa olsun tek bir taraftan, yani Amerika’dan geliyor. Ortaya çıkan gerçek, örgütün (IŞİD) güçlü dönüşü ve Irak, Kuzey ve Doğu Suriye ile Suriye-Irak sınırlarındaki faaliyetlerine yeniden başlaması ve son üç yılda uyuyan hücrelerinin uyanmasıdır.
Amerika ve Başkanı Joe Biden’in gerçekleştirmekle övündüğü el Kureyşi suikastı, eğer doğruysa, “IŞİD” üzerinde istenilen etkiyi yaratmayacak, hatta tamamen zıt sonuçlar bile verebilir.
Evrensel / 07.02.22