Afganistan’daki ABD ve NATO güçlerinin ülkeden çekilmesi programı hızla devam ediyor. El Kaide’nin İkiz Kuleler’e yönelik saldırısının yıldönümünde yani 11 Eylül’de tamamlanacağı söylenen çekilme süreci ağustos sonuna kadar tamamlanacak gibi görünüyor.
Sadece askeri güçlerin, komuta merkezlerinin değil ülkedeki yabancı elçiliklerin, misyonların, yardım kuruluşlarının boşaltılabileceği konuşuluyor.
Afganistan’ı NATO şemsiyesi altında 20 yıldır işgal eden ABD ve müttefikleri ülkeyi topyekun terk ediyor!
Diğer taraftan Afganistan’ın kırsal bölgelerinin önemli bir kısmını yıllardır elinde tutan Taliban güçleri kırsalı vilayet başkentlerine bağlayan güzergahları hızla ele geçirip başkentlere girmeye başladı.
Pakistan, İran, Tacikistan, Özbekistan, Türkmenistan sınırlarının önemli bir kısmını da ele geçiren Taliban sadece kontrolü altındaki toprakları büyütmekle kalmıyor İran sınırındaki İslam Kale gibi ülkenin en önemli ticaret hatları sayesinde ekonomik gücünü de büyütüyor.
Taliban’ın ülkenin yüzde 70’ini kontrolü altına aldığı tahmin ediliyor. Kontrol edilen bölgenin genişliğinden çok niteliğinin önemli olduğunu göz önünde tutmak gerek.
Nüfusun önemli bir kısmının, kamu kurumlarının, ticaretin ve üretim merkezlerinin toplandığı bölgelerin büyük ölçüde Afgan hükümetinin kontrolünde olduğu biliniyor. Ancak Taliban’ın yönünü vilayet başkentlerine, sınır kapılarına, ticaret hatlarına çevirmesi Afgan hükümetinin üstünlüğünü elinden alacak gibi görünüyor.
Afgan hükümetinin kısa sürede düşebileceği, Taliban’ın daha önce “saldırmayı düşünmüyoruz” mealinde güvenceler verdiği başkent Kabil’e kadar ilerleyeceği yönünde olasılıklar tartışılıyor artık.
Sahada ise, askeri kapasite açısından Taliban’dan daha üstün olan Afgan güçlerinin bazı yerlerden çatışmadan çekildiğine veya kısa sürede yenildiğine dair haberler geliyor. Afgan ordusunun ve güvenlik birimlerinin kırsaldan çok başkent Kabil gibi hayati önemdeki noktaları korumaya odaklandığı yönünde değerlendirmeler de var. Ancak Taliban ülkenin sınırlarını büyük ölçüde kontrol altına almışken bu stratejinin ne kadar işe yarayacağı oldukça belirsiz.
En az yarım milyon Afganlının evini terk ettiği ve ülke içinde güvenli bölgelere veya sınırların hâlâ açık olan bölümlerine ulaşmaya çalıştığı biliniyor. BM, ‘insani yardım ulaştırmak giderek daha da zorlaşıyor’ yönünde açıklamalar yapmaya başladı.
Taliban’a açıkça karşı olan, Taliban suikastlarına rağmen ‘kurtarılmış bölgeler’ sayılabilecek şehirlerde toplanmış insanların tedirginlikleri de belirsizlikle birlikte daha da büyüyor. Ki, Taliban girdiği bölgelerde radyoları kapattığı, ‘mimli’ insanlardan başlayarak infazlar yaptığını saklamıyor.
Halbuki Trump döneminde gerçekleşen ABD-Taliban görüşmelerinde varıldığı söylenen, Trump’ın ‘barış gelecekse onu da biz getiririz’ edasıyla duyurduğu anlaşma tamamen farklıydı. O süreçte gerçekten Taliban’ın hoşgörü ve her kesimi kucaklayıcı politikalarla hareket edip Afgan hükümeti ile kardeş kardeş ülkeyi yöneteceği konusunda ümitli olduğunu söyleyen resmi açıklamalar yapıldı.
Gerçi o süreç, Taliban ile uluslararası platformda müzakereler yapılmasının kapısını açtı ancak müzakere sürecinin başlamasının temel sebeplerinden olan Afganistan’da geçiş süreci ve hükümeti oluşturulması şartına bile en azından şimdilik pek yanaşmıyor. Müzakere sürecine dahil olan taraflar bile bir geçiş hükümetinin kurulmasının giderek zorlaştığını söylüyor. Afganistan’a barış getirmesi gereken müzakere süreci şimdilik sadece Taliban’a uluslararası platformda meşruiyet getirmiş gibi görünüyor.
Bu açıdan ABD Başkanı Biden’ın yaptığı açıklama oldukça dikkat çekiciydi. Biden kısaca, Afganistan’a 1 trilyon dolardan fazla para harcayıp 300 binden fazla Afganlıyı eğittiklerini söyleyerek, “Bundan sonra Afganlıların kendi sorunu” dedi.
Afganistan’ın on yıllar süren kaosa saplanmasında, Taliban’ın ortaya çıkmasında, siyasi istikrarsızlığın kronikleşmesinde ABD’nin ve müttefiklerinin hiç payı yokmuş gibi… Afganistan ABD-Rusya, NATO-Rusya, Batı bloku-Rusya-Çin güç çekişmelerinin yapıldığı arenaya dönüştürülmemiş gibi…
20 yıldır işgal altında tuttukları ülkeye “1 trilyon dolar harcadık, her şeyi de bizden beklemeyin” diyebilmek çok normalmiş gibi…
Bu arada, Taliban ile Rusya-Çin ve İran arasında da temasların giderek yoğunlaştığı biliniyor. Bu ülkelerin her birinin Afganistan’ı yakından takip etmelerinin sebebi faklı ancak hepsinin birleştiği 2 tedirgin edici olasılık güvenlik ve göçmen akını...
Taliban art arda açıklamalarla ‘yeni komşularının’ endişelerini yatıştırmaya çalışıyor. Mesela, Çin’e Afganistan’daki radikal örgütlerden dolayı tedirgin olmaması gerektiğini söylüyor, bir diğerine ele geçirdiği sınır kapılarının aynı şekilde işleyeceğinin teminatını veriyor.
Ancak Kabil’deki Afgan hükümetinin her an düşebileceğinin konuşulduğu, Taliban’ın bütün ülkeyi ele geçirebilme kapasitesine ulaştığı, ateşkes ve geçiş hükümeti ihtimalinin hâlâ çok zayıf olduğu şartlar düşünüldüğünde Afganistan, önce Afganlılar sonra komşu ve bölge ülkeleri için karanlık bir belirsizlik.
Türkiye başta olmak üzere birçok ülkenin en büyük korkusu ise kitleler halinde mülteci akını ki, Afganistan sınırlarından gelen görüntüler insanların büyük gruplar halinde sınırlara yığılmaya başladığını gösteriyor.
Göçmenlerin ilk hedeflerinden biri Türkiye ve Türkiye üzerinden Avrupa. Son olarak ABD, Afgan göçmenlerin Türkiye’ye gidip BM’nin ilgili ajanslarına kayıt yaptırarak ABD’ye ve Avrupa ülkelerine gidiş süreçlerini başlatabilecekleri yönünde bir açıklama yaptı. Aslında ABD’nin yaptığı açıklama bütün Afganları değil ABD’nin ve AB’nin finanse ettiği veya meşru saydığı kuruluşlarda çalışanlarla ailelerini kapsıyor. Yani ABD’nin başlattığı proje can havli ile yollara düşen Afganlara sınırlarını açmak değil bir çeşit tahliye operasyonu. Bu proje ile birlikte “ABD ve Avrupa ülkeleri Kabil dahil bütün ülkenin Taliban’ın kontrolüne geçeceğine kesin gözüyle mi bakıyor? Afganistan’daki bütün elçiliklerin ve BM ajanslarının da boşaltılması zaten planlandı mı?” ya da “Erdoğan-Biden arasında içeriğini bilmediğimiz anlaşmalardan biri daha mı yapıldı?” gibi sorular da ortaya çıkıyor.
ABD’nin bu açıklamasına Türkiye Dış İşleri Bakanlığı gecikmeli bir açıklama yaparak tepki gösterdi ancak bu durum Türkiye’ye yönelik Afgan göçü gerçeğini değiştirmiyor.
Türkiye hem göçün hem de Kabil Havalimanını koruma konusundaki isteği ile Taliban’ın hedefi olacak gibi görünüyor.
Evrensel / 12.08.21